Bunların gerçek niyetlerini elbette okuyamam, ben iyi niyetle bakıyorum. Bu halleriyle İslamî ve insanî görevlerini yapmanın huzuru içinde arkalarına yaslandıklarında biraz ortalığı izleseler, nasıl tepkilerle karşılaştıklarını, toplumu nasıl ayrıştırdıklarını, velev ki iyi niyetle çıktıkları yolda kendileri sayesinde İslâm’ın ne şekilde hakarete uğradığını görebilirler.
Gün geçtikçe bu ayrışma ve karşılıklı nefret duygusu yoğunlaşarak artıyor. Bu tutulan yolun yol olmadığını, 350 yıl önceki Osmanlı toplumu Kadızadeli zihniyetiyle yüzyüze geldiğinde Kâtip Çelebi yazmıştı. “Mizanü’l-Hak” adlı eserinin “emr-i bi′l-ma‘rûf ve nehy-i ani’l-münker” bahsinde aynen şöyle diyor:
« … Pes emr-i bi′l-ma‘rûf ve nehy-i ani’l-münker iderin deyenlerün müdde‘âsı ve sözleri bu mahalle arz olundukda ne müşkül imiş Hazret′in ümmeti ile mu‘âmelesi lutf ve kerem yüzünden iken âhir zamanda gelen müdde‘îler ki kendüler Hazret‘e itdüği muhâlefet ayıbını görmeyüp cüz‘î bahâne [sudan sebepler] ile ümmetin kimini ikfâr [kâfirlikle suçlama] ve kimini tadlîl [sapkınlıkla suçlama] ve kimini tafsîk [bozgunculukla suçlama] idüp Allah’dan korkmaz ve peygamberden utanmaz. Halkı ta‘assub derdine düşürüp tefrikıyyeye [ayrışmaya, fırkalaşmaya] sebeb olur. Avâm şurût ve kuyûdı ne bilsün [Halk emr-i marufun şartlarını kayıtlarını ne bilsin]. Her nesnede emr-i bi′l-ma‘rûf ve nehy-i ani’l-münker vâcibdür sanup birbiriyle niza‘ ve lecc [tartışıp inatlaşmak] idüp köpek dalaşı gibi itdükleri cidâl gâhî kıtâle mü’eddî olur [sözlü tartışma giderek silahlı çatışmaya sebep olur]. Ehl-i İslâm’ın birbirleri ile ceng ü cidâli ekser bu husûsa mebnîdir.»