11 Mayıs 2020 Pazartesi

HAKK'A SIĞINDIK

Birinci Dünya Savaşı sonundan itibaren tüm dünyayı kasıp kavuran ve 100 milyona yakın can aldığı rivayet olunan İspanyol Nezlesi’nin ülkemizde de etkili olduğu 1919 yılında basılan Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Hakk’a Sığındık” adlı romanı ortamın basit bir tasviriyle başlar. Yüz yıl aradan sonra bu tasvirdeki zihniyetin günümüzde de çok değişmediğini, vıdıvıdıcı kocakarıların ortalıkta cirit attığını görmek hiç şaşırtıcı değil. Hani o günlerdeki kocakarılar cahildi, eğitimsizdi ama sanırım eğitim de bize fayda etmiyor. Nitelik değiştiren cehaletin ruhlarımızı istilası sürüyor.
METİN
«Hangi evde maraz zuhur ederse orada düğün varmış gibi bütün komşu kadınlar hemen ziyarete, iyadete, kendi tabirlerince hatır sormağa koşuyorlar ve “A! Dostluk bu günde belli olur” nakaratıyla hastanın hizmetinde bulunuyorlar, bardağından içiyorlar, artığını yiyorlar, koynuna girecek gibi yatağına sokuluyorlar.
-Aman böyle yapmayınız, tehlikelidir.
Diyecek kadar basiretkâr olanlara:
-Hanım, Allah sekizde verdiğini beşte almaz. Kırk yıl kıran olmuş, eceli gelen ölmüş… Zavallıcık, evinde oturup durur iken hastalık ona nereden geldi? Hastalık, sağlık Allah’tan… Rabbimin takdiri ne ise o olur. Hekimler ne bilirmiş? Kelin medârı olsa kendi başına olur. Onlar ölmeyecek mi? Bu sene İspanyol’dan az hekim mi öldü? Ecele çare olmaz. O cahillere uyup da öyle söylemeyiniz. Rabbimin gücüne gider. Ona şirk koşmuş gibi olur…
Diyorlardı.
Seksen hekimin vesâyâsını [nasihatlerini] bir kocakarının bu tandırname sözleri bi-hüküm [hükümsüz] bırakıyordu.»


Görüntünün olası içeriği: yazı

Hiç yorum yok: