30 Ekim 2012 Salı

OSMANLI ARŞİVİ VE ALAN MAKOVSKY


Alan Makovsky'ye ait bu video 1978 senesinde Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde çekilmiştir. 28 Şubat sürecinin gerçek 1 numarası olduğu iddia edilen Makovsky, bu yıllarda ileride öreceği çorapların ilmeklerini dokuyordu. Stratejik Derinlik bu şekilde kazanılıyor. Oturduğun yerden kestiğin ahkama kimse itibar etmez. Adamlar geliyorlar, kendileri için en zor şeyi, zor bir lisan ve yaşamayan bir yazıyı öğrenerek seni çözümlemeye girişiyorlar.

14 Ekim 2012 Pazar

ORHANGAZİ ERMENİLERİ NASIL DEVLETE KAFA TUTAR HALE GELDİ-İSTİHBARAT RAPORU

Sinan ÇULUK


Ermenilerin Pazarköy (Orhangazi-Bursa) kazasında pozisyonlarını güçlendirip, devlet için bir tehlike oluşturan terör eylemlerine başlamaları, bu bölge Ermenileri hakkında bir istihbari rapor hazırlanmasıyla sonuçlanmıştır. 1915 tehcirinden bir sene önce A.H rumuzlu bir istihbarat görevlisi tarafından hazırlanan bu rapor, Anadolu’da başka yerleşim birimlerinde olduğu gibi, Ermenilerin Türklere karşı nasıl etkin hale geldikleri, bu süreçte adli, mülki, askeri kadroların nasıl basiretsiz veya haince davrandıkları gibi hususlarda gayet ilgi çekici bilgiler vermektedir. Günümüz için de ibretli mukayeselerin yapılabileceği bu raporun metnini sadeleştirmeden, külfetsiz bir çevriyazıyla takdim ediyorum. Köşeli parantez arasındaki rakamlar metnin sayfa numaralarıdır.

RAPOR METNİ:

Pazarköy kazası Gemlik, Yalova, Karamürsel, Yenişehir kazaları ve İznik nahiyesiyle hem-hudud olup tütün ve koza mahsûlünün mebzûliyeti hasebiyle mülkiyece üçüncü sınıftan ma‘dûd olduğu halde Maliye birinci sınıf kazalardan ma‘dûddur. 

Nüfus-ı umumiyesinin sülüsanını Ermeni milleti teşkil eder. Sülüs miktarındaki İslamlar yirmi beş köyde sakin ve dağınık, Ermeniler ise yalnız yedi köyde topludurlar.

Ermeni köylerinin üçü Gemlik, Bursa, Yenişehir cihetlerinde, dördü de Yalova, Karamürsel, İznik cihetlerindeki mevâki-i hâkimede, eşkıya cevelânına pek ziyade müsait dağ tepe ve eteklerinde kâindir. Bilhassa Yalova, Karamürsel cihetindeki üç köy, birbirine birer çeyrek, yirmişer dakika mesafede bulunmaları ve cesametleri hasebiyle kazada korkunç bir manzara arz etmektedirler. 

Her biri birer kasaba cesametinde bulunan mezkur Ermeni köylerinin müteaddit İbtidai, Rüşdî ve hatta İdâdî derecesinde mektepleri, ayrıca da “ana” mektepleri, belediye eczahaneleri, kimi Tıbbiye-i Şahane’de kimi de Beyrut Fransız Tıbbiye Mektebi’nde tahsil görmüş tabipleri, eczacıları, kulüpleri, velhasıl mükemmel teşkilatları var. 

Buna mukabil İslam köylerinde hiçbir hayrı olmayan, İbtidai mekteplerinde hâlâ eski alfabe okutuluyor. İşte bu kadar teşkilata malik bulunan Ermeniler koca bir kazayı adeta yed-i hâkimiyetlerinde bulunduruyorlar.

Ermeni nüfus gittikçe tezayüd ediyor, İslam nüfusu ise azalıyor. Sebebi maarifsizlik, sahipsizlik. İslam köyleri mahv u munkariz oluyor, Ermenilerin yedlerine geçiyor.

Bugün İslam köyleri var ki üzerlerinde birer kartal gibi duran Ermeni köylerinin taarruzu korkusuyla geceleri köyleri etrafında pusular tertip etmek mecburiyetinde. Zira mukaddema taarruz vaki olmuştur. Sölöz-i Müslim karyesi ahalisini Sölöz-i gayr-i Müslim Ermenilerinin hücum ve taarruzundan kurtaran Yenişehir hududu dâhilindeki muhacir köylüsünün şitab u himmet ve gayreti olduğuna bütün İslamlar şahittir. Fakat maatteessüf muhacirler dahi çok sene barınamıyor. Bunun da sebebi bir dağ üzerine getirilip bırakılmalarıdır. Bu muhacirler neden böyle dağlık ve Rum ve Ermeni köylerinden daha yüksek mevkide iskân edilmiş idi? Ekseriyeti İslam [2] teşkil etsin, mevaki-i hâkime İslamın yedinde bulunsun ve bu suretle âtiyen vuku‘una şüphe olmayan siyasi entrikalar akîm kalsın diye değil mi? Bu uğurda binlerce lira sarf olunduğu halde netice bu mu olacak idi? Mademki buraları müstesna ehemmiyeti haiz idi, müstesna himmetler, muamelelerle mükemmel mektepler tesis, muktedir muallimler, memurlar i‘zamı ile muhacirleri cehlden, ye’sden nura faaliyete sevk esbabını da temin lazım değil miydi? Maatteessüf muhacirler hırsızlığa, kat‘-ı tarikliğe, ahlaksızlığa sâlikdir. Rumili’de Bulgaristan cihetlerindeki muhacirler Bulgaristan’a bilhassa Köstendil’e gidip gelme neticesi olarak Köstendil’de pek mebzul çıkan siyah Köstendil eriği ve patates zer‘ eylemeleri sayesinde az zaman zarfında zengin olmuşlardı. Bir yük erik hoşafı on Mecidiye’ye tüccara satıyorlardı. Pazarköy’ün Reşadiye namında büyük bir köyü var. Bir şeyhin himmetiyle mektepleri, hatta şose yolu bile var. Fakat arazi ziraate pek de salih olmadığından ve yukarıda arz eylediğim erik ve pestil ticaretini bilmediğinden ahalisi fakir ve hırsızlığa meyyaldir. Hâlbuki Ermeni Çengiler karyesiyle rekabet etmek mecburiyetindedir. Çengiler dev adımlarıyla ilerliyor. Daha yukarılardaki muhacir köyleri de şayan-ı merhamet bir haldedir. Hulasa meydanı boş bulan Ermeniler kazayı istila ediyor. 

İslam’da kuvve-i maneviye sıfırdır. Her sene birçok kurbanlar veriyor. Ermeniler azgın, asi, kaymakamı köylerinden tard ve üzerine silah sıkan, tahsildarları tahkir, jandarmayı silahını almak ve darp eylemek suretiyle terzil eden, müfrezeye karşı pusu tertip, ahali-i İslamiyeyi cerh ve katl eyleyen, vergi, asker, mekâri vermeyen hep bu kaza Ermenileridir. On binlerce lira bakaya, bine karîb asker firarisi, denebilir ki bu havali bir nev‘ Arnavutluk Malisyası’dır.

Cüretkârlıklarına bir delil-i bahri de ahîren vuku‘a gelen müsademenin suret-i cereyanıdır. Mevsûken istihbar ettiğime göre vak‘a şu suretle cereyan etmiştir.

Ermeni asker firarisi ve İslam katillerinden ibaret bir Ermeni eşkıya çetesi vak‘a gecesi Pazarköy-Gemlik kazaları hududu üzerindeki şosenin bir köprüsünü tutarak pusu kurar. Aynı gece Pazarköy jandarmasının malumatı olmaksızın Gemlik jandarma bölüğünden tertip edilen bir müfreze Pazarköyü’ne doğru yollanır. Tam mezkûr köprüye yaklaştığı sırada pusuda bulunan eşkıya müfrezeyi tevakkufa davet eder. Müfreze bunların [3] hüviyetini sorar. Pazarköy’e tabi Karsak karyesi karakolu efradı olduklarını beyan ve müfrezenin şüphesini izale birle kendilerine takarrüp eden müfreze mülazımını derdestle pusularına çekerler. Dehşet içerisinde kalan efrattan bir kısmı firar eder. İki üçü metanetlerini muhafaza edebilerek eşkıyaya saldırır. Vuku bulan müsademe neticesinde iki nefer şehit olur. Eşkıyadan da bir maktul. Zabit dahi nasılsa salimen yakayı kurtarır. Eşkıyanın takip ettiği fikir ve gaye pek büyük ve mühimdir. Hiç şüphe yok, zabiti dağa kaldırmak cümle-i niyattan idi. Bu vechile zaten mütezelzil ve zayıf bulunan hükûmetin hiç hükmü kalmayacak, jandarmanın ahali-i İslamiyenin kuvve-i maneviyesi büsbütün sönecek, ondan sonra da rahat rahat icra-yı faaliyet. Her komitenin ilk işi budur. Rumili’de de böyle hareket ederlerdi. Bu böyledir, eğer bunun netice-i müellime ve müdhişesini ve en nihayet muhafazadan aciz bulunan İslamların zaruri olarak eşkıyaya mümaşat edeceğini düşünecek olur isek ne suretle hareket edilmek lazım geleceği hakkında uzun uzadıya fikir yormağa hacet yoktur. Takibata şiddetle devam, yataklara ağır ceza, parolasız, habersiz müfreze, devriye çıkaranları tecziye.

Pazarköy takımının merbut bulunduğu Gemlik Jandarma bölüğü kumandanının öteden beri bu yolda tedbirsizliklerde bulunduğu gayrimeşru harekâta sa‘y ettiği ve bir defa güya bir tahkikat içün gitmiş olduğu Pazarköy’ün Ermeni Gürlesi’nde Pazarköy Reji Ziraat memuru Abdullah Efendi namında birisinin mumaileyh Abdullah Efendi’nin karye-i mezburede münasebet peyda ettiği Ermeni çengilerini oynatmak gibi ahval-i gayr-i münasebede dahi bulunduğu ciddiyet-i ifadesine emin bulunduğum bir zat tarafından teminen ifade olunmuştur. Hatta taharri edildiği takdirde sandıklarında miriye ait eslihaya tesadüf olunabileceği de ilaveten dermeyan kılınmıştır.

Ziraat memuru Abdullah Efendi ise bir tarihte Rumili’de Selanik Yunan konsolosu ve Rum metropolitlerinin tavsiyenameleriyle Yunan çetelerine iltihak etmiş, bu çetelerle gezmiş, ihtimal ki Müslüman kanı da içmiş, Yunan Muhibbi, Türk düşmanı, Reji intisabını ileri sürerek Hükûmet-i Osmaniye’yi bilhassa Türklüğü tahkir etmekten hazer etmez nankör bir adamdır. Ermenilerin bu adamın köylerinde Ermeni kadınlarıyla eğlenmesine müsaade etmeleri câlib-i dikkattir. Hâlbuki kemal-i hayret ve hatta dehşetle haber aldığıma göre bu adam ahîren taraf-ı takribini bularak makam-ı vilayetin hüsn-i teveccühünü celbe ve güya Ermeniler aleyhinde büyük hizmetlerde bulunmak üzere makam-ı vilayetten her hangi bir mahalle serbest serbest gidip gelmekte mezun ve memuren faaliyetine dair bir de buyruldu ahzına muvaffak olmuş, eğer [4] bu hakikate ve esrar-ı hükûmet buna tevdi olmuş ise cidden ve hemen tashih edilmesi lâbüd bir hatada bulunulması demektir. Allah, Peygamber, Hilafet, Osmanlılık tanımayan bir adamdan hiçbir hayır beklenemez. Hayır hayır hastalık bu gibi nankörlerin yapacağı yalancı hizmetlerle mündefi‘ olmaz, belki bu Abdullah gibi mikropları teb‘id, mürtekip, aciz memurları vazife ve sıfat-ı resmiyyesinin ehemmiyet ve kıymetini takdirden aciz zabıta memurlarını tasfiye ile yerlerine ahval-i âlemden bir parça haberdar, İslam’ın vaziyet-i elîmesini anlar, fa‘âl, cesur memurlar, zabitler, jandarma ve polisler izamıyla ve erkân-ı vilâyetin de o havaliyi nazar-ı tetkikten geçirmeleriyle ve takip işlerini Bursa ve İzmit’in müttehiden icra etmeleriyle tedavi mümkündür. Bu yerler sahipsizdir, kendimizi aldatmayalım, çünkü yarın çok yorulacağız fakat sa‘yimiz semeresiz kalacaktır.

Yukarıda İslamların sönmekte olmasından, kuvve-i maneviyelerinin hiçliğinden bahs olunmuş idi. Birçok mürtekib, aciz, cahil, kayıtsız memurlara –hatta devr-i sabık aşığı memurlara- ve yalnız menafi-i şahsiyelerini düşünür ve bunu da Ermenilerle – el altından komitacılık dahi eden Ermeni mütegallibesiyle iştirakde arar eşraf! a malik bedbaht bir kazanın rehbersiz İslamından ne beklenebilir ve şu halde bulunan İslamlar mevkilerini muhafazaya kadir olunabilir mi? Zavallılar şaşırmış bunamıştır. Rehbere muhtaçtır. Eşraftan hayır yok. Rehberlik vazifesini memurlar ve muallimler yapacak. Kazanın âsâyişini temine hukuk-ı ibadı muhafazaya memur otuz küsur eski jandarmadan mürekkep bir takım jandarmanın bir kısmı yerli bulunmak hasebiyle yüz göz olmuş, bir kısmı da irtikâba meyl etmiş. Buna mukabil asker ve mücrim bine karib firari, mükemmel komite teşkilatı, jandarma takımında yazı yazabilecek bazen bir nefer bulunmaz. Kırtasiyecilik hadden efzun, biçare takım zabiti adeta tahrirat kâtipliğini yaparmış gibi başını kaldırmaktan vakit bulamıyor. Tensikat icabı olacak birçok tamirler -şu kadar vakit zarfında cevabı verilecek- kaydıyla uzun uzun istizahlar. Vesait namına ise bir şey yok. Üç ayda bir zabit değişiyor, zaten en faal zabit bu kadar mesuliyet, bu kadar yükün altında daha ziyade tahammül edemiyor veya çekilmenin yolunu aramağa veyahut her işi gelişigüzel yapmağa başlar. Buralarda asker dahi bulunamıyor. [5] Pazarköyü’ndeki ahval Yalova, Karamürsel, İznik, Yenişehir, İnegöl’de de mevcuttur. Buraları İzmit havalisiyle de münasebattardır. Ermeni câni ve asker firarileri İzmit havalisinden Bahr-i Siyah tarikiyle Rusya’ya, Bulgaristan’a azimet ve o tarikle de avdet ediyorlar.

Eğer şu sırada Ermeni komitelerinin dahi hal-i faaliyette olduğu ve ortada bir şeyler döndürülmekte idüğini teemmül ve fikredecek olur isek, bu havaliye fazla ve müstesna ehemmiyet ve nazarla bakmak ve ona göre de ittihaz-ı tedabir eylemek icap eder.

Bendenize göre evvela Pazarköyü’nden başlamak şartıyla maruz-ı havali memurininde bazı tebeddülat ve ıslahata ihtiyaç var.

Pazarköy memurîni hakkındaki malumatımı ber-vech-i zir arz eyliyorum.

1-Kaymakam, namuslu, hüsn-i niyet sahibi olmakla beraber orası için değildir. Pek yavaş ve mütereddittir. Mamafih mumaileyhin ahalisi Türk-İslam olan kazalarda istihdamı suretiyle vücudundan istifade kabildir.

2-Kadı, ahlaksız müfsid, aleyhtar ve yalnız Pazarköy değil, hiçbir yerde kadılık gibi pâk, nazik ve mühim bir memuriyette istihdamı gayri caiz bir adamdır. Vazifesi sırasında aldığı vaziyet-i bî-edebânesini burada tasvirden teeddüp eylerim. Hükûmet-i hazıra mütefekkirîni hapishanelerde çürütüyor, bir sürü elinde kaldık yolundaki tefevvühat-ı mütemadiyesi de aleyhdarlığının ve aynı zamanda tebriyesinin derecesini gösterir.

3-Ceza Reisi, rüesa-yı memurinle mücadeleden küçük memurini de buna karıştırmaktan zevk alır, hod-bin, hasud, anud, imtizaçsız bir adamdır. Hatta kaymakam-ı sabık zamanında müddei-i umumi iken kaymakamla olan mücadelat o kadar tevessü‘ etmişti ki bu muamelat-ı resmiyyeyi de herc u merc etmiş, halkın ağzına düşmüş bulunduğu bir sırada vilayetten gelen bir vaziyet-i tahkikiyyenin avdetinden pek az bir müddet sonra terfian Mamuretülaziz vilayeti dahilindeki kazaların birine ceza riyasetiyle tayini icra edilmiş, kaymakam dahi kaldırılmış ve bu suretle ortalık biraz sükunet bulmuş olduğu halde bir ay sonra mumaileyh yine Pazarköyü’ne hem de ceza riyasetiyle gelmesin mi? Halbuki kaymakam-ı sabıkla olan mücadelesinde mumaileyhin taraftaranı olduğu gibi kaymakamın da taraftaranı muhibbi vardı. Reisin tekrar gelişi sui tesirden ve mazarrattan başka neticeler vermemiştir ve yar u ağyarı da güldürmüştür. [6]

4-Müddei-i umumi muavini, nâm-ı manasıyla bir memur, ciddi, fa‘âl, vatanperver bir adliye memurudur. 

5-Müstantik, kesb-i ehemmiyet eden mezkur kaza muamelatını idare edebilecek iktidarı haiz değildir. Başka kazada hizmetinden istifade edilir.

6-Başkâtip, haysiyetsiz, müzevir bir kimse olup Pazarköyü’nde istihdamı kat‘iyyen caiz değildir.

7-Mahkeme azası, aşar iltizamından dolayı hazineye medyun kalmış, bundan dolayı emvalleri hacz ve füruht olunmuş, müflis ve ümmi bir İslam ve yine müflis bir Ermeniden ibarettir. Mamafih reis ve müddei-i umumi ayni fikirde zatlar olduktan sonra bunların vücuduyla ademi müsavi gibidir. Maahaza adliyeye pek ziyade ehemmiyet vermek lâbüddür. Zira Ermenilerin entrikaları çok ve vasi‘dir. Buna binaen oraya, mütefekkir, fa‘âl bir reis ile muktedir bir müstantik ve şayan-ı itimad bir başkâtip gönderilmek muktezidir. Bu şiddetle elzemdir. 

8-Mal Müdürü, iri metin bir zattır.

9-Mal Müdürü muavini, fena bir adamdır. Vazifesini suiistimal etmiş –bundan dolayı muhakemesi derdest-i icra- müfsit, bir kimsedir. Bilhassa orada bir dakika istihdamı caiz değildir. Aleyhtardan.

10-Mukavelat Muharriri, iki kuruşa kadar tenezzül eder, faizci, haysiyetsiz, devr-i sabık aşığı binaenaleyh şiddetli aleyhtardır. Hiçbir memuriyette istihdamı caiz değildir.

11-Ceza reisinin altı, aleyhtar ve ancak idaresini temin edebilen maaşıyla emlak ve arazi sahibi olmağa âzim (!) icra memuru ahîren azl olunmuş, yerine başkâtip geçmek için uğraşıyormuş. Çiftlik tapu memuru yalnız Pazarköyü’nden sekiz yüz küsur lira kıymetinde emlak ve bağ sahibi olmuş. Maaşı beşyüz gerçi kaza-i mezbur ahalisinin mutasarrıf olduğu emlak ve arazilerinin kısm-ı küllisi senetsiz olmak hasebiyle senedin rabt muamelatının kesretinden naşi her ay ikrar, keşf harçlarını dahi dâhil olduğu halde tapu memurininin maaşı iki bin kuruşa baliğ olmakta ise de bu para ile üç dört sene içinde bin liralık emlak ve arazi edinilemeyeceği tabii ve meydanda olan bu yekûn ile gizli yekûnların ne suretle hâsıl olduğunu araştırmak da zaiddir. Hâlbuki zann-ı kâsırâneme nazaran tapu idarelerine birer refik ilavesinden maksat memurun köylere çıkarak senede rabt muamelatının mahallinde icrası ile köylünün mezahim ve masarif-i zaideden vikayesidir. Hesaplarına gelmediği için olacak ki memur efendiler bu maksattan tegafül ediyorlar. Bu memur pek mahir bir adamdır. Entrikalarını meydana çıkarmak güç olduğundan hiç olmazsa diğer bir mahalle nakl-i memuriyet ettirilmek kabildir. Ermeni dostlarının çok olduğunu da zikr etmek lazımdır. [7]

13-Nüfus memuru, kadro hariçlerinden iken bilahare istihdamına cevaz verilmiş, altmışlık, matuh, bununla beraber efrad-ı ahali ile kumarbazlık eder, haysiyet nedir bilmez ve aynı zamanda da aleyhtar bir kimse.

14-Tahrirat Kâtibi, ciddi, ahval-i âlemden haberdar müstakim bir efendidir.

15-Cedid nahiyesi müdürü, gayetle mütabasbıs Ermeni ahali ile ayş u işretde, bezm-i safada, beş yüz kuruş maaşla ziyafetler, ziyaretler! Geçenlerde Van vilayeti kazalarından birine bölük kumandanlığıyla gönderilen Pazarköy Takım Kumandan-ı Sabıkının faaliyeti semeratından olmak üzere müdür efendinin hakkındaki şüpheleri teyit edecek bir suiistimalcağızı tezahür etmiş. Nahiye karakolhanesi kumandan vekili Halid ve diğer bir jandarma neferinin hüviyeti mechul bir şahıstan zabt ve müsadere ettikleri bir Martini tüfengini alelusul merkez-i kazaya göndermemişler ve el altından bir köylüye füruht ederek esmanını mütesaviyen müdür, karakol kumandan vekili nefer-i merkûm Halid ve refiki taraflarından bittaksim der-cep edilmiş. Mesele saha-i resmiyete çıkmış ise de mahir müdür, böyle bir silahtan külliyen bi-haber görünerek ve jandarmaları kendisine karşı garazkarlıkla itham ederek kendisini tebriyeye çalıştığı ve daima merhameti galip gelen ve mani-i rızk nazariyesine pek riayetkar bulunan meclis-i idare heyetinin delail-i kaviyyenin adem-i mevcudiyetini ileri sürerek adem-i ceza yoluna gideceği zan edilmektedir.

Bendenizce, bir hakikat olan ciddiyetsizliği, Ermenilere karşı mahkûmiyeti, yüzgöz oluşu, mumaileyhin orada devam-ı istihdamını mani-i kâfidir.

