23 Temmuz 2013 Salı

TÜRK ARŞİV TARİHİ’NİN EN ESKİ FOTOĞRAFI




Sinan ÇULUK

Türk Arşivcilik Tarihi’nin tespit edilebilen en eski fotoğrafı, Berlin Kongresi kararları gereği teşkilatlandırılan Bulgaristan Komiserliği’nin dosya usulü evrakına dair fotoğrafıdır.

İlk kez Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin çıkardığı “Osmanlı Arşivi Galerisi” adlı katalogda yayınlanmıştır. Ortadaki sandığın üzerinde “Bulgaristan Komiserliği’nin dosya usulüyle tertib ve tanzim edilen yirmi iki senelik evrakıdır. Sene 1318 [1902-1903] Ali Fe
rruh” ibaresi mevcuttur.

Ali Ferruh Bey’in bir önceki görevi Washington Elçiliği idi. Oradan diplomasi ve idare mesleğindeki başarıları üzerine Bulgaristan Komiserliği’ne getirildi. Onun belgeye ve arşive verdiği önemi de gösterir görev süresinde hazırlanan bu dosyalar zamanla artarak yaklaşık üç yüz elli bin belge sayısına ulaşmıştır. Maalesef bu arşivin tanziminden bir sene sonra genç yaşta vefat etti. Temelini attığı arşiv sayesinde Balkanlardan terk-i diyar ederek geldiğimizde oradaki arşivimize bir zarar gelmedi. 

Büyük devletler sırasında sayılmanın şartlarından olarak devletimiz bu arşive sahip çıkmış ve fedakâr arşivcilerin çabalarıyla gün yüzüne çıkarılmasına az kalmıştır. 


19 Temmuz 2013 Cuma

RÜYET-İ HİLAL İLAMI


Sinan ÇULUK

KKTC Milli Arşivi’nden 100 yıllık bir belge. Osmanlının son devrinde Kıbrıs adası her ne kadar elimizden çıksa da Kıbrıs Türkleri kendi hukukları çerçevesinde muamelatını tatbika devam ediyordu. Ramazan’ın geldiğinin ilanı da eski usul rüyet-i hilal çerçevesinde icra ediliyordu. Buna dair mükemmel bir örnek belge ilamını sunuyorum. 

Kıbrıs’ın el-Ezher mezunu saygın din adamı Mehmed Ziyai Efendi’nin bu ilamında 1914 senesi Ramazan’ının hangi gün başladığı karara bağlanıyor.

Belge Metni:

Ramazan sene 1332 gurresinin sübûtunu havi ilam

24 Temmuz 1914 – 1 Ramazan 1332

Hukukullah-ı hasebede sebk-ı da‘vâ şart olmadığına binaen Leymosun kasabası ahalisinden udûl-ı ahrâr-ı ricâl-i Müslimîn’den Mehemmed Beğ bin Süleyman Ağa ve Hasan Efendi bin Tahir Ağa ve Ali Beğ bin Muhammedî Baba ve Mustafa bin Salih li-ecli’ş-şehâde Meclis-i Şer’a hazirûn olup istişhâd olunduklarında fi’l-hakika işbu bin üç yüz otuz iki senesi Şabanü’l-Muazzam’ının selhi olan Pençşenbih günü akşamı Cuma gecesi ba’de’l-gurûb matla’-ı ehle olan cânib-i Garb’de ufka karîb Kıbleye müteveccih hilâl-i Ramazanü’l-Mübarek’i bizler re’yü’l-ayn muayene ve müşahede eyledik yarınki Cuma günü gurre-i garrâ-yı Ramazânü’l-Mübarek’dir biz bu hususa bu vech üzre şahidleriz şehadet dahi ederiz deyu her biri vech-i şer‘î üzre edâ’-i şehadet-i şer‘iyye etdiklerinde Leymosun Cami‘-i Cedîd imam vekili Mehmed Reşad ve muhtarı Hüseyin Sırrı efendilerden sırren ve alenen tezkiyeleri bi’l-icra şehadetleri makbule olmağın mucebiyle işbu leyle-i mübarekede cevami ve mesacid îkâd-ı kanadil ile tezyin olunup sünnet-i terâvîha kıyam ve yarınki Cuma günü icrâ-yı farîza-i sıyâm olunmak iktiza eylediği ilam olundu. El-emru li-men lehü’l-emr. Fî ibtidâ’i leyle-i Ramazânü’l-Mübârek sene 1332

Nâib-i Leymosun ve Baf
[Mühür-Mehmed Ziyâî]



MEHMED SAİD GALİB İÇİN RÜYADA DÜŞÜLEN TARİH

Sinan ÇULUK

Rüya ve ebced hesabının biraraya gelmesi ile kurulan fantezilerin müşahhas bir belgesi. (H.1229, M.1813-14)e tarihlenen bu belgenin adı bilinmeyen yazarı o tarihlerde henüz sadrazam olmamış Mehmed Said Galip Efendi'nin adının ebced değerini rüyada hesaplamış ve 1269 olarak bulmuş. Ne yapsın zavallı, 1229 yılının Said Galib Efendi'ye sadrazamlık yılı olacağını müjdelemek isterken 40 yıl sonrasına dair bir tarihi rüyasında görmüş. Nasıl tevil etmeli ki Said Galib Efendi'nin sadrazamlığıyla ilişkilendirebilsin. O da rüyada karşısına çıkan pir'den bu tarihin sadrazamlık müddeti olacağını öğreniyor ve müjdeyi verirken de kendini ihmal etmemesini, elden geldiği kadar gönül almasını öğütlüyor. Gerçekte de Mehmed Said Galib Paşa sadaret makamına geldi ancak 9 ay kalabildi. Yılmaz Öztuna Türkiye'nin çok partili siyasi hayatının ilk başına onu koyar. Bence de doğru tarafları olan bir yaklaşımdır.

Belge Metni;

Azizim
İşbu gece bir tarih içün istihare eyledim. Ma’nâda bir pîr buyurdu ki “tarihi Mehmed Said Galib’dir”. Yine ma’nâda hisab eyledim dedim ki “bu tarih kırk ziyade”. Pîr cevab eyledi ki “asıl tarih budur inşaallah temam kırk sene sadr-ı devletde safâ-yı hâtır ile ikamet eder kırk ziyade olması ikameti tarihdir” deyüp dua eyleyüp âgâh oldum. Bununla müteselli buldum. İnşaallahürrahman muvaffak olup çok zeman sadaretde ikamet buyurup cemi’ hayırhâhlarına lütuf-ı keremleriyle kâmyâb eyler. Elden geldiği kadar gönül almaya gayret edesiniz YâHû.

"Ebced değerleri ile Mehmed 92, Said 144, Galib 1033 toplamda 1269 Hicri senesini de yukarıya kaydetmiş."



MİRACİYE DAVETİYESİ

Sinan ÇULUK

Tasavvuf tarihimiz için nadir bir belge neşrediyorum. Galata Mevlevihanesi Şeyhi Ruhi Efendi’nin Galata Mevlevihanesi’nde okunacak “Miraciye” için ismini tespit edemediğimiz bir zata gönderdiği davetiyedir.

Belge Metni:

Atufetlü re’fetlü cemilü’ş-şiyem sultanım hazretleri

Ba’de’d-dua inha-kerde-i dervişânemizdir ki;
İnşaallahürrahman işbu ikad-ı kanadil ferdası günü dergâh-ı Hazret-i Mevlana’da menkabe-i Miracu’n-Nebi sallallahu aleyhi ve sellem kıraet olunması musammem olmağla hassaten teşrif buyurmanız müsted’âdır.

el-Fakîr Şeyh Ruhi-i
Mevlevî be-Dergâh-ı
Galata
Hâlâ



8 Temmuz 2013 Pazartesi

SEYAHATÜ’L-KÜBRA

Sinan ÇULUK


Eğirdirli Karçınzade Şüleyman Şükrü Türk dünyasının seyahatname sahibi seyyahları içinde en fazla yer gezen şahsiyetidir. Evliya Çelebi’yi dahi geçmiştir. 600 sayfalık Seyahatü’l-Kübra ismini verdiği seyahatnamesini 1907’de Petersburg’da yine bir seyyah olan Abdürreşid İbrahim’in matbaasında bastırmıştır.

Hayli maceralı hayatını epeyce araştırdım, derli toplu bir monografi olacakken vefat yeri ve tarihini tespit edemediğimden, buluncaya kadar bıraktım. Eserinde, emperyalizmin Türk ve İslam Dünyası’nı nasıl tahrip ettiğini gözlemlerine dayanarak ayrıntılı ve doğru bir şekilde tasvir etmektedir. Günümüzde bile Mısır, Hindistan ve Çin üzerine burada olduğu kadar gerçekçi analizler yapılmamaktadır.

Türkiye’de nadir olan bu eserin İSAM’da bulunan nüshasının 17-18 sayfasının yırtıkları bantla yapıştırıldığından dijitalde okunamaz durumdadır. TBMM kütüphanesinde bulunan nüshası sağlamdır. Eğirdir Belediyesi’nin Salih ŞAPÇI’nın sadeleştirmesinden yayınladığı eser emek mahsulüdür ancak eksik ve dili tatsızdır. Orijinal baskısını en azından dijitalden temin edebilecek, Tarih ve Türk Dünyası üzerine kafa yoran arkadaşlara tavsiye ederim.



İSTANBUL’UN MEDRESELİ EYLEMCİLERİ

Sinan ÇULUK

Günümüzde eylem adına kamu malına verilen zararlar eylemcileri halktan uzaklaştırmaktadır. Esnafın camını çerçevesini indiren günümüzün eylemcileri benim nazarımda hiçbir geleneğin temsilcisi olmayan, halktan uzak, vandalca duygularının esiri olmuş kimliksizlerdir. Bilinçli olarak bu eylemleri gerçekleştirenler de provokatörlerdir. Bu toprakların öğrenci eylemlerinin eski örneklerinden birinde buna dair bazı ifadelere rastladım. Dikkatinize sunuyorum.

1877 senesinde İstanbul’un medreseli öğrencileri, Midhat Paşa ve Hüseyin Avni Paşa’nın eli olduğu iddia edilen bir eylemde buluştular. Fatih, Süleymaniye ve Beyazıt Medreseleri başta olmak üzere medreseli talebeler, Babıâli hükümetinin Hristiyanlara karşı tavizkâr politika yürüttüğü iddiası ile ayaklanmışlardı. Binlerce öğrenci ve sivil vatandaşların katılımıyla gerçekleştirilen bu eylemler Sultan Abdülaziz ve o günkü hükümeti epeyce ürkütmüştür. Mahmud Celaleddin Paşa’nın “Mirat-i Hakikat” adlı eserinin 92. sayfasında bu eylemin bir ayrıntısı zikredilir.

Eylemci öğrencilerin içinde İlmiye sınıfından bazı rütbe sahipleri de bulunmaktadır. Yoğun propaganda konuşmalarından etkilenen İstanbullu bazı mutaassıp Müslümanlar da başlarına sarık sararak eylemcilere katılmışlardır. Babıâli ve Şeyhülislamlık civarında da silahları ile dolaşmaya başlarlar. Bütün bunlar olurken en çok dikkat ettikleri hiç kimsenin mal ve canına zarar vermemek olmuştur. Edeplerini koruyarak gezerken silahlarını da gizlerlermiş. Hatta çarşı esnafından Hıristiyan olanlar başlarına gelebileceklerden endişeye kapılarak dükkânlarını kapatmışlar. Cemiyet adı verilen eylemciler bu durumda dükkân sahiplerine teminat vererek korkularını gidermişlerdir.

METİN ÇEVRİYAZISI:

Bu şematet ve celadetlere tasaddi edenlerin içinde rical-i ilmiyeden zî-rütbe zatlar ve Şirvanîzade Ahmed Hulusi Efendi ve Gürcü Şerif Efendi misillü müfsidler dahi bulunduğundan ahali-i Müslime-i şehirden şu ictima’ ve ittifakı gören ve dehşetli sözleri işiten mutaassıp adamlar dahi başlarına sarık sararak talebe cemiyetlerine iltihak edip cami avlularında ve caddelerde ve hususan Bab-ı Ali ve Bab-ı Fetva civarında müsellahan dolaşmağa başladılar fakat hiç kimsenin mal ve canına taarruzları vuku bulmayıp edîbane bir tavır ile gezerler ve silahlarını ihfa ederler idi hatta çarşılı Hıristiyanlardan kulakları kirişte ve zihinleri alışverişte olanlar dükkanlarını kapadıklarında cemiyet kendilerine teminat vererek dehşetlerini izale etmişler idi.