Sinan ÇULUK
|
Güleryüz Mizah Gazetesi - İlk Sayı Kapağı |
Sedad Simavi’nin 1921 senesinde çıkardığı Güleryüz mizah
gazetesinde Türk Argo lügati’ne ilave edilebilecek bazı derlemelere rastladım. Devrinin
Kuva-yı Milliye ve Milli Mücadele karşıtı kalem erbabını, aynı zamanda
İttihatçılar ve İtilafçıları taşlamada kullandığı bazı argo kelimeleri bir
sözlük gibi derlemiştir. Muharrirleri (İstanbulun en maruf külhanbeyleri) ve Türkçe Kamüsü'l-Argo başlığı ile yayınlanmıştır.
Bu sahanın rakipsiz ismi Hulki Aktunç’un “Büyük Argo
Sözlüğü” isimli eserinde burada mevcut birçok kelimeyi bulamadım. Aynı zamanda
bibliyografyasında da bu gazeteye özellikle yer verilmeyince bende Sayın Aktunç’un
Güleryüz gazetesindeki bu yazıyı görmediği kanaati uyandı. Türk Argo külliyatına
bir katkı olması hasebiyle yazının yeni harflere çevrimini sunuyorum…
TÜRKÇE KAMUSÜ'L -ARGO
“Güleryüz bu nüshasından itibaren Türkçe’deki argo kelimat
ve tabirat ve ıstılahat ve ramûzât ve kinâyâtı mânâlarıyla beraber neşr
edecektir. O kadar ki bu gün değil yalnız külhanbeyle, ipsiz sapsızlar avam ve
havastan birçokları dahi argodan birçok kelimat kullanmaktadırlar; ezcümle Ali
Kemal Bey üstadımız her gün her makalesinde yüzlerce argo kelimelerle
yazılarını tezyin etmektedirler biz umumun istifadesi içün bir argo lugatı
tertibe karar verdik ve bu işin mütehassısı olan Ali Kemal Bey’in riyaseti
tahtında bir encümene havale ettik. Yazdıkları kısmı bugün derc ettiğimiz gibi
diğer kısımları da her hafta muntazaman neşr edeceğiz. Şu kadar ki işbu
tertipte huruf-ı heca sırası gözetilmemiştir. Bundan dolayı karilerimizin bizi
mazur görmelerini ve lugatin hitamında bu tasnifi kendilerinin yapmalarını rica
ederiz.
KILKUYRUK: Her ne kadar evvelce eşek köpek gibi hayvanlara
ıtlak olunur idi ise de el-yevm makam-ı tezyifde ipsiz, sapsız, zıpır ve zibidi
kesana kılkuyruk tabir olunur. İttihatçılar için bu tabir biçilmiş kaftandır.
MANGİZ: Para, mangizi bol=parası çok mesela: Mihran mangiz
tutar=Para yok mangiz tutuyor musun?=Paran var mı? Mânâlarınadır.
MANGIR: Bu dahi mangizin aynıdır.
TAŞ: Bu dahi para mânâsına olup yalnız ola[ra]k istimal
edilmediği gibi ancak tutmak fiiliyle birlikte kullanılır, taş tutar mısın? denildiği
zaman, ne gerza[? Ne gezer demek istenmiş olabilir] diye cevap verilir.
TIRIL: Parasız demektir. Mesela biri diğerine sorar. Taş
tutuyor musun? Ne gezer tırılım vallah! İtilafçıların hepsinin birer tırıl
olduğu gibi.
KÜL YUTMAK: Aldanmak, mantara basmak. Kül yutmaz=Aldanmaz,
açıkgöz mânâsınadır. İtilafçılar mangal mangal kül yuttukları halde
İttihatçılar bir zerre yutmazlar.
FAKA BASMAK: Keza… Falan faka bastı, filan faka basmaz diye
kullanılır.
PİYASTOS: Yakayı ele vermek, enselenmek, bozulmak… Falan
piyastos olmuş...Nitekim muhaliflerin her zaman meydan-ı siyasette piyastos
oldukları gibi.
TEREYAĞI: Medh yollu zemdir. Ekseriya tabiati biraz limoni
ve dalavereci kimseler hakkında kullanılır. Ama ne tereyağıdır mübarek! Bırak
şu tereyağını sen de!
SÜZME BALI: Bu dahi aynıdır.
SAPI SİLİK: Zıpır, sözü sapı silik şimdi rakımü’l-huruf bu
tabiri şehbender-i mersûm içün bir defa kullanmıştır.
MADİK: Oyun, dalavere, şaşırtma, atlama, madik etmek, madik
etti tarzında kullanılır. Madikçi=Oyuncu dalavereci, şaşırtıp atlatmacı…
Şehbender-i mersumun geçen sene abd-i acize yaptığı gibi.
CAVALACOZ: Kıvır, zıvır, enti püften kimse… çoluk çocuk
makulesi… kıymetsiz, itibarsız, höt desen kaçan kesan… finolar ve emsali gibi.
MÂRİZ: Dayak, darb…Mârizine kaymak, döğmek. Marizlemek:
keza. İttihad kabadayıları her vakit bu kelimeyi kullanırlar: “Ah şu Ali
Kemal’in bir marizine kaysak” ve “şu Refik Halid’i bir marizlesek” diye.
HAVLAMAK: Gazeteci argosu olup münakaşa-i kalemiye demektir.
Her gün yaptığımız gibi... Şehir uşağının bana, benim ona havlamamız. “Haberin
var mı? Akşam bugün havlıyor.” Yahud “Alemdar bugün amma kıyak havlamış haa!”
İlh.
TÜYÜ BOZUK: Alem olarak çok sarı olan kesana ıtlak olunur.
Turuncu, kırmızı saçlı olanlar dahi bu meyanda dahildir.
PAPEL: Tabirat-ı cedideden olup kağıt para, lira mânâsınadır.
Son günlerde hayli taammüm etmiş, herkesin diline düşmüştür. İki papel=İki
lira. Tam beş buçuk papel verdim. Beş buçuk lira verdim.
PAPELCİ: Bir nev’i kağıttan kumar oyuncusu.-Ekseriya
yollarda bir şemsiye açıp şemsiyenin dıl’ları üzerinde üç adet iskambil kağıdı
ile bazı safdilleri iğfal ederek paralarını dolandıranlar. İsmail Faik bu
güruha dahil değildir.
ERKETE: Rumca geliyor mânâsına olup Türkçeleşmiştir. Bütün
kumarbazlar, hırsızlar, yankesiciler ve sair ashab-ı ceraim esna-yı
cürümlerinde polis veya sair zabıta-i manianın vürudunu birbirlerine bu kelime
ile ihbar ederler. Fakat el-yevm modası geçmiş bir halde olup onun yerine şimdi
“Dayı geliyor” cümlesi kullanılmaktadır.
DAYI: Tabirat-ı cedidedendir. Ekseriya papelciler, tavcılar,
manitacılar, mantarcılar, istimal ederler. Polis, zabtiye , taharri memuru
demektir.
AKREP: Bu dahi ashab-ı ceraimin polis ve sair memurin-i
maniaya verdikleri isim olup tabirat-ı kadimeden olduğu içün el-yevm istimalden
sakıt gibidir.
BİTİRİM YERİ: Kumarhane… Kumarbazların toplanıp oyun
oynadıkları mahal…Daha doğrusu bir kısım usta kumarbazların acemileri
boğdukları kahve, dükkan veya hane.
BOĞMAK: Türlü dalavere ile bir kimsenin para veya sairesini
almak. Ekseriya kumarda kullanılır, falanı öyle bir boğduk ki… Avalı amma
boğmuşlar haa.
BOĞUNTU: Boğulacak kimsenin para ve sairesi. Bu iki kelime
hakkında fazla tafsilat almak isteyenler sabık Alemdar sermuharriri Refi’i
Cevad Bey’in cep defterlerine müracaat etsinler.
KÖTÜYE BOĞMAK: Bir kimseyi ziyafet eğlence ve saire kasdıyla
bir yere davet edip sarhoş ettikten sonra üzerine çullanarak öldürmek veya bir
kimseyi münazaa esnasında kim vurduya getirip diyar-ı ademe yollamak.
ÇIZDAM ETMEK: Savuşmak, kaçmak. Bir cürm veya kavga
esnasında aradan sıvışmak. Bu işin en ehli Alemdarcı Kadri Pehlivan’dır.
DİKİZ ETMEK: Birine bakmak, süzmek, yan gözle tedkik,
kollamak.
DİKİZ GEÇMEK: Be-mânâ eyzan.
ŞIP DİYE: Hemen, çabucak, ani bir surette, kaşla göz
arasında.
ŞIPIN İŞİ: Bu dahi aynı mânâyadır.
ENSELEMEK: Yakalamak, tutmak.
ENSELENMEK: Yakalanmak, “Geçen akşam Con Mustafa gece işinde
enselenmiş” gibi.
GECE İŞİ: Gece vakti yapılan hırsızlık ve yankesicilik
misillü vukuat.
İŞ: Hırsızlık, yankesicilik, tavcılık gibi vukuata
beynelesnaf iş tabir olunur.
İŞÇİ: Yankesicilerin birbirlerine ıtlak eyledikleri sanat.
ÇULLANMAK: Birkaç kişi tarafından birinin üzerine hücum ile
döğmek, soymak. İtilafçıların âdetleri vechile.
AL AŞAĞI ETMEK: Be-mânâ eyzan
AVAL: Enayi, aptal, bir şeyden çakmaz hödük mânâlarınadır.
Hürriyet ve İtilaf’çıların ekserisi gibi.
HIRT: Be-mânâ eyzan. (Aynı mânâda)
HIRBO: Bu dahi öyle olup asıl orta oyunu tabiratındandır.
Oyunda Kürt taklidine çıkan sanatkâra da hırbo denir.
HIŞIR: Bu dahi aval, hırt, hırbo gibi kullanılır. “Bırak şu
hışırı”
KODES: Hapishane, tevkifhane gibi mahaller. Kodese
girmek=Hapse girmek, tevkif olunup bir yerde kalmak. “Nerede idin oğlan, bir
aydır meydanda yoktun. “Kodeste idim be”… Feylesof Rıza Tevfik Bey hocamız
bundan on sene evvel hapishane-i umumide yatıp çıktıktan sonra Çemberlitaş’ta
ilk rastgeldiği bir dostuna şöyle demiştir. “Yirmi gündür kodeste imanım
gevredi”.
ÇİVİ: Hasis, para vermez, muktesit, peyniri kavanozun
dışından yalayan adam.
KİBRİTÇİ: Be-mânâ eyzan… Bu kibritçi tabiri şundan ötürü
kullanılır ki cigara yakmak içün cebindeki bir kibriti yakmağa kıyamayıp
başkasından yakan veya hiç kibrit taşımayan kesanın hüsn-i tab’ını anlayın
demektir.
DEMİRDÖĞEN: Bu dahi aynı mânâyadır.
MIH SIÇTI: Bu dahi öyle.
SIZDIRMAK: Türlü yalan ve dolanla aldatarak veya yalvarıp
yakararak veyahud tehdid ve tahvif ederek her hangi bir kimseden para koparmak.
MORUK: Baba, peder, eb, ihtiyar adem. Alem olarak Hürriyet
ve İtilaf heyet-i idaresinden Karahisar-ı Şarki mebusu Ömer Feyzi Efendi’ye
dahi fırka efradı tarafından (moruk) ıtlak olunur. Rakımü’l-huruf mezkur fırka
efradından birinin ağzından geçen sene şu cümleyi aynen istima’ eylemiştim:
“imanına yandığımın moruğu! Çivi mi çivi, akşam o kadar asıldım da metelik
onluğu sızdıramadım”
BABA: Yalnız olarak kullanıldığı takdirde gemicilerin
kaptanı… Alelumum bahriyeliler ve denizciler kaptana baba derler. Beybaba
suretinde dahi istimal edilir. “Baba adam” suretinde söylenince maiyetini
koruyan, çıraklarını hoşça idare eden, görmüş, geçirmiş usta veya amir mânâsına
gelir.
KOCAKARI: Anne, valide. “Kocakarıyı bir kafese koyabilsem,
yarın akşam Abanoz’dayım”. [Abanoz Sokağı]
LAPACI: Ağır, lağar, battal kimse. Oturduğu yerden kalkmağa
üşenen tembel, kof adam. Şişman, aptalca, çok yemek yiyen.
ALESTA: Hazır, geliyor, şimdi, baş üstüne, emr edersiniz mânâlarınadır.
“Gemi alesta duruyor”, “kahveci bir ateş! Alesta efendim” Alesta durmak: Fırsat
kollar bir vaziyet almak mânâsına da gelir. Misal aranırsa: İttihatçıların her
vakitki vaziyeti gibi.
ŞAVAL: Muayyebattan olan bir takım ef’al. Zina, livata ve
emsali.
HANIM EVLADI: Züppe, hoppa, haşarı. Münasebetsiz çocuk,
terbiyesiz, edepsiz delikanlı. Orospu çocuğu. İlh.
SÜNBÜL BEBEK TOHUMU: Be-mânâ eyzan.
FERYADI VERMEK: Çok sarhoş olmak, kendinden geçinceye kadar
içip cıvıtmak. “ Akşam Balat’ta Camgöz’ün meyhanesinde öyle feryadı vermişiz
ki”