CEDİD NAHİYESİ HAKKINDA İZAHAT VE BİR MÜTALAA

Cedid Nahiyesi namını alan “Yeniköy” nâm karye merkez-i kazaya bir saat bir çeyrek mesafede vaki, binlerce haneyi ve nüfusu muhtevidir. Birkaç hane İslam’dan maadası kâmilen Ermeni’dir. Bu köyün kurbunda mesela on beşer yirmişer dakikalık mesafelerde yine binlerce haneyi ve o nispette nüfusu muhtevi Ortaköy, Çengiler nâm Ermeni köyleriyle altmış hanelik bir İslam muhacir köyü var. Mezkûr karyeler, nahiyeye kurbiyyet-i fevkaladelerine rağmen nahiye ile irtibatları yoktur. Nahiye yalnız “Yeniköy” e münhasır! Bu yerde vaktiyle zabıta memurluğu namıyla bir çavuş kumandasında epeyce bir kuvvet bulunduruluyormuş. Bilahare müdüriyete tahvil olunmuş. Bu tahavvül mahal-i mezkûrun ehemmiyetine müsteniden vukua gelmiş olduğunu kabul edecek olur isek birinci sınıftan addetmek ve ondan aşağı kalmayan Ortaköy, Çengiler ve merkez-i kazaya baid ve mezkûr nahiyeye karib diğer köylerin de buna rabt olmağa ve ona göre de müdür, zabit, kuvvet istihdam eylemek lazım gelirdi. Bendenize öyle geliyor ki şeytan Ermeniler köyleri nahiyeye tahvil olunduğu takdirde haftada bir defa pazar kurulacak, kurbundaki köyler ahalisi [8] badema ahz u italarını bu pazarda icra edecekler, bu suretle hem köyleri zengin olacak, hem de sırf Müslüman olan kasaba ticareti, İslam esnafı mahv olacak ve beş yüz kuruş maaşlı bir müdürün yüz yetmiş beş kuruş maaşlı bir kâtibin ve dört jandarmanın köylerinde vücudu ile ademi müsavi bulunacak fikir ve mütalaasıyla vaktin meclis idaresinden koparttıkları karar veyahut bir irade ile köylerini nahiyeye tahvile muvaffak olmuşlardır. Ve hakikaten köyleri terakki etmiş, zengin ve mamur olmuş, merkez-i kaza ise tedenniye yüz tutmuş, hele Meşrutiyet’ten sonra Ermenilerin evvelce yalnız kazada kurulan koza mizanını parçalayarak kendi köylerinde de mizan kurmağa muvaffak olmaları yüzünden biçare merkez-i kaza mahv u munkariz oluyor. Küçüklüğü ve belediyesi varidatının azlığı hasebiyle hakkıyla tanzifat ve tathirat yapılamamak yüzünden sıtmanın bir parça fazla olmasından naşi bir de fena şöhret almış olmakla memurin dahi orayı benimsememiş, hiçbir himmet sarf edilmemiş ve binaenaleyh Ermenilerin arzuları husul bulmuş. 

Fikr-i kasıranemce münasebetsiz olan bu nahiyeyi lağv etmeli, merkez-i kazaya baid ve kışın yolsuzluk hasebiyle ahalisi cidden büyük müşkilat ve suubet çeken ve kuvvet ve hükûmete sıyanete muhtaç bulunan Yenişehir cihetindeki gayrimüslim Ermeni karyesinin altındaki köylerde mesela Dutluca’da yeni bir nahiye tesis ve teşkil etmeli ve bu suretle hem merkez-i kaza inkırazdan kurtarılmış, hem de beriki cihetteki mevkii tehlikede bulunan İslam’ın kuvve-i maneviye ve maddiyesi yerine getirilmiş, kuvvetlendirilmiş olur. Cedid, Ortaköy, Çengiler karyeleri üzerinde bu üç köye de hâkim bir mevki‘de de kuvvetli bir karakolhane tesis ve takım dahi bölüğe iblağ ve Pazarköy bölük merkezi, Dutluca da takım merkezi ittihaz olunursa hükûmet her dâim kâhr ve satvetini iraeye muktedir bir vaziyette bulunmuş olur. Yeniköy’lülerin şikayâtı falan ehemmiyetsizdir. Çünkü mantıksızdır. Hiçbir yerde görülmüş, emsaline tesadüf olunmuş şey değil. Yedi sekiz saat uzaklıkta bulunan köyler merkez-i kazaya merbut bulunsun da bir buçuk saat mesafedeki bir köy nahiye olsun. Orada müdüre verilen maaşa, edilen masarife yazık. Orada müdürün hiçbir ehemmiyeti yoktur. Ermenilerin istihzalarını, tahkiratını celp etmekten başka ne olabilir. Hulasa bu yeri körleştirmek lazımdır. 

Bazı memurinin aleyhtarlıklarından dahi bahsedişimizin partizanlık gayreti telakki edilmemesini rica etmeği ve maksadımızın ayni zamanda cahil ve ahlaksız bulunan bu adamların cahilane aleyhtarlıklarından mahir Ermenilerin istifade eylemeleri ihtimali mevcut bulunduğu hakkında nazar-ı dikkati celp etmek olduğunu şuracıkta kayd eylemeği zaid görmüyorum. [9]

Gemlik memurîn-i mülkiye ve adliyesini bilmiyorum. Zabıtasından yukarılarda bahs olunmuştur. Yalova memurîn-i mülkiye ve adliyesini de bilmiyorum. Jandarma kumandanı Arnavut’tur zannediyorum. Muhtac-ı tetkiktir. Karamürsel, Yenişehir memurini hakkında da bir güna malumata malik değilim.

Umumiyet itibariyle denebilir ki havali-i mezkûredeki memurin-i mes‘ulesi ve hatta Bursa ve İzmit hükûmet-i merkeziyyeleri dahi el-yevm döndürülen dolaplardan, komitenin faaliyet-i hazıra-i hafiyesinden haberdar olmamalıdır. Bundan dolayı komite kolaylıkla çorabını örmekte, teşkilatını ikmal eylemektedir. Zira her yerde hükûmetçe aynı faaliyet, takip ve takayyüt yoktur. Takip ve takayyüt yalnız vukuat zuhur eden yerde yapılmakta ve ekseriya yalnız jandarma müfrezelerinin öteye beriye koşmasından ibaret kalmaktadır. Hâlbuki memurin-i zabıtadan maksat yalnız jandarma olmayıp, mülkiyesi, adliyesi, polisi dahi takibata memurdur. Daimi takip ve takayyüt memurin-i mes‘uleye müterettiptir. Şimdiye kadar bu noktalara ehemmiyet verildiğine dair bir emare görülememiştir. Zira havali-i mezkûrede her şey adeta açık saçık cereyan eyliyor. İddia olunabilir ki bazı devair ve memurin tarafından bu işlere ehemmiyet şöyle dursun ihtimal bile verilmiyor. Bendeniz ise ısrar ederim. Payitahtımıza karib ve her türlü entrikaya müsait bulunan bu havaliye artık ciddiyetle ehemmiyet ve her şeye ihtimal verilecek zaman gereği gibi hulûl eylemiştir. Ermeniler fevkalade müsait ve vasi‘ vesaite maliktirler. Bundan Pazarköyü’nde vuku‘ bulacak bir cinayetin faili olan bir Ermeni yarın İzmit öbür gün de Karadeniz yolunda Odesa, Varna istikametini tutmakta hiçbir müşkilat çekmiyor. Ayni hal İstanbul tarikı üzerinde de vaki‘ ve câridir.

Hulasa-i ma‘rûzâtım; Ermeni komitelerinin faaliyet-i ahîresi esliha ve mevâdd-ı sâire-i memnua kaçakçılığının şiddet-i vüs‘ati ve şimdiden adeta her kazada her yerde siyasi çeteler icra-yı faaliyete başlamışcasına, kemal-i ciddiyet ve faaliyetle tetkikat, takayyüdat ve takibat icrası zamanının geldiği ve havali-i mezkûreye müstesna nazarla bakılarak ona göre vaziyet alınması ve oralarda gayr-i layık memurînin tebdiliyle yerlerine fa‘âl hem-fikir memurlar tayin ve izamı lüzumu hakkında alakadaranın nazar-ı dikkatlerinin celbi esbabının istikmal buyurulması istirhamından ibaret bulunmağla icra-yı icabı menut-ı re’y-i âlîleridir efendim. A.H.

Fî 9 Mart 1330 [22 Mayıs 1914]


























10 Ekim 2012 Çarşamba

PANAMA KANALI İNŞAATINDA ÇALIŞAN ORHANGAZİLİ BİR TÜRK'ÜN İZLENİMLERİ





Sinan ÇULUK



Panama Kanalı, Atlas Okyanusu ile Büyük Okyanusu birbirine bağlayan, dünyanın en önemli su kanallarından biridir. Orta Amerika'daki Panama topraklarında 1880'de Ferdinand de Lesseps öncülüğünde başlatılan çalışmaların ardından çeşitli zorluklara ve inşaatın yarım kalmasına rağmen, Fransız ve Amerikalıların yeniden organizasyonu ile tamamlanarak 1914 senesinde açılmıştır. Binlerce işçinin can vermesine sebep olan kanal inşaatı, 20. Yüzyılın en büyük inşaat faaliyetlerindendir. 

Osmanlı Arşivi'nde, inşaatın sürdüğü yıllarda devletin yakından takip ettiği faaliyetlere dair bir hayli vesika mevcuttur. Buna bağlı olarak inşaatın safhaları kamuoyunda da ilgi ile takip edilmiş, gazete ve dergiler bilhassa açılışın yaklaşmasıyla haberlerini yoğunlaştırmışlardır. Musavver Malumat-ı Nafia mecmuası da bundan geri kalmayarak okuyucularına "Hüdavendigar Vilayeti'nde Pazarköy kazası İslam ahalisinden, Panama Kanalı Makinistlerinden Mustafa Fehmi Efendi" nin gönderdiği yazı ve fotoğrafları sunmuştur. Mustafa Fehmi Efendi'nin kimliği hakkında ayrıntılı bir malumat verilmemiştir. Biz de yaptığımız araştırmada bu zat hakkında hiçbir bilgiye tesadüf edemedik. Umarız ki bu yazı vesilesiyle belki bir yerlerden tanıyanı çıkar da faydalanırız. 

Musavver Malumat-ı Nafia mecmuasının 11-15. sayılarında, 7 Mayıs-4 Haziran 1914 tarihleri arasında yayınlanan, bir Türk'ün gözünden Panama Kanalı inşaatına dair satırları sizlere sunuyoruz. Metin, üslubunun bozulmaması için sadeleştirme cihetine gidilmeden, külfetsiz bir transkripsiyonla günümüz yazısına aktarılmıştır.





MUSAVVER MALUMAT‑I NAFİA
Haftalık Fennî, Edebî, İctimâî ve İktisâdî Mecmua


Gayyur Bir Vatandaş
Mustafa Fehmi Efendi
Panama Kanalı Makinistlerinden
Hüdavendigar Vilayeti'ne Muzaf

Pazarköy Ahali‑i İslamiyesi'nden


Acâyib‑i Âlemden Bir Hârika‑i Medeniyyet
Panama Kanalı
Nazarları kamaştıran medeniyet‑i hâzıra belki bütün inkılaplara sebep olacak hâdisât‑ı âlemden en mühimmi de Panama Kanalı'dır. Kanalın küşâdı tarih‑i insâniyeti yeni bir muvaffakiyet‑i harikulade ile tetvîc etmişdir. En nâfi‘ ve şâyân‑ı dikkat vuku‘ât-ı cihânı pîş‑i enzârâ vaz‘ etmek emeliyle çalıştığımızdan, çoktan beri Yeni Dünya'nın ahvâlinden muhîtimizi haberdâr etmek için çalışıyorduk. İşte Anadolu'nun fedâkâr, azimkâr bir yavrusu olan Panama Kanalı makinistlerinden Mustafa Fehmi Bey kardeşimiz tarafından Yeni Dünya'nın terakkiyât ve teceddüdâtından vatandaşlarını müstefîd etmek için vatanımızdan yüz binlerce fersah mesafelerden bizlere îsâr edilen tuhfe‑i hamiyeti nazar‑ı dikkate arz edeceğiz. Bâ‑husûs kanalın tâ bidâyet‑i hafrinden târîh‑i küşâdına kadar geçirdiği safahât büyük kıt‘ada dokuz aded tabloda gösterildiğinden bunları sırasıyla derc ederek Panam[a]'nın sûret‑i hafrini bir sinema gibi göstereceğiz ve bu sûretle asîl ve necîb vatandaşımızın hamiyet‑i milliye, gayret‑i vataniyyesi sayesinde Panam[a]'nın bir kıt‘a mükemmel panoramasını hediye etmiş olacağız.
Panama Kanalı ve Suret‑i Hafr ve Küşâdı
Panama Kanalı'nın tarihçe‑i hafrinden bahs etmek her halde mûcib‑i istifâdedir. Bu kanalın ehemmiyeti fevkaladedir. Malumdur ki Amerika iki kısımdır. Panama bu iki kısmı yekdiğerine birleştiriyordu. Amerika'nın şimalinden dolaşmak mümkün değildir. Kıt‘a‑i cenûbîyedeki (Majellan) Boğazı'ndan geçmek ise sefâ’in için gâyet tehlikelidir çünkü burası Amerika‑yı cenûbînin müntehâsı ve en tenha noktasıdır. Bundan başka boğazda sefâ’inin mürûruna mâni‘ olacak bir takım avârız‑ı tabî‘iyye de vardır. Binaenaleyh Panama Kanalı'nın hafri zarûrî idi. Fakat Panama berzahında gayet müthiş bir hastalık (sarı humma) illeti var. Amele dayanmıyor, pek çabuk hastalanıyor ve ölüyordu amele bulmak müşkül olduğundan pek ziyade gündelik vermek icap ediyordu. Bundan başka kanalın açılacağı yerler gayet arızalı bâ‑husûs bu arızalı arâzînin bir noktasında gâyet yüksek bir dağ var, bu dağ granit taşından mürekkep bulunuyor. Bu dağı kırmak, ortadan kaldırmak fevkalade masraflı ve müşkül idi. İşte Süveyş Kanalı'nı kemâl‑i muvaffakiyetle açan De Lesseps bu teşebbüsünde muvaffakiyet gösteremedi. İlk önce kanalın hafrini der‑uhde eden Fransız Kumpanyası iflas etti. Birçok sû’i isti‘mâlât da vukû‘ buldu. Hatta Fransız (Büyük Fransız) namıyla yâd ettikleri De Lesseps bile huzûr‑ı mahkemeye çıkarıldı. Sonra yeniden hafriyata başlandı. İşte bir milyar sarfıyla vücuda gelen bu kanal insaniyete bir yadigar‑ı mefharet daha bıraktı.
Kanalın hafriyatında kazma kürekten ziyade dinamit işe yaramıştır. İşte resmimizde görüldüğü (1) üzere ameleler (Oir Drills) tabir olunan burgularla yirmi beş kademe kadar tahtelarz delik delerler. İşte yüz binlerce amele ellerindeki bu aletlerle arızalı araziyi delik deşik ederler.[1]


-2-
Panama Kanalı'nın hafr olunacağı arazinin bir çok avârız‑ı tabî‘iyye ile muhât bulunmasından dolayı bu avârızı ref‘ ve kal‘ için yine beşeriyet deha‑yı i‘cazkârına istinat ederek dağları devirecek kadar dehşet‑engîz vâsıtalar bulmuştur. İşte bu vasıtalardan en mühimmi geçen nüshamızda resmi görüldüğü vech ile araziyi bir takım makinelerle delip dinamitle atmakdır. Bu binlerce âlet‑i mahsusa ile granitten mürekkep arızalı arazide yine binlerce delik açtıktan sonra bu deliklere dinamit doldururlar. Dinamitin müthiş kuvvetinden istifade ederek dağları devirirler. Bu dinamit atıldığı zaman ev gibi büyük kayalarla beraber semalara kesif bir duman yükselir. Granitten dağ devrilir. (2) 

Bittabi dinamitin saye‑i heybetinden parçalanan dağdan kopan ev kadar büyük kayaları insan vasıtasıyla nakl etmek kabil değildir. İhtiyaç müvellid‑i ihtira‘dır derler. İşte insanlar dağları dinamitten istifade ederek devirdikleri gibi bu dağ parçalarını da nakletmenin kolayını bulmuşlardır. Bunun için de stimle müteharrik Steam Shovel ta‘bîr olunan bu kürekler ki yirmi beş ton sikletinde olan kayaları yerden alıp vagonlara yükletirler. (3) Bu kürekler adeta vinç vazifesini ifa ederler. Gerek dinamitin ve gerek küreklerin kanalda ifa eylediği hizmet pek büyük ve mühimdir. Belki yüz binlerce amelenin senelerce çalıştıkları halde kazmağa ve nakletmeğe muvaffak olacakları bir ameliyat dinamit ve makineler sayesinde pek az zamanda ve işin vüsat ve azametine rağmen az amele ile yapılıyor. Ba‑husus orada çalışan mühendisler aynı zamanda birer muhteri‘dir.
Kanal hafr olunurken hesap ve ihtimal dâhilinde olmayan bir arıza mesailerini sektedar eder. İşte ona karşı ameliyatı idare eden mühendisler hemen tedabir ittihaz ile icap ederse makine ihtira‘ ederler bu istimli kürekler de bu kanala mahsus bir ihtira‘dır. [2]
-3-
Amerikalılar bâ‑husûs Cemâhir‑i Müttefika‑i Amerika bu kanalın hafr ve küşâdı için pek ziyâde külfet ihtiyâr etmişlerdir. Yirminci asır medeniyetin en hârika‑engîz âsârı arasında Panama Kanalı hiç şüphesiz birinciliği ihrâz eder. Bu kanalı açmak için lede'l‑îcâb makine icat ettikleri gibi bilhassa kanalın hafri için fabrikalar bina etmişler amele kışlaları vücuda getirmişlerdir.
Bu inşaat arasında en büyük masrafı istilzâm eden kanalın esnâ‑yı hafrinde dinamitle atılan dağ parçalarını nakletmek için yapılan şimendüfer yollarıdır. Kanalın etrafı bu yollarla muhattır.
Geçen nüshamızda resmini derc ettiğimiz istimle müteharrik büyük küreklerle bu kayalar vagonlara konulduktan sonra gayet kuvvetli lokomotifler vasıtasıyla mahall‑i mahsûsuna dökülür. (5) Ameliyatta en mühim hizmeti bu lokomotiflerle kuvvetli kürekler görmüştür. Çünkü Panama'nın hafrinde arazinin granit taşından mürekkep bulunmasından pek ziyade müşkilata tesadüf olunmuştur. Süveyş ve sâir kanallarla kat‘iyyen kâbil‑i kıyâs değildir. Her ne kadar Kil kanalı da bir harika‑i san‘at add edilmeğe şâyeste ise de Panama kadar himmet ve külfet ihtiyâr edilmemiştir. Mamafih bu fedakarlık nisbetinde Panama'nın dünyada mevcut kanalların hepsinden ziyade hâ’iz‑i ehemmiyet olduğu da müstağnî‑i izahtır.


Panama'nın hafriyâtı oldukça uzun bir fasılaya uğramıştır. Tasavvur olunmayan bir takım avarız ve müşkülat karşısında Fransız Kumpanyası'nın iflâsı Panama'nın hafr ve küşâdını tehir etmişse de bilahare vaziyet‑i devletin tebeddülü üzerine Cemahir‑i Müttefika‑i Amerika hükûmeti ameliyatın devamını ve kanalın küşadını âtîsi için bir mesele‑i hayatiye telakki etmiştir. 

Fransız Kumpanyası evvelce kanalın hafri için büyük bir azim ile başlamıştır. Hatta tahminen on sekiz sene evvel bu kumpanya tarafından kullanılan lokomotifler de getirilerek ameliyatta kullanılmıştır. (5) Fakat işin sonunun iyi hesap edilememesinden Fransızlar muvaffak olamadılar.[3]



-4-

Kanalın hafri için sarf olunan himmet ve hayret harikulade denmeğe sezadır. Evvelce arz ettiğimiz gibi hafriyata mâni‘ olan birçok avârız‑ı tabiiye ve mahalliye ameliyatın ilerilemesine hakikaten azîm bir hâ’il teşkil ediyordu.
Fakat bu avarızdan başka fevka'l‑me’mûl bir takım hadisat da ameliyatın büsbütün dûçâr‑ı su‘ûbet ve müşkülat olmasına sebep olmuştur. Meselâ; hitâm‑ı ameliyâta pek yakın bir zamanda 1909 da kanalda dehşetli yağmurlar neticesinde bir dağ eteğinin inhidamı bir çok makineleri toprağın altında bırakmış ve devam-ı ameliyatı epeyce müddet tatil eylemiştir. Çünkü şiddetli yağmurlar yağmasıyla yıkılan topraklar makineler üzerine adeta bir dağ gibi yığılmıştı. Bu makineleri çıkarmak için amele tarafından masraf edilen mesai fevkaladedir. Toprak birçok makineleri tamamıyla örtmüş bazıları kısmen toprağın altında kalmıştı. Bu makineleri çıkarma ameliyatı hayli uzun sürmüştür. (6) Panama Kanalı'nın ameliyatında en büyük arıza‑i tabîiyeyi vücûda getiren hatta Fransız Kumpanyası'nın muvaffakiyetsizliğine hatta iflas ederek işten çekilmesine sebep olan (Kolbera –Culbera) dağıdır. (7) Bu dağ granit taşından mürekkep olup kazma ile işlemek gayr‑i kabildir. Fakat dinamit sayesinde bu dağ parçalanmış kanal da kemal‑i muvaffakiyetle açılmıştır. Kanala su bırakıldığı zaman manzara büsbütün değişmiştir. Çünkü evvelce çöllere benzeyen kanal su salıverildikten sonra gayet dil‑nişin bir boğaz halini almıştır. [4]

-5-
 
Panama Kanalı için sarf olunan mesai harikuladedir. Kanalın hitam‑ı hafriyatı yaklaştıkça ameliyat yeni yeni bir takım müşkülat ve mevania duçar olmuştur. Hatta kanalın bidayet‑i hafrindeki kadar hitam‑ı ameliyatında pek büyük fedakârlık ihtiyar olunmuştur. Çünkü avarız-ı tabîiyenin biri beşeriyetin sa‘y‑i bi‑ârâmı karşısında kırılır kırılmaz bir diğeri onu takip ediyordu.
Granitten mürekkep olan (Kolbera) dağını deviren eller hitam‑ı inşaata yakın daha büyük müşkülat karşısında kaldılar. Lakin sa‘y ve dehayı mezc eden insaniyet bu mâniayı da ref‘ ve kal‘ etmekte gecikmedi. "Ekil" kanalında icaz‑nüma olan zeka‑yı insanî burada da harika gösterdi. Kanalın suyu denizden 75 kadem kadar irtifa‘ında bulunuyordu. Bunu zapt etmek ve seyr‑i sefaini temin eylemek icap ediyordu. İşte bunun için de Kil kanalında olduğu gibi elektrik ile açılıp kapanır müteharrik su bentleri bina ettiler. Bu bentleri 1 Kanun‑ı Sani 1913 de hitam bulmuştur. Bahr‑i Muhit‑i Atlasî'nin su bentleri inzar‑ı dikkate hakikaten kanalın en mühim yine en dakik kısmını arz eder. Bu bentlerin manzarası gayet hoştur. Yek nazarda sarf olunan gayret ve himmet anlaşılır.
Kanalın son ameliyatını Bahr‑i Muhit‑i Kebir bentlerinin inşası teşkil eder. Kanalın manzara‑i umumiyesi pek dil-nişindir. Bu da şayan‑ı dikkattir. Bu iki bentte hitam‑pezir olduktan sonra kanal seyr‑i sefaine salih bir hale gelmiş Yeni Dünya'ya harika‑engiz bir yenilik bahş eylemiştir.[5]

Bursa Araştırmaları, Nu. 36, Bahar 2012, s. 11-13. yayınlanmıştır.










[1] Musavver Malumat-ı Nafia, Numara 11, 24 Nisan 1330 [7 Mayıs 1914] s.168-169.
[2] Musavver Malumat-ı Nafia, Numara 12, 1 Mayıs 1330 [14 Mayıs 1914] s.184-185.
[3] Musavver Malumat-ı Nafia, Numara 13, 7 Mayıs 1330 [20 Mayıs 1914] s.204.
[4] Musavver Malumat-ı Nafia, Numara 14, 15 Mayıs 1330 [28 Mayıs 1914] s.220.
[5] Musavver Malumat-ı Nafia, Numara 15, 22 Mayıs 1330 [4 Haziran 1914] s.234-235.