Sinan ÇULUK
Osmanlı Devleti’nde Viyana Sefirinin gönderdiği tahrirattaki
küçük bir imla hatasının, padişah tarafından görmezden gelinmeden, lisan politikası
geliştirmeye vesile kılındığına dair önemli olduğuna inandığım bir belge
sunuyorum.
Bu belge tarihsiz olmakla birlikte Sultan İkinci Mahmud devrinin
sonları veya Sultan Abdülmecid’in saltanatının ilk aylarına tarihlenebilir. Belgede
adı geçen Viyana Sefiri Rifat Bey (Paşa) 1837 Aralık ayında ortaelçi iken Sefir
olmuş ve 1839 Aralık ayında Hariciye Müsteşarlığına getirilmiştir. Dolayısıyla
belge bu tarihler arasında oluşturulmuştur.
Artık hangi hükümdar ise Viyana
Sefiri Rifat Bey’in gönderdiği bir tahriratta zırh kelimesinin "noktalı H" harfi yerine "He" harfi ile yazılması imla
hatası olarak yorumlanmıştır. Bir sefirin böyle basit bir imla hatasında
bulunması padişah tarafından yadırgandığından sadrazamdan bunun izahı istenir. Elimizdeki
belge bu izahatı havi, Sadrazamın Mabeyn Başkâtibi aracılığı ile Padişah’a
gönderdiği arz tezkiresi üzerine iradedir. Yapılan inceleme neticesinde Farsça
olan zırh kelimesinin Kamus (Firuzabadi’nin
meşhur lugati) ve Burhan’da (Burhan-ı Katı) “He” ile yazıldığının görüldüğü, lugate
uymak adına sefir tarafından “He” harfiyle yazıldığı belirtilir. Ne var ki
Türkçe’deki imlasının "noktalı H" harfi ile olmasından dolayı herkesin kullandığı
şekilde yazılmasının gereği vurgulanır. Padişahın bu uyarısı sadrazamın oldukça
hoşuna gitmiş olmalı ki, “bizi bu şekilde de terbiye etmenizden dolayı dua ve
teşekkürlerimi gönderiyorum” diyerek memnuniyetini belirtir.
Padişahın iradesinde de bu husus, "Türkçe’de yaygınlıkla kullandığımız
yabancı kökenli kelimelerde kendi dilindeki imlasından farklı bir imla
kullanılıyorsa kendi dilindeki yazılışa itibar etmeyip Türkçe’deki yaygın
kullanıldığı şeklin esas alınması gerektiği" yönünde vurgulanmıştır.
Belki de
bugün de imla kurallarımızda yer almasına rağmen uygulamadığımız “Türkçe
metinlerde yabancı kelimeler Türkçe okunuşu ile yazılır kaidesi”nin temeli o
gün atılmıştır.
Bu belgeden günümüze yönelik çok sayıda hikmetli mukayese yapmak imkanı varsa da blog için bu kadarıyla iktifa edilmiştir.
Belge Metni:
Maruz-ı Çaker-i Kemineleridir ki
Geçende Viyana Sefiri sa‘âdetlü Rif‘at Beyefendi
bendelerinin zırh maddesine dair
gelen tahrîrâtının takdîmi sırasında zırh
lafzının imlâsı “Ha” ile olmak lâzım gelirken “He” ile yazılması husûsunda
şeref-sunûh ve sudûr buyurulan su‘âl-i hikmet-iştimâl-i âlî keyfiyeti ma‘lûm-ı
bendegânem olup lafz-ı mezkûr Türkî’de hüsn-i isti‘mâl cihetiyle “Ha” ile
zebanzed olduğu derkâr ve kelime-i mezkûre elfâz-ı Fârisiyye’den olmasıyla Burhân’da “He” ile etyân ve Kâmûs’da dahi Cûş lafzının tarifinde zırh
kelimesi “He” ile beyân olunmuş olduğundan “He” ile tahrir olunması lugâta itibar
kaziyesine mebni ise de bu misillü elfâzın imlâsında fî nefsi’l-emr
isti‘mâlât-ı meşhûresine i‘tibâr ve lugât-ı gayr-ı vâzıhadan sarf-ı enzâr
olunmakda hüsn ü letâfet bulunacağı âşikâr olmağla lafz-ı mezkûrun hüsn-i
isti‘mâline nazaran “Ha” ile yazılması râcih ve bu bâbda sâdır ve sânih
buyurulmuş olan irâde-i mehâsin-âde-i cenâb-ı mülûkâne kâffe-i hâlde muhtâc
olduğumuz hüsn-i terbiye-i Şâhâne me’ser-i celilesi iktizasından idüğü vâzıh
olduğundan farîza-i zimmetimiz olan duâ-yı bekâ-yı ömr ü ikbâl-i hazret-i Cihânbânî
bi’t-teşekkür te’diye ve tekrâr kılınmış olduğu ma‘lûm-ı sâmîleri buyuruldukda
emr u fermân hazret-i men lehü’l-emrindir.
Seniyyü’ş-Şiyemâ Devletlü İnâyetlü Atûfetlü Efendim
Hazretleri
İşbu tezkire-i âlîleri mübârek huzûr-ı lâmi‘u’n-nûr-ı
hazret-i Mülûkâne’ye arz u takdîm birle meşmûl-i enzâr-i me‘âl-i âsâr-ı cenâb-ı
Şehenşâhî buyurulmuşdur. Lafz-ı mezkûr Türkî’de “Ha” ile zebanzed olduğuna
nazaran bu misillü elfâzın isti‘mâlât-ı meşhûresine i‘tibâr olunur ise şunun
bunun kolaylıkla istifâde eylemelerini mûcib olacağından bu sûretde Türkî’de
olan isti‘mâline i‘tibâr olunması lâzım gelmiş idüğü ma‘lûm-ı devletleri
buyuruldukda ol bâbda irâde efendimindir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder