24 Mart 2024 Pazar

HATT-I HÜMAYUN TASNİFİNDEKİ HİTABET TEVCİHLERİ

 

Günümüzde Osmanlı Arşivi’ndeki “Hatt-ı Hümayun Fonu”nun ilk nüvesi Tanzimat devrinde Hazine-i Evrak kurulduktan sonra ilk nazır Muhsin Bey zamanında tasnif edilen evrak grubudur. Vaktiyle konuldukları sandıklara ve sandık içindeki evrak tomarlarına göre numara almış olan bu evrakı ilk kullananlar, mesela Uzunçarşılı, kullandığı Hatt-ı Hümayunlar için sandık numaralarına göre referans vermiştir. O ilk tasnif 1970’lere kadar birkaç defa elden geçmiş, orijinal sandık numaraları değiştirilerek yeni numara verilmiş, bu arada tomar ve “vak’a dosyası” halinde derli toplu bir şekilde bulunan evrak dağıtılarak her gömleğe bir belge gelecek şekilde yeniden tasnif edilmiştir. 2010 veya 2011 yılına kadar kullanılan HAT fonu belgeleri bunlardan ibarettir ve tasnifin dosya sayısı 1445 olup en son hatt-ı hümayun numarası 59448’dir.
Arşiv’in 1986-87’de yeniden yapılandırılıp tasnif faaliyetlerinin hızlandırılmasından sonra ortaya çıkan veya 19. yüzyıldaki ilk tasnif çalışmalarında tasnif dışı bırakılan bir hayli belgenin de HAT fonuna eklenmesine karar verilince zaten orijinal olmayan ve kısmen hatalı eski numara sistemine devam etmek anlamsız olacaktı. Güncel “Tasnif Talimatnamesi” uyarınca dosya/gömlek numarası verilen 16500 civarında yeni Hatt-ı Hümayun belgesiyle HAT fonu son şeklini aldı. Yeni eklenen belgeler 1446-1666 dosya numaraları altında araştırmaya açıldı.
Bu girişi niye yaptım? Yeni tasnifteki Hatt-ı Hümayunların neredeyse 1/3’ünün sadece ve sadece Anadolu’nun dört bir yanındaki köylerde “mescitlerin camiye tahvili” meselesine ait olmasından dolayı yaptım. Eski tasnifçiler nedense bu konudaki belgeleri tasnif dışı bırakmışlar. Oysa günümüzde Anadolu’daki birçok yerleşim yerinin tarihiyle birebir alakalı bu belgeler asla ihmal edilmemeliydi. Hatta bazı köylerin defter kayıtları haricinde belge üzerinde adları sadece bu hatt-ı hümayunlarda geçiyor. Bu mesele İslam Fıkhı ile alakalıdır. İslam dininin Arap yarımadasından çıkıp geniş bölgelere yayılmasıyla ortaya çıkan hukuk sisteminde kurallar devlete göre oluşturulmaya başlandıktan sonra Cuma namazı kılınabilmesi için birçok şekil ve şart belirlenmiştir. Her mezhebin kuralları da birbirinden farklıdır. Anadolu topraklarına hükmeden Osmanlılar Hanefi fıkhını esas aldıklarından eskiden köylerde Cuma namazı kılınmazdı. Köylerdeki minbersiz ibadethanelere mescit denilirdi. O mescide usul ve kuralına uygun bir şekilde minber konulursa cami adı verilir ve ancak o zaman hutbe okunup Cuma kılınabilirdi.
Sistem şöyle çalışıyordu: Mescitte veya camide namaz kıldıran görevliye imam, camide minbere çıkıp hutbe okuyana hatip denilirdi. Bu iki görevi de uhdesine alan din adamı artık imam-hatip olurdu. Devletin din adamlarına ödediği bir maaş bulunmadığı için o mescide minber koyan hayırseverin hatip için makul bir ücret belirleyerek bunu temin edebileceği bir vakıf kurması gerekirdi. Bu şartlar yerine getirilse bile padişahtan berat alınmadan o camide hutbe okunması imkansızdı. Berât yazılması için de “hitabet tevcihi tezkiresi” adı verilen belge üzerine padişah kendi eliyle “izn-i hümayunum olmuştur” cümlesini veya benzerini yazarak izin verirdi. Böylelikle mescit camiye dönüşür ve hutbe okunabilir hale gelirdi. Malumdur, sikke gibi hutbe de Osmanlıda hâkimiyet alametlerinden biridir. Padişahın adı hutbede okunarak bir anlamda kutsanır ve tabi olunur. İşte bu tür belgeler yani Anadolu’da mescitlerin camiye tahvili/çevrilmesi Üçüncü Selim devrinde birden bire çoğalmaya başlıyor ve 18 yıllık iktidarının sonuna kadar giderek artıyor. Bununla da kalmıyor ve İkinci Mahmud devrinde o kadar artıyor ki eskiden her köy veya şehir mescidinin camiye çevrilmesi için tek tek belge düzenlenirken işlem hacminden dolayı 10-15 hitabet tevcihi tek kâğıda yazılıp hepsine birden aynı hatt-ı hümayunla izin veriliyor. Bu konu araştırılmayı fazlasıyla hak etmektedir. Ben araştıracak olanlara şimdilik bu kadar ipucu vermekle yetiniyorum.
Ekteki belge örnek olması için verilmiştir. Neredeyse üç asır boyunca aynı şekilde belge üretilmiştir. Buradaki belge Bursa'da Yıldırım Bayezid Camii hatibinin kendi isteğiyle görevini başkasına devretmesine Üçüncü Selim'in izin verdiğine dairdir. Padişahın "İzn-i Hümayunum Olmuştur" yazısı işaretlidir.



Hiç yorum yok: