14 Ekim 2022 Cuma
NAZIRIN HİZMETKÂRI DEĞİL, DEVLETİN MEMURUYUZ
NAMZED HASİP TEPESİ
İstiklal Harbi’nde şehit olan Miralay Nazım Bey’in şehit olduğu noktadaki tren istasyonuna şehadetinin 100. yılında adının verilmesi geçtiğimiz günlerde TCDD tarafından reddedilmişti. Alelacele verilen bu talihsiz kararın değişip değişmeyeceğini hep birlikte göreceğiz. 1916 yılında Rusların Erzurum’u işgal etmelerinin ardından ilerledikleri Erzincan’ın Mama Hatun (Günümüzde Tercan) kasabasının 15 km. kuzeydoğusunda, 2300 rakımlı bir tepenin ele geçirilmesi sırasında fedakârlığı görülen ama şehit olan 46. Alay 16. Bölük’ten zabit namzedi Hasip Efendi’nin adının bu tepeye verilmesi, bizzat Enver Paşa tarafından Sadaret’e teklif edilmiştir. Teklifin Sultan Reşad’a iletilip iletilmediğine, kabulüne veya reddine dair henüz bir belgeye ulaşamasam da bu malumatı kayda geçirmek üzere belgesini de paylaşıyorum.
SUMELA MANASTIRINDAN 2. ABDÜLHAMİD’E GÖNDERİLEN TEREYAĞI
KÖPEKÇİ HASAN BABA
BAŞKASININ ESERİNDEKİ KİTABEYE ADINI YAZDIRMAK
RUS SEFARETİNE KAÇAN RUS CARİYE
Bende Bölük 17 Çorbacı Mehmed
TERAKKİ GAZETESİ ABONE MAKBUZU
KURAN OKURUM AMA DOĞRU OKUYAMAM
-Soru: Okuma yazma bilir misin
-Cevap: Hayır bilmem.
-Soru: Kuran-ı Kerim kıraat edebilir misin?
-Kıraat ederim lakin doğru değil.
Eski bir istintaktan yani sorgu tutanağından aldığım yukarıdaki soru-cevaplara dikkatinizi çekerim. Osmanlıda mekteplerin ve okur-yazar sayısının verildiği tüm araştırmaların dikkate almadığı veya kasten gözlerden kaçırdığı önemli bir hususu belirtelim.
Uzun Osmanlı asırlarının çok büyük bir kısmında sıbyan mekteplerinin çoğunda bilhassa İstanbul dışında, taşrada sadece elifba öğretilir, ardından namaz kılacak kadar sure ezberletilir, biraz kabiliyeti olanlara mezarlıkta Enam okuyabileceği kadar Yasin suresi, Amme cüzü okutulur, manen ve maddeten sebat gösterebilen az sayıda talebe de Kuran'ı hatmedebilirdi.
Böylelikle harekesiz Osmanlı yazısını okuyup yazmayı öğrenemeden mahalle veya sıbyan mektebi eğitimi tamamlanırdı. Buralardan yetişen çocuklar ilave eğitim almazlarsa ancak harekeli eski yazı Türkçe metinleri okuyabilirler, harekesiz kitap ve gazete okuyamazlardı. Hele hele yazmayı akıllarından bile geçirmezlerdi. O yüzden taşra gençleri askerde ailelerine mektup yazamazlar, başkalarına yazdırdıklarını köylerinde okuyabilecek kimse bulamazlardı. II. Abdülhamid devrinde büyük kentlerde bu durum biraz değişse de ülkenin genelinde eski tas eski hamamdı.
Konuya aşina olanların dikkatinden kaçmamıştır, Osmanlı devrinde halk arasında yaygın, Muhammediye, Envarü’l-Aşıkîn, Kan Kalesi Cengi, Hamzaname cinsinden ne kadar kitap varsa yazmaları olsun, basmaları olsun hepsi harekeli Türkçe ile yazılmıştır. Çünkü geniş halk kitleleri harekesiz olan yazıyı okuyamıyorlardı. Yukarıdaki sorgu metninde verilen cevapta olduğu gibi Kuran’ı bile kafasını gözünü yarmadan doğru dürüst okuyamıyorlardı. Bu verileri dikkate almadan Osmanlıda şöyle mektepler, şu kadar okur-yazar vardı gibi üfürülen iddialı sözleri de ben dikkate almıyorum.
HATİCE TURHAN VALİDE SULTANIN ADAM ÖLDÜRME EMRİ
SUÇLU SUÇSUZ DEMEDEN KATLEDİLEN CELALİ ZANLILARI
III. Mehmed devrinde Celali takibinde olan Vezir Hafız Ahmed Paşa’nın mektubundan sadrazamın özetleyip padişaha sunduğu belgeyi okuyunca irkiliyorsunuz. Bu mektup Hamit İli (Isparta) civarından yazılmış. Oralarda gerçekten devlete silahlı isyan eden Celalilerle mücadele edilirken hapishaneler dolmuş taşmış. O sırada padişahtan “şer’le haklarından gelinsin” emri gelmiş. Yani bunlar kadı mahkemesi önüne çıkarılsın, duruşmaları görülsün, sonra haklarından gelinsin deniliyor. Paşa da cevap veriyor:
-Herkes bunların asi olduğunu bilir. Şahitli, ispatlı duruşma mümkün değildir. Bunların arasında iki bin adam katledildi.
“Siyaset ferman olunmuş ise” dediği padişahların yetkisinde olan idam emirleri. Aksine padişah siyaset istememiş, mahkemeye çıkarın diyor. Hafız Ahmed Paşa padişahı siyasete zorluyor. Bu talebi de padişaha sunmuşlar, o da artık ne kadar bunaldıysa “yazdığınız gibi uygulayın” cevabını vermiş. Ne kadar masumun arada güme gittiğini kim bilecek de yazacak.
Tarih böyle bir şey işte. Sicill-i Osmani'ye göre bu adamın sesi de çok güzelmiş. Halk Ahmed Paşa'nın Kuran okumasını dinlemeye meraklıymış. Fatih'te bir camii var, hayrat sahibi de üstelik.
Belge Metni:
Anadolu muhafazasında olan Vezir Ahmed Paşa kulları bu kullarına gönderdiği mektuptur.
Vilayet-i Anadolu’da bazı zalemenin haklarından gelinmekle reaya ve beraya bir mertebe âsude olup saadetlü padişahımıza hayır dualar ederler ki tabir olunmaz. Min bad dahi hizmet-i fukarada bezl-i makdur olunmak mukarrerdir. Lakin kal’ada mahbus olan zaleme haklarında emr-i şerif gelüp şer’le haklarından gelinsin diye [ferman] olunmuş. Bu zaleme mabeyninde (arasında) iki bin adam katlolunduğuna şüphe yoktur. Herkes bilür amma yüzlerine gelüp kan isbatı mümkün değildür. Siyaset ferman olunmuş ise emir padişahımındır.
III. Mehmed’in el yazısıyla cevabı:
Vech-i meşruh üzere amel olunsun ve Hamid iline gitmek istemiş, gitsün.
9 Ekim 2022 Pazar
TÜRKÇENİN BAYRAKTARLARINDAN HAFIZ HASAN HULUSİ EFENDİ
İÜ. Nadir Eserler Kütüphanesi’nde Türkçe Yazmalar 941 numarada kayıtlı “Anadolu’da Kullanılan Sözlerin Birazı” adlı, mürettibi Hafız Hasan Hulusi Efendi olan 1319-(1903-1904) yılında yazılmış bir yazma mevcut. Yazar Batı Anadolu halk dilinden derlediği bazı kelimeleri ilginç bir tasnif ve açıklamalarla kaydetmiş. İki sayfada da gramer bilgilerine yer vermiş. Kitabı sunduğu üstadının adı belli değil, tespit etmem de mümkün olmadı. İÜ Nadir Eserler Kütüphanesi aynı Süleymaniye’de olduğu gibi kitapları koleksiyon sahiplerine göre tasnif etseydi belki de bir ipucu çıkabilirdi. Yazarının da kim olduğunu tespit edemedim. Kitabın başlangıç bölümündeki besmeleyi hüsn-i hatla yazdığına göre belki meşhur talik üstadı Hattat Hulusi Efendi olabileceğini zannediyorum ancak metnin çok kötü yazısını dikkate alarak hattat olsaydı bu kadar özensiz yazamayacağını düşünerek zannımdan vazgeçiyorum.
Kitabın kelime derlemesi çok güzel ve orijinal ancak ben en fazla “başlangıç” başlığıyla verdiği önsözü orijinal buldum. Türkçeye aşık bir Türk tarafından çok sade bir Türkçe ile yazılmış. Osmanlı devrinde Türkçenin nasıl ihmal edildiğine dikkat çekiyor. Hatta öldüğüne ve diriltmeye çalışmanın mezar başında ağlamak kadar faydasız bir iş olduğunu söyleyenlere inat güzel Türkçemizin “kullanmamazlık hastalığından” bittiği düşüncesiyle gittikçe kullanma isteğinin arttığını söylüyor.
METİN:
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
BAŞLANGIÇ
Birkaç yıllık okumanın verdiği bir istekle ve siz üstad-ı faziletmendimizin emirlerine imtisal maksadıyla toplayabildiğim şu sözleri –böyle yanlışlıklarıyla, yanlış yazılış ve anlatışlarıyla- takdime cüret ettiğimden muaheze buyrulmam sanırım:
Şu ufacık işin bile bu kadar güç olması lugatnüvisliğin en güç bir sanat olduğunu bendenize ne güzel gösterdi. Bundan birkaç yıl evvel bir arkadaşımla Türkçemiz, ana ata dilimiz sevgili Türkçemiz için edilen bir musahabede, “Türkçemizin büsbütün ölmüş bir dil olduğunu bunu diriltmeğe çalışmak da bir mezar başında ağlamak kadar faidesiz olduğunu” anlattığı zaman, o sözler bayağı kafama girdiği olmuştu, ama hayır! Türkçemize hiçbir vakit ölmüş gözüyle bakanlardan olmadım, olamam da. Türkçemiz daha ölmemiş, belki silsile-i kelimât korkunç bir vebaya tutulmuş gibi, günden güne kökü kurumakta. Arap dili “Lisan-ı Şer’î” miz ise bu şeriati yeryüzünde yaşatmağa en çok çalışan Türklerin dili niçin iyi olmasın? Hem ana ata dili… Yukarıda dediğim gibi bendeniz sevgili dilimizin günden güne –kullanmamazlık hastalığından- bittiğini görerek acıyorum. Bundan ötürü bırakacak yerde gittikçe isteğim artıyor.
H. Hulusi
6 Ekim 2022 Perşembe
EFENDİMSİZ CENNET HARAM OLSUN
ŞEYHÜLİSLAM MUSTAFA SABRİ EFENDİ'NİN TABANCALARI
KIYAMET ALAMETİ YUMURTA
5 Ekim 2022 Çarşamba
ÇEKENLER NÂM-I KAYDI GELMESÜN, NÂ-KAYD OLAN GELSÜN
10 Nisan 2022 Pazar
ATATÜRK'ÜN BİLİNMEYEN BİR TELGRAFI
TELGRAF METNİBABIÂLÎDaire-i SadaretŞifre Kalemi
Şifre TelgrafnâmeMakâm-ı Celîl-i Sadâretpenâhîyeİzmir Manisa Aydın işgâlinden müteheyyic ve endîşe-nâk olan ahâlînin her tarafta istiklâl-i millîyi tahlîs gâyesiyle yaptıkları müessir tezâhürât mürâcaat-ı vâkı‘adan ve bazı mahallerden âcizlerine gelen telgrafnâmelerden anlaşılıyor. Bilhassa vaktiyle yanmış ve pek çok zulüm ve istîlâ gören Vilâyât-ı Şarkıyye ahâlîsi Ermenilerin mahsûs ve fiilen vâkî‘ bazı harekâtından ve ecânibin Garbî Anadolu’daki işgâl ve istîlâlarından muhıkk olarak şüphelere düşmüş ve artık kendi topraklarının da aynı âkıbete uğrayacağından endîşe-nâk olarak bir nokta-i itmi’nân ve tesellî bulmak içün vaziyet-i sahîha ve hakîkıyye hakkında ale′d-devâm ma‘lûmât isteyorlar. Devletin ve milletin hukûk-ı istiklâli içün merkez-i saltanatta ve her tarafta olan teşebbüsât-ı milliye Bâbıâlî’nin teşebbüsât-ı fi‘iliyyesinden icmâl edildiği cihetle hükûmet-i seniyyenin vaziyet-i siyâsiyye-i umûmiyyesine mütedâir tenvîr ve irşâd buyurulmaklığım hakkındaki lütf u mevâ‘id-i fahîmânelerinin âsârına ehemmiyetle intizâr edilmekte olduğunu arz eylerim.3 Haziran sene 335 [3 Haziran 1919]Dokuzuncu Ordu Kıtaâtı Müfettişi Fahrî Yaver-iHazret-i Şehriyârî Mirliva Mustafa Kemal[BOA.A.VRK 835/79]SADELEŞTİRMEİzmir, Manisa ve Aydın’ın işgalinden sonra heyecanlı ve endişeli olan halkın her tarafta yaptığı etkili mitingler, vaki olan müracaatlardan ve bazı yerlerden bana çekilen telgraflardan anlaşılıyor. Bilhassa vaktiyle [I. Dünya Savaşı sıralarında] yanmış ve pek çok zulüm ve istila gören Doğu