5 Ekim 2019 Cumartesi

TARİHİN ACI ACI TEKERRÜRÜ

Deprem vergisi, özel iletişim vergisi, adına ne derseniz deyiniz, 1999 depreminden sonra ihdas edilen vergilerin akıbetini sormak yeni yeni milletin aklına geliyor. Oysa modern bir devlette, toplanan vergilerin, kimler eliyle ve ne şekilde harcandığının hesabı, yurttaşların ilk sorması gereken hususlardandır. Hatta denetime açık ve denetleyici kurumlar eliyle, bireylerin sorusuna hacet kalmadan bütün harcamaların şeffaf bir şekilde ortaya konulması devletin asli görevidir.

Eskiden Meclis, Sayıştay, Danıştay bu işlerle uğraşırdı. Devlet ve hükümetin aynileşmesi, günden güne tek başlı ve tek sesli bir kimliğe bürünmesi, denetim aygıtlarını devreden çıkardı. Kuvvetler ayrılığı yürürlükteyken “4. kuvvet” olmakla böbürlenen medyanın da CB ve parti teşkilatından ibaret sehpanın (Farsça se+pa=üç ayak) üçüncü ayağı olmasıyla işler iyice çığırından çıktı.

AB yolunda yurttaşlara lütfedilen “Bilgi Edinme Hakkı” uyarınca kurulan BİMER ve sonraki CİMER, yurttaşların bilgi edinmesinden ziyade birbirini ispiyonlamasına gayet elverişli bir araç haline getirildi. Bilgi edinmeye kalkışılsa dahi devlet sırrı, askeri sır, ticari sır, özel hayat denilerek kişi ve kurumlara sağlanan muafiyetlerden dolayı o hakkın kullanımı da kadük kaldı.

Bizde devlet Osmanlıdan beri koruyamasa da elde tuttuğu evrakına kıskançlıkla sahip çıkar. Devletin resmi tarihçileri (vakanüvisler) dahi belgelere ulaşamadıklarından yakınırlar. Vakanüvis Lütfi Efendi, rütbeli bir memur olduğu halde kalem kâtiplerini, şeflerini geçemeyip onlardan belge alamadığından gazete haberlerine muhtaç kaldığını ve eserinin de öylesine bir tarih olduğunu yana yakıla anlatır. O zamandan günümüze hayli mesafe aldığımızı sanıyoruz ama aksine modern bir devlet olmaktan gayet uzakta, hatta bazı hususlarda Osmanlının dahi gerisindeyiz.

Hiç yorum yok: