16 Eylül 2017 Cumartesi

MEZARLARDAN ÇIKARILIP SOKAKLARA ATILAN CESETLER

Sivas’ın Sarışeyh Mahallesi’nde oturan Rumlar eskiden beri ölülerini kendilerine tahsis edilmiş Rum kilisesinin mezarlığına gömerlermiş. Bir kısım Ermeni, Rumlar üzerine hücumla “sizin mezarlığınız yoktur” diyerek Rumların cesetlerini kilise avlusundaki mezarlardan çıkarıp sokaklara atmışlar. Rum cemaati hem Sivas valisine hem de kendi patrikhanelerine müracaat etmiş. Patrik Antimos’un Babıâli’ye olan müracaatı ile durum incelenmiş ve Rumların haklılığı ortaya çıkınca Sivas valiliğine Ermenilerin saldırganlığının önlenmesi yolunda emir yazılmış. 1849 yılında gerçekleşen olayların aktarıldığı belge grubunda Sivas Sarışeyh Mahallesi Rumlarının gönderdikleri mahzar da mevcut. Maalesef Rumca bilmediğimden oradaki ayrıntılı hikâyeyi sizlere aktaramıyorum ama görüntülerini yazıya ilave ediyorum. Belki okuyan çıkar da biz de ne yazdığını öğreniriz.

METİN:

Maruz-ı Kullarıdır ki;

Nefs-i Sivas’da Sarışeyh mahallesinde mütemekkin Rum reâyâ ma‘lûmü’l-esâmî Hıristiyan meyyitlerini kadîmden beru Rum milletine mahsûs olan mezarlıklara defn edecekleri halde Ermeni milletinden birtakım kesân Rum Hıristiyanları üzerine hücûm ve sizin mezarlığınız yoktur diyerek zikrolunan meyyitleri meydana çıkarmış ve vâli-i memleket tarafına ifâde olunmuş ise de Ermenilerin varzabeti [vardapeti-papazı] kendi milletini ifsâd edip vâli-i memleket ve hâkim-i belde ve me’mûrîn-i sâirenin emr u tenbîhlerine muhâlefet göstermiş ve envâ‘-ı harekât-ı nâ-revâ ile kadîmden beru Rum milletine mahsûs olup Rum kilisesi havlusunda bulunan mezarlıkları fuzûlî zabt ve Rum milleti terzîl ve tahkîriyle meyyitlerini dahi mezardan çıkarup bî-bâk ü pervâ zokakda bırakmakda oldukları beyanıyla zikr olunan mezarlıklar Rum milletine mahsus olduğu meşhûd bulunduğu hasebiyle Ermenilerin müdahalesini def‘ ve kadîm u sâbıkı misillü Rum milletine ibkâ olunması irâdesini şâmil bir kıt‘a fermân-ı celilü’ş-şân inâyet ve ihsân buyurulması bu def‘a ahâlî-i rum reâyâ kulları tarafından mahzar takdîmiyle niyâz ve istirhâm olunduğu ve Ermeni milletinin ve varzabetlerinin harekât-ı tahkîrâneleri ve Rum milletinin mezarlıklarına tasallutları vücûhla mugâyir-i rızâ-yı âlî idüğü derkâr bulunmuş olmağla her vechile savâb-dide-i re’y-i dâverâneleri buyurulur ise müdâhale-i vâkı‘ânın men‘ ve def‘-i husûsuna müsâ‘ade-i seniyye erzâni ve şâyân buyurulmak bâbında ve her hâlde emr u fermân ve inâyet-i bî-pâyân hazret-i men-lehü’l-emrindir. 

Mühür [Bende Antimos Patrik-i Millet-i Rûm-ı Âsitâne ve Memâlik-i Mahruse Hâlâ]

EMİRNÂMESİ YAZILA





10 Eylül 2017 Pazar

İKİNCİ BAYEZİD’İN GÖNDERDİĞİ ELÇİYE, ŞEHZADE SELİM’İN (YAVUZ) CEVABI




Yavuz Sultan Selim su katılmamış bir darbecidir. Başarısız olsaydı boğdurulan şehzadeler, boynu vurulan yüzlerce vezir, devlet adamı gibi sıradan biri olarak anılacak veya adı hiç akla gelmeyecekti. Başarılı oldu, bir darbe ile babasını tahttan indirip yerine geçtikten sonra da Türk tarihinin kahramanları arasına girdi. Kahramanlar galerisi böyle nice portreyi sergilemektedir.

Babası iyi niyetle uzlaşmak, devletteki fesadı ortadan kaldırmak için Şehzade Selim'e bir elçi gönderir. Aşağıdaki belge o elçinin izlenimlerine, Yavuz'un söylediklerine ait. II. Bayezid oğluna selam edip hatırını soruyor ama Yavuz sessiz kalıp selamını dahi almıyor. Elçi, Bayezid’in oğluna “benim rızama uygun hareket iki cihan saadetidir” nasihatini aktarıyor. Uzlaşmaya hiç niyeti olmayan Yavuz “ben onun rızasını terk ettim. Küçük günahta ısrar büyük günaha döner, büyük günahta ısrarın da neye döndüğü bellidir” diyerek itikaden küfür neyse babasını siyaseten inkâr ettiğini vurguluyor. Babasına darbe yaparken ne kadar gözü kara olduğunu, gökten Cebrail inse, darbeden vazgeçmesini Peygamber dilese yine de kabul etmeyeceğini, bu hususta başını vermeye razı olup fikrinden dönmesinin mümkün olmadığını Bayezid’in elçisinin yüzüne söyleyip geri yolluyor. 

Yavuz’un ettiği bu lafların o gün de bugün de dine saygısızlık şeklinde yorumlandığını söylemeğe gerek yok tabii ki.

METİN:

Şehzade’nin huzuruna mukaddemâ varıp “devletlü padişah selam ittiler ve hatırunız sordular” deyü arz itdikde sâkit oldular ve “devletlü padişah benüm rızamda olmak saadet-i dâreyndir” deyü arz olundukda şöyle cevap virdi ki “ben onlarun rızasında olmaduğım bir nice def’a vaki’ olmuşdur ve ben terk-i rıza itdüğim şimdi mi bildiler. Günâh-ı sagîre hod ısrâr ile kebîreye yetişür ve günâh-ı kebîre hod ısrâr ile neye yetişdüği ma’lûm değil midir? Ve rızâlarında olmaduğum ya bedbahtlığımdan veya devletimden ola” didi ve “rızâdan garaz Trabzon’a varmak ise gökden Cebrâil inüp ve Peygamber dilek iderse kabûl iylemezin” didi ve "sen anda varıp âdemim gelüp cevap getürinceye değin bunda ancak tahammül idarin" didi ve "beni şöyle sanmasunlar ki Korkud emrem gibi bir yire varıp yine rücû’ eylemek ihtimali ola. Ben bu hususda baş virmeğe razı olup fikrümden dönmek ihtimali yokdur" didi.


8 Eylül 2017 Cuma

MÜTESEYYİD-DEFİNE-BAKİRE



Başlıktaki üç kelime ile mantıklı bir cümle kurmak zor ama seyyid taslağı biri 1571’de bu üç kelime ile bir hayat kurmuş. Kendine peygamber torunu süsü veren, seyyid olduğunu iddia eden bir yalancı, çağırdığı cinlerden definelerin yerlerini öğrendiğini ama bu iş için bakire genç kız gerektiğini söyleyerek birçok kişiyi aldatmış. Hiç acımadan nice kızların da hayatını karartmış.

Üstelik bu olaylar Şehzade Murad’ın III. Murad olarak tahta çıkmasından üç yıl önceki Manisa sancakbeyliği zamanında yaşanmış. Şehzadenin lalası Ferruh Beğ durumu Divan-ı Hümayun’a bildirmiş. Divan’dan gönderilen ferman aşağıdaki metindir. Müteseyyide isnat edilen suçlar mahkeme kararı ile sabit olursa Manisa zindanındaki kuyuda ölünceye kadar hapisle cezalandırılması emrediliyor.

METİN

Lala Ferruh Beğ’e hüküm ki;

Mektup gönderip hala Manisa caniplerinde bir müteseyyid kimesne zahir olup “cinleri davet ederim, onlardan define haberini alırım” diye hile edip Müslümanları aldatıp ve davet-i cinne bakire kız gerektir diye nice kızların bekâretini izale edip bu makule hile ve fesat ile meşhur olup hakkında isnad olunan fesatlarının bazısı tescil olunup suret-i sicilleri ibraz olunup gönderildiğini bildirmişsin. İmdi mezburun ahvalini toprak kadısı marifeti ile teftiş eylemeni emredip buyurdum ki:

Vusul buldukta teahhur eylemeyip mezburu ihzar eyleyip dahı ahvalini onat vechile ber-muceb-i şer’i-şerif teftiş eyleyip göresin. Fi’l-vaki arz olunduğu üzere fesat ve şenaati sabit ve zahir olup Müslümanlar yaramazlığına şahadet ederlerse mecal vermeyip Manisa zindanında olan kuyuda ölünce ebedi hapsedip ne vechile olduğunu yazıp bildiresin.

Sultan Murad’ın kapı kethüdasına verildi. 7 Şaban 979-[25 Aralık 1571]



6 Eylül 2017 Çarşamba

GEREK VAKİ GEREK GAYR-İ VAKİ

Bu başlığın günümüzdeki anlaşılır hali “olsa da olmasa da” demek olur. Bir hukuki terim olarak kullanıldığını ilk defa gördüm. Osmanlının "Bakanlar Kurulu Kararları" diyebileceğimiz Mühimme Defterlerinin birinde rastladım. 1706 yılında Gümülcineli Musa Ağa’nın harp halindeki düşman gemilerine zahire sattığı ihbar edilmiş. Divan-ı Hümayun’dan hemen ferman yazılmış; “satsa da satmasa da yakalayıp kalebent edin, sonra araştırıp işin gerçeğini İstanbul’a bildirin.” Görevliler de haliyle emri uygulamışlar. İnceledikçe adamın suçsuz olduğunu, suçlandığı dönemde İstanbul’da bulunduğunu, düşmana zahire satışıyla kesinlikle alakası olmadığını, iftiraya kurban gittiğini de soruşturma raporuyla birlikte Divan-ı Hümayun’a göndermişler. Bu aşağıdaki ferman sureti İstanbul'dan gönderilen cevap. Kısaca “pardon” diyor. İyi ki “önce idam edin sonra araştırın” dememişler. Musa Ağa iyi yırtmış…

METİN:

Ber-vech-i arpalık Selanik sancağına mutasarrıf olan paşaya ve Gümülcine ve Yenice-i Karasu naiblerine hüküm ki;
Siz ki mevlana-yı mezburlarsız. Südde-i saadetime mektup gönderip harbî kefereye zahire bey’ olunmak memnu’ iken Medine-i Gümülcine’de sakin Musa Ağa demekle maruf kimesne bu kâr-ı keriheye cüret edip hınta ve sair zahirelerin yalılara indirip harbî kefereye bey’ eylediğin istima’ olunmağla gerek vaki’ ve gerek gayr-i vaki’ ahz ve kal’abend ve keyfiyet-i ahvali teftiş ve tefahhus olunup sıhhati ve hakikati üzere der-i devlet-medârıma [arz oluna, divan-ı hümayunumdan sebil-i tahliyesi ferman] olunmadıkça ıtlak olunmaya deyü bundan akdem sadır olan emr-i şerifim mucebince sen ki mirimiran-ı mumaileyhsin tarafından kapıcılar kethüdası mübaşir tayin ve zikr olunan kazaları ahalilerinden teftiş ve tefahhus olundukta altı ay mukaddem İstanbul’da olup ve zahire bey’inde kat’a alaka ve medhali olmadığından gayri bu ana değin harbî kefere sefinesine geldiği yoktur ve bey’ olunduğu hılaf-ı vaki’ ve iftira-i mahzdır deyü alâ tarikı’ş-şehade haber verdiklerin arz eylediğiniz ecilden vech-i meşruh üzre olunmayıp men’ olunmak için yazılmıştır. Fî Evail-i Rebiülevvel sene 1118-[13-22 Haziran 1706]
(Metindeki köşeli paranteze ilave ettiğim satır unutulmuş olmalı)