vilayetlerinin halkı, Ermenilerin bazı operasyonlarından ve ecnebilerin Batı Anadolu’daki işgal ve istilalarından haklı olarak şüphelere düşmüştür. Artık kendi topraklarının da aynı akıbete uğramasından endişelendiklerinden kalplerini teskin edebilecek bir teselli noktası bulmak, olup bitenden doğru ve gerçek haber alabilmek için durmaksızın malumat istiyorlar. Devletin ve milletin hakkı olan bağımsızlık için saltanat merkezinde ve her tarafta olan milli girişimler, Babıâli’nin kendi başına ortaya koyduğu eylemlerden sayıldığından, hükümetin bu duruma dair genel siyaseti hakkında aydınlatılıp bilgilendirilmeyi önemle beklediğimi arz ederim. 3 Haziran 1919Dokuzuncu Ordu MüfettişiPadişahın Fahrî YaveriMirliva Mustafa Kemal
Nutuk'ta yer alan aynı tarihte Harbiye Nezareti'ne çekilen telgraf. |
BİZ GENÇTİK ÇEKTİK, ŞİMDİKİ GENÇLİK DE ÇEKİYOR. NE ÇİLESİ VARMIŞ BU GENÇLİĞİN
Asırlar geçti, bizim politikacılarla bazı ham ervah bürokratlarda zihniyet değişmedi. Her işte baskı, her yerde sindirme politikası. Atalarımız zorla güzellik olmaz demişler ama bu dededen toruna zihniyeti değişmeyen politikacıların tek anladığı hot-zot politikası. Yeni eğitim-öğretim yılı başlar başlamaz RTE, Bahçeli ve bunların açtığı yoldan giden bilumum politikacıların öğrencilere demediği kalmadı. An geldi terörist dediler, kimi hızını alamadı kafalarına uymayanları dinsiz, imansız ilan etti. Velhasıl akıllarına her geleni söyleyip durdular. Bu ülkede her ağzını açan politikacı, gençliği, kadınlığı, çocukluğu, analığı, babalığı, öğrenciliği, öğretmenliği velhasıl topyekûn bir insanlığı hizaya çekmek istiyor. Herkesi, kendilerinin kırıp atamadığı kalıbı dar dünyalarına mahkûm etmeye kalkıyor. Çevrelerinde kendilerine aldırmayan, zamanının doğrusu üzerinde ilerleyen gençleri görünce tahammül edemeyip çıldırıyorlar. Ne yapsın bu gençlik? Karşınıza dizilip mum gibi esas duruşta, el-pençe divan mı dursun? Ağzını bıçak açmasın, her gelene ağam, gidene paşam mı desin? Bu sayede sizler de berbat dünyalarınızda huzur içinde yaşamanın hayalini mi kuruyorsunuz?
DR. OSMAN ŞEVKİ ULUDAĞ
Dr. Osman Şevki ULUDAĞ'ın Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'ye gönderdiği, onun da Başbakan Hasan Saka'ya havale ettiği 1948 tarihli mektubunu okurken çok hüzünlendim.
E PLURIBUS UNUM
ABD’nin1831 yılında İstanbul’da mukim ilk resmi maslahatgüzarı olarak atadığı David Porter’in o tarihte Osmanlı Devleti ile ABD arasında imzalanan Ticaret Muahedesi’ne dair kaleme aldığı Fransızca mektubun üst tarafında orijinal Amerikan arması bulunuyor. Gerçi kuruluş tarihindeki 13 eyaletin yıldızı bu armada 24'e çıkmış ama bu da işin orijinal tarafı. Bu arma aynı zamanda ABD’nin bir dolarlık banknotunun arka yüzünde de 13 yıldızlı haliyle mevcut. Osmanlı Arşivi'ndeki armanın etrafında “İstanbul ABD Elçiliği” yazılı. Armanın içindeki kuşakta Latince “E Pluribus Unum” sloganı yazılı ki ABD’nin kuruluşundan beri kullandığı resmi prensibinin sloganıdır. “Çokluktan doğan birlik” olarak tercüme edilen bu sözün ABD tarihindeki yeri ve önemi çok büyük.