18 Ocak 2017 Çarşamba

ANADOLUNUN TÜRKLÜĞÜ OSMANLININ AKLINA ASKER LAZIM OLDUĞUNDA GELİYORDU


Osmanlı Devleti son birkaç yılı hariç din esaslı milliyeti benimsemişti. Devleti oluşturan din esaslı milliyetlerin en belli başlıları İslam, Hıristiyan (bunlar da mezheplerine göre tasnif edilirdi), Musevi toplumları idi. Türk milletini İslam potası içinde eritirken akla gelmeyen Türklük olgusu iş askerliğe gelince öne çıkıyordu. Mahmud Celaleddin Paşa'nın tabiriyle "Osmanlı, Türkleri esas mayası olarak görürdü. Bu yüzden Türk oğlu Türk askere istinat etmek isterdi." Rumeli, Arabistan, Irak gibi bölgelerden asker istihdam edemiyordu. Var gücüyle Anadolu'nun zavallı, çaresiz halkına abandıkça abandı. Üretim çağındaki gençlerin askere alınıp gittikleri yerlerden bir daha dönememeleri hem maddi hem de nüfus servetini bir asırda eritip bitirdi. Anadolu'yu sabit kadem tutamayınca asker ve lojistik açısından takviye edemediği ordu Rumeliyi de elde tutamadı. Bundan ayrı çok sayıda faktör de sıralanabilir elbette. Büyük felaketler ardı ardına yaşandı. Bu durumu II. Abdülhamid devrinde etkili bir devlet adamı olan Mahmud Celaleddin Paşa Mirat-i Hakikat adlı eserinde büyük bir açık yüreklilikle dile getirmiştir.


«Devlet-i Aliyye’nin askeri güçlerinin geneli yalnız İslam ahaliden oluşurdu. Rumeli, Arabistan ve Irak-Suriye hattının siyaset dengeleri gereği istisna tutulan bölgelerinden başka asker alınan yerlerinin nüfusu savaşacak askere yetmediğinden ağır askerlik görevinin çoğu Osmanlı Saltanatı’nın aslî mayası Türk oğlu Türk olmakla, ülkenin savunulması devletin gerçek hizmetçisi Anadolu halkına yükletilmişti. Anadolu’nun ziraat ve ticaret ve sanata kabiliyetli olan halkı zaten o ağır askerlik yükü altında ezilerek sayıları azalmakta ve memleket baştanbaşa harap olmaktaydı. Buna karşılık Hıristiyanların günden güne nüfusları artarak sanayi ve ticaretin en mühim kısmının onların ellerine geçmesiyle Müslümanların maddi gücü de bu şekilde değişime uğramıştı. Hersek meselesinden başlayan iç karışıklıklar ve onu takip eden Rusya Muharebesi sırasında farz olan cihadı yerine getirmek için binlerce halk ordulara katılarak Rumeli ve Anadolu’da pek çok hane erkeksiz ve yardımcısız kalmış ve bunları iaşe için devletçe hane başına maaş vermek gibi bir büyük yükün altına girilmişti. Bulgaristan Müslümanlarının elim bir sefaletle topraklarını terk ettikleri sırada nüfuslarının çoğu imha olarak sayısız Müslüman hanesi kapandı. Özellikle Bulgaristan Emareti’nin teşekkülünden sonra ehl-i İslam’dan emlak ve akâra sahip olan nice servet sahipleri, anlaşmalarla belirlenen hukuktan yararlanamayarak menkul malları hicret esnasında mahvolduğu gibi gayrimenkulleri de ya sudan sebeplerle müsadere kılındı yahut her türlü hileyle yok bahasına sattırılarak mağdur ve perişan edildi. Binaenaleyh birkaç yüz seneden beri babadan oğula servet sahibi olan Müslümanlar fakirlik belasına müptela olarak hor görülüp aşağılandılar.»
 

İKTİBAS METNİN ÇEVRİYAZISI 


«Devlet-i Aliyye’nin kuvve-i umumiye-i askeriyesi yalnız İslam ahaliden mürekkep olup Rumili ve Arabistan ve Hıtta-i Irakiye’nin icab-ı siyasiye mebnî müstesna tutulan mahallerinden başka asker alınan yerlerinin nüfusu ise ihtiyacat-ı harbiyeye kâfi olmadığından vazife-i askeriye bâr-ı sakîlinin çoğu Saltanat-ı Osmaniye’nin mâye-i aslîsi ve Türk oğlu Türk olmakla müdafaa-i memleketin hâdim-i hakîkisi olan Anadolu halkına tahmîl edilmiş bulunması sebebiyle Anadolu’nun ziraat ve ticaret ve sanata müstaid olan halkı zaten o bâr-ı giran altında ezilerek cemiyetleri azalmakta ve memleket baştan başa harap olmakta ve bilakis Hıristiyanların günden güne nüfusları tezayüd ederek sanayi ve ticaretin en mühim kısmı onların ellerine geçmesiyle cemiyet-i İslamiye’nin kuvve-i maddiyesi bu suretle dahi bir hâl-i inhitâta uğramakta iken Hersek meselesinden başlayan ihtilalat-ı dâhiliye ve onu takip eden Rusya Muharebesi için askerliğin müstahfıza kadar sunuf-ı selasesi silah altına alınarak ve fariza-i cihadı ifa emeliyle binlerce halk ordulara katılarak Rumili ve Anadolu’da pek çok hane erkeksiz ve muinsiz kalmış ve bunları iaşe için devletçe hane başına maaş vermek gibi bir külfet-i azime ihtiyar olunmuş idi. Bulgaristan ehl-i İslam’ının sefalet-i elime ile terk-i dâr u diyar edişlerinde ise nüfus-ı kesire telef olarak ta’dâda gelmez İslam hanesi kapandı. Ba-husus Bulgaristan Emareti’nin teşekkülünden sonra ehl-i İslam’dan emlak ve akâra malik olan nice ashab-ı servet ahden tayin olunan hukuktan istifade edemeyerek emval-i menkuleleri esna-yı hicrette mahv olduğu gibi emval-i gayr-i menkuleleri dahi ya birer sebeb-i âdi ile zabt ve müsadere kılındı yahut her türlü desayis imaliyle yok bahasına sattırılmak mecburiyetine düşürülerek mağdur ve perişan edildi. Binaenaleyh birkaç yüz seneden beri eban an ceddin servet ve yesar sahibi olan hanedan-ı İslamiyan mübtela-yı bela-yı fakr ve hazelan olarak meydan-ı zillette kaldılar.»

Mahmud Celaleddin Paşa, "Mir'at-i Hakikat"ten 

Mahmud Celaleddin Paşa'lar Osmanlıda en çok karıştırılan isimlerdendir. O yüzden müellifin biyografisine dair ansiklopedi maddesini de şuraya koyalım.

http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c27/c270247.pdf






Hiç yorum yok: