26 Şubat 2016 Cuma

ÜÇÜNCÜ SELİM’İN KIBRIS’A SÜRDÜĞÜ HİNTLİ KİMYAGERLER

Bursa’da Hintli kıyafetinde üç kişi yanlarında kimyager aletleriyle yakalanırlar. Kimyager yahut kalpazan olup olmadıklarının anlaşılması için Bursa kadısı tarafından İstanbul’a gönderilirler. Neyse ki kalpazan olmayıp kimyager oldukları anlaşılmış. Kalpazan olsalardı kelleleri gidecekti. Sadece kimyager oldukları için Kıbrıs’a sürgün cezasınaçarptırılmışlar.

İnsanların yanlarında kimyager aletleri bulunduğu için sürgün cezasına çarptırılmalarındaki mantığı anlamak çok zor. Adamlar gerçekten Hintli mi, Bursa da ne arıyorlardı, hakikaten kimyager mi idiler?. Belki de o devirde Osmanlı topraklarını karış karış gezip bilimsel araştırma peşinde koşan batılı bilim adamı veya seyyahlardı. Bu evrakın önünü ardını aradım ama devamını bulamadım. Bulabilirsem belki bir ayrıntı yakalarız.

BELGE METNİ

Şevketlü, kerametlü, mehabetlü, kudretlü, veliyy’-i ni’metim efendim padişahım
Çend rûz mukaddem bazı kimyager âlâtıyla Bursa kadısının i’lamıyla Hindî ziyyinde üç nefer kimesne varid olup merkumların kimyager yahud kalpazan olmaları ihtimaline mebni Dersaadet’e gönderilmiş olduğu mazmun-ı i’lamdan müsteban olduğuna binaen lede’t-taharri kalpazan olmayıp kimyager oldukları tahkik olunmağla üçünün de li-ecli’t-te’dib cezire-i Kıbrıs’a nefy ve tagrîbleri babında bâlâ-yı ilama buyuruldu ısdar olunup lakin hâk-i pâ-yi şâhânelerinden bi’l-istizan nefiyleri hususuna mücaseret olunamadığından ilam-ı mezkur maruz-ı atabe-i ulyaları kılındı. Manzur-ı hümayunları buyuruldukta merkumların ol vechile tedib olunmaları muvafık-ı re’y-i sami ise ferman şevketlü, kerametlü mehabetlü kudretlü veliyy’-i ni’metim efendim padişahım hazretlerinindir.
[Bu telhisin üzerine padişah Üçüncü Selim kendi eliyle şu hatt-ı hümayunu yazmıştır.]
Nefyolunalar. Eğer aletleri ola idi tertib-i ceza iktiza eder idi. Yine aletlerini tecessüs içün ve firar eden şeyhlerini bulmak içün ferman ısdar olunsun.

SULTAN ABDÜLHAMİD'İN ÖNCE ÖDÜLLENDİRİP SONRA TOPLATTIRDIĞI KİTAP


Sultan İkinci Abdülhamid döneminde sadece basın organları değil, ders kitaplarının da sansüre maruz kaldığına dair ibretlik bir belgeye ulaştım. Aydın Valisi Hasan Fehmi Paşa Tanzimat döneminde yetişmiş, bakanlık, valilik, hususi elçilik yapmış, Mekteb-i Hukuk’ta hoca, Fransızca’dan çevirileri olan, kitaplar telif eden başarılı, yüz akımız devlet adamlarındandır. Ayten Can Tunalı’nın kaleme aldığı makaledeki muhtasar biyografisine aşağıdaki künyeden ulaşabilirsiniz. 1883’te yazdığı “Telhis-i Hukuk-ı Düvel” adlı kitabı Hukuk Fakültesi’nde “Devletler Hukuku” ders kitabı olarak okutulur. İlk baskısından bir adedini Sultan II. Abdülhamid’e takdim eder. Padişah çok beğendiği kitaptan bir tane daha ister ve paşayı ödüllendirir. Aradan on koca yıl geçer, kitap ders kitabı olarak Hukuk Fakültesi’nde okutulurken imzasız bir jurnalle Hasan Fehmi Paşa gibi bir vezirin yazdığı ders kitabında muzır ifadeler yer aldığı ihbar edilir. Muzır olduğu iddia edilen ifade anlamsız upuzun bir cümleden ibaret olup aynen şöyledir:

“İhtilâlat-ı dâhiliyenin müddet-i medide imtidâd ve iştidâdı ve ticaret-i mahalliyenin bu yüzden halel-pezir olması düvel-i ecnebiyenin müdahelatını ve bilahire tasdik-i istiklallerine kadar gidebilmelerini istilzam edeceği”

yani “Bir ülkedeki iç karışıklığın uzun müddete yayılması ve şiddetlenmesi yüzünden yerel ticaret bozulursa ecnebi devletlerin müdahalesi ve ardından bağımsızlığın onaylanmasına kadar gidebileceği ” gibi kimin bağımsızlığının onaylanacağı belirsiz, öznesiz bir cümleden ibarettir. Kitap bugün elimizde, incelediğimizde bu cümleyi göremiyoruz. Tamamen farklı bir mantıkla şu paragraf yazılmıştır:

Bir devlet ile eyaleti beyninde zuhur eden bir mücadele devam ettikçe düvel-i sairenin tamamıyla bitaraf kalmaları lazım gelir. Şu kadar ki muharebe ziyade imtidad eder ve hususiyle ticaret-i bahriyeyi sektedar eyler veyahut o devlet bi’l-cümle iktidarını sarf etmekle beraber eyaletini itaata getirmekden aciz kalır ise o halde düvel-i saire hükümet-i cedidenin istiklalini tasdik ve anınla muahede akt ve tanzim ve kendisini muhafaza dahi edebilir”

Bu tarihlerde Ermeniler belli bölgelerde isyan halindedir. Berlin Kongresi kararlarından olan “Vilayât-ı Sitte” yönetiminin kurulması dayatmaları had safhaya varmıştır. Sultan Abdülhamid bu dayatma ve baskıları savuşturmaya çalışırken anlaşılan Hasan Fehmi Paşa’nın bir muhalifi onu gözden düşürmek için tam zamanı olduğu düşüncesiyle Abdülhamid’in evhamını harekete geçirmek için bu ibareyi ortaya çıkarır ve jurnaller. İstediğini de elde eder ve adı geçen ibarelerin doğruluğu sorgulanmadan kitabın toplatılmasına karar verilir. Üstelik Hasan Fehmi Paşa’ya da bir kınama yazısı gönderilir.

İşte bizzat Abdülhamid’in emriyle yazılan toplatma ve kınama emrini içeren belgenin çevriyazısı.


YILDIZ SARAY-I HÜMAYUNUBAŞKİTABET DAİRESİ2996 Aydın Valisi Hasan Fehmi Paşa hazretlerinin «Telhis-i Hukuk-ı Düvel» nam eserinin ‘hâkimiyet ve istiklâl-i düvel’ bahsinde “İhtilâlat-ı dâhiliyenin müddet-i medide imtidâd ve iştidâdı ve ticaret-i mahalliyenin bu yüzden halel-pezir olması düvel-i ecnebiyenin müdahelatını ve bilahire tasdik-i istiklallerine kadar gidebilmelerini istilzam edeceği” mestur olup vüzera-yı saltanat-ı seniyyeden bir zat tarafından telif olunarak mekatibde tedris edilmekte olan bir kitapta öyle münasebetsiz bir fıkra münderiç olmasının derece-i mehaziri müstağni-i izah olduğundan gerek işbu kitabın gerek mekatibde tedris olunan âsâr meyanında onun gibi fıkarât ve mütalaât-ı muzırrayı havi daha başka kitap ve risaleler mevcut olduğu halde onların hiçbir mektepte tedris ettirilmemesi ve bu emrin hilafında hareket edeceklerin devlet ve memleket namına şedîden mesul tutulması mukteza-yı irade-i kat’iyye-i cenab-ı hilafet-penâhîden olduğu gibi işbu eserinden dolayı paşa-yı müşarünileyhe beyan-ı teessüfle kendisinin takbih edilmesi dahi cümle-i emr u ferman-ı şahaneden bulunmağın ol babda emr u ferman hazret-i veliyyü’l-emrindir.
11 Rebiülahir sene 1312 – 29 Eylül 1310 – [11 Kasım 1894]
Serkatib-i Hazret-i ŞehriyârîSüreyya




http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/1573/17060.pdf




Ayten Can Tunalı,”Hasan Fehmi Paşa” ,A.Ü. DTCF Tarih Araştırmaları Dergisi, XXVIII, 46,71-87, 2009.

22 Şubat 2016 Pazartesi

HESAP MAKİNASI

1900'lerin hemen başındaki ilk hesap makinalarından.


TÜRK ASRI

Tarihte "Türk Asrı" denen bir zaman diliminin varlığı unutuldu. Anket yapsak 16. yüzyılın en büyük üç devletinin Osmanlı, Safevi ve Babür Devletleri olduğunu bilen kaç kişi çıkar. Bu devletlerin tamamı Türk Devleti idi. Türkçe konuşulur, hükümdarları Türkçe eserler kaleme alırlardı. Ayrıca Orta Asya da Türk devletlerinin hakimiyetinde idi. Çin çok uzaklarda sefil bir ada halindeydi. İngiltere, Fransa şimdilerde üretip donattıkları şatafatlı bir tarihi öne sürseler de geçmişlerinde gerçekte o vakitler ilkel ve etkisiz devletçiklerden sayılırlardı. İspanya eh işte ama esasında Avusturya Hristiyan Avrupa'nın en büyük devleti idi. Yine de imparatoru protokolde bizim sadrazama eşitti.

İşte bu haşmetli "Türk Asrı"nda Viyana kapılarından Doğu Hindistan'ın uçlarına Afrika'nın kuzeyinden Orta Asya bozkırlarına kadar hakimiyet Türklerdeydi. Ne oldu bu ihtişama, egemenlik sahasına... Babürlülerin, Safeviler ve sonraki İran hanedanlarının, Buhara hanlıklarının nefesi yetmedi. Kendilerini bir sonraki idrake, anlayışa taşıyamayıp, ecdat mirasını har vurup harman savurdular. Osmanlı biraz kıpırdandı ama o da tıknefes kaldı. Ertesinde de elimizde kala kala Türkiye Cumhuriyeti kaldı.

Bir zamanlar dünyanın bilinen topraklarının 2/3'üne hakim olan Türkler yüzyıllardır geri adım atmakdadır. İlerlemenin durduğu ve hatta resmen gerileyen bir Türkiye'ye de hayat hakkı tanınmayacağı önceki örneklerden açıkça görülmektedir.

Tarihin bu periyodu aynı minvalde devam ederse Hristiyan Gagavuzlardan başka kendine Türk diyen bir topluluğun kalmayacağını şimdiden söyleyeyim. Vesselam.

9 Şubat 2016 Salı

ALTAY SPOR KULÜBÜ TARİHÇESİNE KATKI



1924 yılına ait bir gazete kupüründe Altay kulübü…

(ALTAY) İZMİR KULÜBÜNÜN KIYMETLİ İDMANCILARI ŞEHRİMİZDE 
Geçen nüshamızda Ankara’da yapılan spor müsameresinde atletik müsabakalardaki muvaffakiyetlerini ve futbolda Ankara muhtelit takımına karşı ihraz ettikleri galebeyi kaydettiğimiz (Altay) ismindeki İzmir kulübünün idmancı gençleri ahiren şehrimize gelmişlerdi. İzmirli kardeşlerimizin şehrimize gelişleri gayriresmi ve sırf memleketlerine gitmek üzere İstanbul tarikını tercih etmiş olmalarından ibarettir.

Sporda ve bilhassa futbolda temasların ne kadar kıymetli neticeler verdiğini müteaddit tecrübelerle görmekteyiz. Gerek şehrimiz kulüplerinin ve gerek Anadolu takımlarının mütekabil temaslarla hem kardeşlerini yakından tanımış olmak ve hem de futbolun terakkisine hizmet etmek için sıkı sıkı seyahatler tertip etmeleri ne kadar faideli olacaktır. Bu münasebetle Altaylı idmancılarımızın bu hareketlerini takdirler ile karşılar ve kendilerine beyan-ı hoş âmedî ederiz. 
FOTOĞRAFTAKİLER
Arkadaki sıra, sağdan: Hüsamettin, Hüseyin Fethi, Ferit, Saim, Ziya, Adnan, Kenan Beyler.
İkinci Sıra oturanlar, sağdan: Danyal, Edip (Atletizm Kaptanı), Hamit (Futbol Kaptanı), Altay Müessisi Saruhan Mebusu Vasıf, Altay Katib-i Mesulü ve Seyahat Reisi Rıfat Ahmet, Hüseyin, Şerif Beyler.
Ön Sıra, Sağdan: Raif, Burhan, Ahmet, Baha Konuralp, Hasan, Baha Beyler.