6 Ekim 2022 Perşembe

EFENDİMSİZ CENNET HARAM OLSUN

 


Vurgun adlı şarkı geniş halk tabakalarında benimsenmiş, çok beğenilmiştir. Güftesi Cemal Safi’ye bestesi Selçuk Tekay’a ait olan bu şarkı, içinde geçen “Seninle cehennem ödüldür bana / Sensiz cennet bile sürgün sayılır” dizeleri yüzünden memleketin zahir uleması tarafından tekfir edilmiş, söyleyenin, dinleyip beğenenin küfrüne hükmedilmiştir.
Aslında karşılaşılan durum yeni bir olay değildir. Zahir uleması eskiden beri “şathiye” adı verilen şiirlere sıcak bakmamış, hatta çoğu zaman küfür olarak değerlendirip söyleyenin dinden çıktığına ve katledilmesine karar vermişlerdir. Yunus Emre’nin bazı ilahilerinin , “Cennet cennet dedikleri, birkaç köşkle birkaç huri / İsteyene ver sen onu, bana seni gerek seni” sözlerinin bile Şeyhülislam Ebussuud tarafından küfür olarak değerlendirildiğini, söyleyenin dinleyenin katledilmesi gerektiğine dair fetva verdiğini biliyoruz.
Oysa bu gibi şiirlerin, şarkıların, sözlerin içinde geçen benzer ibareler, halk arasında epey yaygındır. Yeri geldiğinde beğenilerek söylenirken kimsenin aklından dinden çıkmak veya o sözleri dinle alakalandırmak gelmiyor.
Günümüzde böyle olduğu gibi eskiden de bu sözlerin usulen, yeri geldiğinde söyleniverdiğini düşündüren güzel bir mektuba rastladım. Osmanlı Devleti’nin en önemli sadrazamlarından birisinin zevcesi, ordu başında seferde olan kocasıyla uzun süre görüşememiş. Tek irtibat noktaları olan mektuplarında birbirlerine hasret dolu sözlerle sevgilerini gösterip duruyorlar. Sadrazam efendimiz İstanbul’da yaşayan karısına çok güçlü bir sevgiyle bağlı. Bu sevgisi devrin kaynaklarına da yansımış. Karısı da aynı hislerle bağlı olduğu kocasına öyle enteresan sevgi cümleleri kuruyor ki beni bile şaşırttı. Daha da şaşırtıcı olan Cemal Safi’den iki asır önce mektubunda “efendimsiz dünya konağı değil şöyle dursun cennet bile haram olsun” demesi.
Koskoca Osmanlı sadrazamı karısının bu ifadelerini okuyunca fetvaya uyup karısının katledilmesi emrini vermemiş tabii ki. Daha da bağlanıp hayatını ona adamış. Hatta öyle bir aşka müptela olmuş ki kendinden önce ölen karısının üstüne gül koklamamış.
Gerçek hayatın güzelliklerini, inceliklerini anlayamadan kafalarda biçilen dar donlara sığdırılmaya çalışılan din anlayışının toplumumuza egemen olmasına asla rıza göstermemeliyiz. Aksi takdirde pek uzak olmayan bir zamanda, aşksız, sevgisiz, ruhsuz, neşesiz, kapkara, kasvetli bir hayata ve akla gelmeyen acılarla dünyada haşredileceğimiz bir ortama hazır olun.
Metin:
«… Benim başım tâcı efendim, sual-i şerif buyurmuşsuz yalıdan konağa teşrif olundu mu deyu. Benim melek efendim, yalıdan konağa gelmemiz bir müşkül oldu ki hiç tabiri mümkün değil. Ne sebepten deyu sual buyurursanız başım tâcı efendime zerrece ifade eyleyeyim. Bundan büyük müşkül olur mu ki efendimsiz dünya konağı değil şöyle dursun cennet bile haram olsun efendim.»



Hiç yorum yok: