10 Kasım 2023 Cuma

İZMİR YOLLARINDA HEYKEL TARTIŞMASI

Atatürk’ün İstiklal Harbi’nin ardından 14 Ocak 1923’te çıktığı ilk büyük yurt gezisi Eskişehir, Bursa, Balıkesir üzerinden İzmir’e olmuştur. 36 gün süren bu gezide her durakta halkla bir araya gelen Atatürk çok uzun sohbetler yapmış, nutuklar çekmiştir. Aynı yıl Matbuat Umum Müdürlüğü tarafından “Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri İzmir Yollarında” adıyla kitaplaştırılan bu konuşmaların Bursa kısmında, anlaşıldığı kadarıyla heykel aleyhinde olan bir vatandaşın sorusuna verdiği cevap yer almıştır.

Aşağıda çeviri yazılı metnini verdiğim bu cevapta bahsedilen Sivas-Erzurum yolundaki heykel Osmanlı devrinde dikilen ilk heykel olan Osman Gazi büstüdür. Sivas Valisi Muammer Bey’in emriyle 1916’da Hafik’te dikilen bu büst 1936’da yıktırılmış olsa da günümüzde Sivas Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.
İkinci olarak Kavalalalı Mehmed Ali Paşa ile oğlu İbrahim Paşa’nın yanı sıra bazı askerlerin dev heykellerinin bulunduğu Mısır’dan örnek vermektedir. Muhtemelen Atatürk’ün o tarihte Halife Abdülmecid’in Kuzguncuk’taki köşkünde muhafaza ettiği, babası Sultan Abdülaziz’in at üstündeki heykelinden haberi yoktu. Olsaydı mutlaka onu da çok etkili bir örnek olarak göstereceğini zannediyorum.
Metinden açıkça anlaşıldığı gibi Atatürk, o devrin mutaassıp Müslümanlarının duygularını incitmeden, akli, dini ve mantıki delillerle onları ikna etmeye çalışıyor. O sıralarda yapılan heykellerin tapınmak maksadıyla yapıldığını iddia etmenin İslam dünyasına hakaret etmek olduğunu söylüyor.
METİN
Dini Alet Yapanlara Bir Mukabele
Âbidâttan bahseden arkadaşımızın maksadı heykel olsa gerektir. Dünyada mütemeddin ve mütekâmil olmak isteyen herhangi bir millet behemehâl heykel yapacak ve heykeltıraş yetiştirecektir. Âbidâtın şuraya buraya hâtırât-ı tarihiye olarak rekzinin mugayir-i din olduğunu iddia edenler, ahkâm-ı şer’iyyeyi layıkıyla tetebbu ve tedkik etmemiş olanlardır. Cenab-ı peygamberin din-i İslam’ı tesisinden bu ana kadar bin üç yüz bu kadar sene geçmiştir. Hazret-i peygamberin evamir-i ilahiyeyi tebliği esnasında muhataplarının kalp ve vicdanında bunlar vardı. Bu insanları tarik-ı Hakk’a davet içün evvela o taş parçalarını atmak ve bunları ceplerinden ve kalplerinden çıkarmak mecburiyetinde idi. Hakâyık-ı İslamiye tamamıyla anlaşıldıktan ve hâsıl olan kanaat-ı vicdaniye kuvvetli hâdisât ile de teeyyüd eyledikten sonra bir takım münevver insanların böyle taş parçalarına taabbüdünü farz u zann etmek âlem-i İslam’ı tahkîr etmek demektir. Münevver ve dindar olan milletimiz terakkînin esbâbından biri olan heykeltıraşlığı azâmi derecede ilerletecek ve memleketimizin her köşesi ecdâdımızın ve bundan sonra yetişecek evlatlarımızın hâtırâtını güzel heykellerle dünyaya ilan edecektir. Bu işe çoktan başlanmıştır. Mesela Sivas’tan Erzurum’a giderken yol üzerinde güzel bir heykele tesadüf edersiniz. Sonra Mısırlılar İslam değil midir? İslamlık, yalnız Türkiye ve Anadolu halkına mı münhasırdır? Seyahat edenler pekâlâ bilirler ki, Mısır’da birçok eʻâzımın heykelleri vardır. Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalb u vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz. İnsanlar mütekâmil olmak için bazı şeylere muhtaçtır. Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin icap ettirdiği şeyleri yapmaz, itiraf etmeli ki o milletin tarîk-ı terakkîde yeri yoktur. Hâlbuki bizim milletimiz, evsaf-ı hakikiyesiyle mütemeddin ve müterakki olmağa layıktır ve olacaktır.





Hiç yorum yok: