20 Ekim 2018 Cumartesi

II. ABDÜLHAMİD ARAPÇANIN RESMİ DİL OLMASINI TEKLİF ETMİŞ

II. Abdülhamid ilk Meclis-i Mebusan’ı niye tatil etti diye soranlara verilen ilk cevap genellikle şöyledir:

“Mecliste Arap mebuslar bile konuşmalarını Arapça yapmak istediler, Arapçanın resmi dil olmasını talep ettiler de Ahmed Vefik Paşa mani oldu. Ermeniler, Rumlar zaten kendi dillerinin resmi dil olmasını çoktan beridir istiyorlardı. Böyle böyle vatan parçalanacak, Türklük silinecekti. İşte tehlikeyi gören II. Abdülhamid devletin öncelikle dil üzerinden parçalanmasını önlemek için meclisi tatil etti.”

Üç aşağı beş yukarı bütün teviller bu yönde. Ben Hakkı Tarık US’un iki ciltlik Meclis-i Mebusan Zabıtlarını herkesin okumasını tavsiye ediyorum. Takvim-i Vekayi’lerde de bu kitapta yer alan zabıtları bulabilirsiniz. Bakın bakalım öyle mi? Bir iki ufak tefek tartışma dışında böyle bir genelleme yapılamaz. Aksine Osmanlıcılık ruhu meclisin Rum, Ermeni, Arap her etnisiteden üyesinde bariz bir şekilde görülüyor. Yukarıdaki uydurulan gerekçenin baştan aşağı yalan olduğunu, II. Abdülhamid’in kendi dilinden nakleden “Abdülhamid’e dair en güvenilir hatırat” olarak tanıtılan kitapta da görüyoruz. Meclisi kapattıktan biraz sonra tek kelime Türkçe bilmeyen, Arapça yazan Tunuslu Hayrettin Paşa’yı sadrazam yapan II. Abdülhamid’in Arapçaya, Türklüğe dair fikirleri hiç de anlatıldığı gibi değil. İbretle okunması gerekir. Anlatan II. Abdülhamid, soru soran Dr. Atıf Bey.

«“Arapça güzel lisandır. Şöhreddin Ağa iyi bilir. Nureddin Ağa gayet küçükken bizim yanımıza geldi. Arapçayı okuttu. O okur iyi söyleyemez. Keşke vaktiyle lisan-ı resmî Arapça kabul olunsaydı.” dedi. Sizin zamanınızda neden teşebbüs olunmadı? dedim. Cevaben “Olunmadı değil… Hayreddin Paşa’nın sadareti zamanında Arapçanın lisan-ı resmî olmasını ben teklif ettim… O zaman Said Paşa başkâtip idi. O itiraz etti. Sonra Türklük kalmaz dedi. O da boş idi. Neden kalmasın?!... Bilakis Araplarla daha sıkı rabıta olurdu. Zaten bizim eskiden evrak-ı resmiyemiz ele alınsa mealini, manasını anlamak için bir tarafa (Ahterî) lügatını bilmem hangi kâmusu koymalı, öyle ancak güçlükle mana çıkarılabilirdi. Şimdiki halde lisan-ı resmî sadeleştiği halde bile yine yine onda sekizi Arapçadır… Birkaç tanesi de Acemce…”»

İktibas: Atıf Hüseyin Bey, Sultan II. Abdülhamid’in Sürgün Günleri, haz. M. Metin Hülagü, İstanbul 2013, s. 280-281.

Hiç yorum yok: