10 Şubat 2024 Cumartesi

DÖNME VEYA DEVŞİRME OLMAK DA ZOR ZANAAT

 

Osmanlının başına gelen her kötülüğün sebebini devşirmelere, dönmelere, Yahudilere yıkanların haddi hesabı yoktur. Günümüzde bir seviye daha atlayan bu güruh, artık sadece dönmelerle, devşirmelerle uğraşmıyor, kafasındaki ilkel politikaya uymayan öz be öz Türkleri bile devşirme ve dönme olarak nitelendiriyor. Oysa Kanuni devrinde Anadolu’yu gezmiş ve seyahat anılarını günlük halinde toplamış bir seyyah olan Hans Dernschwam’ın bugünkü görüşün tam aksine tespitleri bulunuyor.

«Bütün memleketlerde ve Hristiyan âleminde ne olup biterse bundan Yahudilerin malumatı vardır. Bu sebepten onlar, Hristiyanlık aleyhine Türklerin faydalandığı büyük hain ve casuslardır. Ötede beride başıboş dolaşan İtalyan, İspanyol, Hırvat, İslav, Macar ve Alman gibi muhtelif milletlere mensup Hristiyanlığa ihanet etmiş sayısız dönmeler Türklerden daha beterdirler. Bunlar bütün memleketi dolaşır, etraftan gizli bilgi toplayıp geri dönerler. Bizim askerleri şöyle bir gözden geçirsek aralarında pek çok sünnetli vardır. Bunlar vaktiyle Türklere karşı savaşmış ve esir düşmüş olanlardır. İstanbul'da Ulmlu böyle bir bıçakçı tanıdım. Bu herif serbestçe şuraya buraya gitmiş, bütün Avrupa'yı dolaşmış, sonra da İstanbul'a gelmiş ve çalışmaya başlamış. Bu tip insanlar Eflâklı, Sırp ve Macarlar arasında pek çoktur. Hepsi de Alman milletine kızgındır, bu yüzden onlar aleyhine her hainliği yapabilirler.» (sf. 152)
«Budin’den İstanbul'a doğru yola çıkarken Tuygan Paşa yanımıza bir çavuş ile iki yeniçeri katmıştı. Bunlar kaşarlanmış, hilekâr, hinoğluhin kimselerdir. Hemen hepsi de genç yaşta Hristiyan memleketlerden devşirilmiş, yahut da harplerde esir düşmüş ve sünnet edilerek Türk olmuşlardır. Harplerde bunlar öteki Türklerden daha kötüdür. Hristiyan esirleri asla serbest bırakmazlar. Zira kendileri bizzat köledirler ve kölelikten başka bir şey bilmezler. Fakat hepsi de padişahtan gündeliklerini muntazaman alırlar. Bunların haddi hesabı yoktur. Bizde böyle bir şeye inanılmaz. Bir defa gelip birliğine katılan bir daha ayrılmak istemez. Menfaati uğruna anasını babasını unutup inkâr eder. Tıpkı Bosnalı bir domuz çobanı iken padişaha damat olan Rüstem Paşa gibi. Rüstem Paşa’nın kardeşi Sinan Paşa da böyledir. 1514 yılında (çeviride 1514 yılı sehven yazılmıştır. Kronolojik olarak 1548-49 olmalıdır) padişah İran şahına karşı sefere çıkarken onu İstanbul’a sadaret kaymakamı olarak bıraktı. Bunların hepsi de çiftçi çırağı idiler. Yine de öyledirler. Böyle insanlar şerefe az itibar ederler. Zira kendilerinde yok ki. En küçüğünden en büyüğüne dek herkese despotça davranırlar. Velhasıl işini yoluna koymasını bilen domuz çobanlığından paşalığa yükseliyor.» (sf. 64-65)
Bu örneklerin dışında kitabın birçok yerinde yerli Rumlar, Ermeniler, Sırplar ve ne kadar gayrimüslim Osmanlı tebaası varsa hiçbiri için iyi sözler sarf edilmiyor.
Hans Dernschwam, İstanbul ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü, Çev. Yaşar Önen, Ankara 1992.

Hiç yorum yok: