21 Nisan 2024 Pazar

İBNÜLEMİN'İN HİCİV DEFTERİNDEN

Taha Toros Arşivi'nde bulunan İbnülemin Mahmud Kemal İnal evrakı arasındaki bir defter, aziz üstadın yaşadığı toplumun bir anlamda röntgenini çekerken içini döktüğü kuyu mahiyetine bürünmüş. O yaşarken bu defteri belki birkaç kişi gördü, belki kimseler göremedi. Bilemeyiz amma yok etmeyip yarınlara bıraktıysa eğer, bizlerin görmesi, okuması için bırakmıştır. Bu mülahazayla birlikte ben de kitlelere mal olması için yeni yazıya aktardım. Meraklısı için metnin orijinal sayfa görüntülerini de yazının sonuna ekledim.


DÜNYADA MİSLİ OLMAYAN BİR BELDE-İ MEDENİYET

 

Ben Böyle Memleketi Nerede Bulayım ki:

 

İlimsiz âlimler; esersiz müellifler; şiirsiz ve şuursuz şairler; edepsiz edipler; akıllı mecnunlar; akılsız âkiller; kendi yazısını okuyamayan kâtipler; diplomalı cahiller; anlattığını anlamayan muallimler; hocalarını okutmaya kalkışan şakirtler; kendi eserini kendi okuyan müellifler; yaptıkları binalar yıkılmadan çatlayan mimarlar; berber çıraklığından operatör, meyhane hanendeliğinden bestekâr, tulumbacılıktan şoför, hamam tellaklığından kondüktör olanlar; harâmî bozuntusu doğrular; halkı soyup soğana döndüren iş erleri; zalimi şadmend, mazlumu zincirbend eden adiller; mücrimin beraetine ve masumun cinayetine hükmeden hâkimler; rüşvetsiz iş görmeyi şanına şeyn addeden memurlar; mahkemede söz söylemeye üşenen avukatlar; senelerce bir söz söylemeyen mebuslar; müvekkilini azleden vekiller; kahvehanelerde siyasiyattan bahseden diplomatlar; herkese ilaç tarif eden hudayinabit hekimler; birbirine üstat diye hitap eden mektep çocukları; toriği yutan hamsiler; deveyi deviren merkepler; izini gizleyen köpekler; zevkleri uğrunda damları yıkan kediler; ihtiyar simalı çocuklar; çocuk simalı ihtiyarlar; yazın en sıcak gününde Aşçı Bulgar’ın dükkânında boklu işkembe çorbası içen tabiat sahipleri;

2/

çirkin güzeller; güzel çirkinler; alevden atlamış şebek götüne benzeyen çehreler; hasip ve nesip piçler; bed-asıl asiller; bed-maye yoğurtçular; sütü bozuk sütçüler; insaflı hırsızlar; insafsız satıcılar; “lahana biber turşusunu” lahn-ı mahsus ile satmayı unutan turşucular; billur bardak ve tabakları ve çamaşır sepetlerini -adet-i kadime vechiyle- Isfahan makamından satmayı terk eden Yehudlar; ızgara maşa, gelincik çiçeği, hindiba satmaktan vazgeçen Çingeneler; eskileri eskilerden daha fazla rağbetle alıp satanlar; gözlüklü âmâlar; zeker gibi kafalı fakat beyinsiz adamlar; adı doğru, kendi eğri eğerli şahıslar; her şeye kahkaha ile gülenler; anlamadığını anlamayan ve bilmediğini bilmeyen bilgiçler; tiyatrolarda ve çalgıhanelerde bağıra bağıra konuşarak seyirciler ve dinleyicileri izaç eden hergeleler; yol üstünde sıra ile dizilip lafa dalan, gelip geçmeye mani olan izansızlar; sokaklarda Zaloğlu Rüstem tavrıyla yürüyerek göğüslere çarpan çarpalar; atlı ases gibi insanın üstüne doğru gelen haydut bozuntusu

[Derkenar:] Bir takım alüftelerle etmedikleri edepsizlik kalmadığı halde kadınlarının bir erkeğe bakmasına kızarak saçlarını yolmaya ve boşamaya kıyam eden namuslu kocalar; bir takım rezillerle yapmadıkları rezalet kalmadığı halde kocalarının bir kadına gülümsemesine tahammül edemeyerek dünyayı başlarına zindan eden ve boşanmaya kalkışan iffetli karılar; zıkkımlandıkları kavun ve karpuz ve saire kabuklarını sokağın ortasına atıp gelen geçenlerin ayağını kaydıran kaydırılmışlar.

3/ 

kadınlar; kus-i pür-mûyuna ot koymaktan iğrenen asrî bayanlar; kolonyayla karışık sidik kokusu neşreden kokonalar; sokakta ilk tesadüfte sevişip müteakiben girdikleri sinemalarda sikişen âşıklar; maşuksuz âşıklar; âşıksız maşuklar; ayağı, baldırı çıplak hanım efendiler; donsuz kızlar; on iki yaşında frengili zâniler; on yaşında bel soğuklu oruspular; iffetli aşüfteler; seksen yaşında ibneler; yedi yaşında puştlar; babasını öldüren caniler; anasını siken zâniler; sevgilisine can veren âşıklar; âşığının canını alan sevgililer; aleni zina eden medeni dansçılar; taliplere irae-i kûn için gazinolarda bilardo oynayan oğlanlar; zevce namındaki şıllıkları yılan gibi boyna saran kanunlar?; çocuklarını doğurtmak için evlerine getirdikleri ebeyi gebe eden becerikliler; sokakta işedikten sonra zekerini kurutmak için duvarlara sürüştüren sofular; halk arasında burnunu karıştıranlar; soğan sarımsak yiyip top atar gibi geğirenler; yemek yerken dişlerini ayıklayıp müzahrefatını tabağın kenarına sürenler; vapurda tramvayda

[Derkenar:] Ölü[le]rini ilan ettiklerinde falanın eşi, filanın eniştesi, filanın amcası, filanın bacanağı, filanın dayısı falan ilh… filan tarzında bütün akraba ve havîşânını gazetelere yazdırarak isimlerini gazetelerde görmeye müştak olanlar; güya pek tatlısı da olurmuş gibi “pek acı bir ölüm” [sf. 4 derkenarından devam] başlığıyla ölülerini ilan ettirenler; güya gönderenler varmış gibi çelenk gönderilmemesini gazetelerle rica edenler; sokaklarda saçlarını tarayan tuvalet delileri; lokantadan çıkıp sokaklarda dişlerini karıştıranlar; birbirinin yüzüne tükürmek lazım gelirken sokağa tüküren erazil.

4/ 

tırnaklarını kesenler; karşısındaki adamın yüzüne aksıranlar ve öksürenler; sohbet esnasında gürültüden bilistifade osuranlar; yelelelli yeleli diye teganni ederken yellenen hanende ve sazendeler; parmaklarıyla burnunu silip sümüğünü oturduğu mindere sürenler; kalabalık yerlerde yüzünü ve halkın gözünü boyayan kaltaklar; umuma mahsus vesait-i nakliyede kabak çekirdeği, fındık, fıstık, kestane yiyip kabuklarını ortaya atanlar; şeytana külahını ters giydiren hilekârlar; yardağını dolandıran hokkabazlar; hokkabazı çarpan yardaklar; müşterinin yarısını içmediği suyu küpe boşaltan sucular; yağlı tabakları yıkadıkları suyu yemeklere koyan aşçılar ve lokantacılar; kışın en şiddetli gününde vesait-i nakliyenin pencerelerini açan azgın erkekler ve kızgın karılar; susuz çeşmeler sebiller ve sakalar; amından osuran şişko karılar; sokaklarda bütün renklerin numunesini gösteren sarhoş kusukları [kusmuk]; duvar diplerinde kangal kangal boklar; bina zaviyelerinde seller gibi akan sidikler; cadde ortasında


5/

kedi ve köpek lâşeleri; [derkenar] azgın kediler gibi birbiriyle itişen sonra bitişen erkek ve dişiler; “affedersiniz sözünüzü kestim” diyerek adamın ağzından söz gasp eden saygısız laf âşıkları; camide ayakkabının bir tekinin altına tükürüp diğer tekini üstüne kapatanlar; komşusunun evini pencereden gözetenler; komşuların evlerine gidip gelenleri sayanlar; sokakta başını bir tarafa çevirip yürürken rast geldiğine çarpan ve çarpılan çarpalar; [ilk satırdan devam] ev kapılarının önünde süprüntü yığınları; topladığı müzahrefatı döke saça yürüyerek sokakları telvis eden tanzifat arabaları; sokak ortalarında yığınlarla hayvan gübresi; kaldırımlar üstünde ayak kaydıran balgamlar ve sümükler; paralı fakirler; bankalarda kredi sahibi dilenciler; mütekebbir müflisler; parasız zenginler; alçak gönüllü mürtekipler; gözü ve karnı doymaz misafirler; Beyazıt’tan Türbe’ye kadar tramvaya binen çocuklar ve gençler; kaynanasını seven damatlar; damadına gönül veren kaynanalar; gelinine âşık olan kaynatalar; namuslu kerhaneciler;   iffetli orospular; hayalî puştlar; tarihe müstenit hikâye ve hikâyeye müstenit tarih yazan müverrihler; halkın gözü önünde serçe parmağıyla çapağını temizleyenler; kibritin çöpüyle kulağının kirini ayıklayıp önündeki sigara tabağına sürenler; parmağını pantolonunun cebine sokup taşağını kaşımaya savaşanlar; cami avlularında dolaşarak istibra edenler; bütün işleri karı koca davasından ibaret olan mahkemeler; doğru yolda yürümek bilmezken barlarda dans edenler; ayağının tırnağı boyalı olan başparmağını iskarpinden dışarı çıkararak

6/

şehvetperestlere güzel kokular! neşreden karılar; çıplak ayaklarına takunya şeklinde iskarpin giyen taze ve bayat bayanlar; kel kafalarını şimşir tarakla tarayanlar; yırtık amları zorlu yarakla yaralayanlar; basurlu götlerine ilaç arayanlar; her şeye başını sokan işsizler; herkesin her işine karışan hasbî kethüdalar; kendileri pür-ayıp iken başkalarının ayıbını görenler; götlerini kiraya verdikleri halde ellerini geride tutanlar; kendi eserleri rağbet görmediği için başkalarının eserlerini rağbetten düşürmeye savaşan müellifler; müşteriyi azarlayan esnaf; fahişeyi ta’yip eden fahişe; iddiayı namus eden puştlar; namusluları namussuzlukla itham eden namussuzlar; hayız bezi yerine nişanlısının mendilini kullanan kızlar; dilini sevgilisinin ferc-i nâ-pâkine sokan azgınlar; âşıkının kîr-i kebîrini -anasının memesi gibi- emen kızgınlar; aşinasının ilmî ve malî servetini çekemeyen hâsit ve fâsitler; vicahen muhabbet,  gıyaben adavet gösteren ikiyüzlü yüzsüzler; alaylarla hodbin, hodpesent, hodkâm, hodendişler, müdahinler; ikbalperestler, mürailer, huluskârlar; karaborsadan daha muzır kara cahiller; abazakeş çehreli şehvet mütekaitleri; yalancılar, dolandırıcılar, sahtekârlar,  sahte vakarlar; Cumhuriyet gazetesinin –bir nevi matbuat ticareti olarak- açtığı güzellik müsabakasına girmek üzere –kendini güzel farz ederek- resimlerini neşrettiren cadı çehreli karılar ve kızlar.

[Sayfa üstünde derkenar] otomobillerini insanın ensesine dayadıktan sonra düdük öttüren düdüklenmiş şoförler


7/

öz kızlarını kendilerine manitato yapan melunlar; söz söylemek için kimseye nöbet vermedikleri halde kendilerine nöbet verilmediğinden şikâyet edenler; muhabbet tellalları; oğlan pezevenkleri; arz-ı ırz ile kesb-i ikbal edenler; boynuzlu namuslular; yaraklı sahhakeler; hırsız zenginler; müddet-i ömründe camiye girmeyen Müslimler; misafirliğe giderken ardına tufeyli takanlar; ikram olunan meyve, pasta ve sair kuru yiyecekleri huzzarın gafletinden bilistifade ceplerine dolduranlar; tok iken teklif olunan yemeği –kârdır diye- yiyen açgözlüler; başkasının rızkına göz diken g[ö]zü çıkasılar; cui’l-bakar illetine uğrayanlar; huruc-ı makad derdine müptela olup da derman bulamayanlar; bozulan bikrlerini düzeltmek için amlarını diktiren namuslu kızlar; kendilerini zorla siktiren puştlar ve fahişeler, katilliği, caniliği, zaniliği, hırsızlığı, yankesiciliği, haydutluğu, gençlere ve çocuklara öğreten sinemalar, tiyatrolar, romanlar; sarhoşluğu babalarından öğrenen erkek çocuklar; fahişeliği analarından taallüm eden kızlar; halkın karşısında tırnağını yiyip ağzını şapırdatan uğursuzlar; düğüne gitmek için komşudan ariyeten küpe, yüzük, bilezik, elbise alanlar; kendileri yorulmamak için işlerini aşinalarına ısmarlayanlar; sizi ziyarete geleceğim makamında “inşallah sizi rahatsız! edeceğim” diyerek nezaket göstermek isteyen eşekler; sual kelimesinin manasını bilmeyerek “bir sual soracağım” diyen cahiller; taşağını eşek arısı sokmuş gibi bağıra bağıra konuşanlar;

8/ 

«insan, sözünün eri, götünün berberi olmalı» darb-ı meselinin aksini iltizam edenler, tıraş leğenini sokağa serpen berberler; bulaşık suyunu pencereden gelip geçenlerin üstüne döken ev hanımları; ustasının ve kendinin murdar çoraplarını yemek tenceresinde yıkayan aşçı çırakları; şebekten çirkin olan çocuklarına nazar değmemek için mavi boncuk ve muska (nüsha) takan analar; horozdan kaçan iffetli hanımlar, horozlara şehvet saçan edepli karılar; misafir sıfatıyla gittikleri evlerde oturdukları kanepe ve minderlerin kumaşını anlamak için yavaşça örtüsünü açıp bakan meraklılar; müşteri celbi için simsar kullanan tıp taciri hekimler; sünnet ettirecekleri çocuklarını telleyip pullayıp sokak sokak gezdiren mahalle karıları; sokaklarda tesadüf ettikleri aşinalarını nereye gidiyorsun diye istintak edenler; nereye gittiğini sormayanlara sokak ortasında uzun uzadı anlatanlar; söyledikleri yalana dinleyenleri inandırmak için yemin edenler; vapurlarda trenlerde adi biletle birinci mevkie oturup biletçi tarafından kaldırılanlar; ayağının kokusu potininden dışarı fırlayanlar; ayağının teri potininden sızanlar; vesait-i nakliyede ikinci ve üçüncü mevkilere tenezzül etmeyip birinciye kurulan çulsuzlar; gece yarıları cehennemî sesleriyle bağıra bağıra sokaklarda şarkı söyleyen sarhoşlar; kel kafalarına şimşir tarak arayanlar; sokak ortalarında kemal-i itina ile saçlarını tarayan açık rîşler….

[Eldeki defterde yazı bu sayfada sona eriyor. Sonraki sayfalar mevcut ancak yazı devam etmiyor.]