Sinan ÇULUK
Osmanlı Arşivi’nde araştırma
yapanların her an sürprizle karşılaşmaları gayet tabiidir. Yüzlerce yılın
birikimi arşiv belgeleri sosyal, siyasi, iktisadi tarihin her safhasında yeni
yeni bilgilerle karşılaşmamıza imkân sağlamaktadır. Biyografisi üzerinde
çalıştığım Üsküdarlı İbrahim Edhem isimli bir zatın sorgu tutanaklarında XIX. Yüzyıl Dolmabahçe Sarayı Haremi içün
epeyce orijinal malumata tesadüf etmem benim için de sürpriz oldu. Bu malumatı
da bir makalede değerlendirmek kaçınılmaz sonuçtu.
Üsküdarlı İbrahim Edhem Efendi,
Yıldız Sarayı’nda kendi icadı olan “baston tüfekle” Sultan Abdülhamid’e bir
atış yaptırmıştır. Mükâfat beklerken “ecza-yı nariye” denilen ateşli ve yanıcı
maddelerle uğraşmasından dolayı gözaltına alınır. Gözaltına alınan bir şahsın
Sultan Abdülhamid’in huzuruna çıkmasına önayak olan Mehmed Sadık Bey de
soruşturmadan nasibini alır ve sorgulanır. Bu sorgudan arta kalan tutanaklar
“istintaknameler”, Sultan Abdülaziz ve İkinci Abdülhamid devrindeki saray
haremi için orijinal bilgiler içermektedir.
İstanbul Meyve-i Ter “Yaş Meyve”
Gümrüğü Nazırı olan Mehmed Sadık Bey, Sultan Abdülmecid’in nefes hocası olan
Hobyar Mehmed Efendi’nin oğludur. Meyve Gümrüğü Nazırı olarak emektarlığı ve
başarılı çalışmalarından ötürü 24 Ocak 1882’de rütbesi bir derece
yükseltilmiştir.
Askeri malzemelerin tedarikindeki başarıları nedeniyle de 5 Kasım 1883’de
üçüncü rütbeden Mecidi Nişanı ile taltif edilmiştir.
Gümrük Eminliği görevindeyken yaş derilerin vergisinin kilo üzerinden alınması
yerine adet üzerinden alınmasından dolayı vergi kaybedildiğini tespit etmiştir.
Usulüne uygun olarak kilo üzerinden vergi alınmasını sağlaması gümrük
gelirlerini bir kat arttırmıştır. Bunun üzerine gümrüklerdeki kayıp-kaçakların
azaltılması ve vergi gelirlerinin arttırılması için gereken çalışmaları yapmak
üzere kurulan komisyona seçilmiştir.
Bu başarıları yanında zamanın önemli rical-i devleti ile samimi ilişkiler
kurmuştur. Abdülhamid devrinin en önemli şahsiyetlerinden Ebulhuda ve
kardeşleri ile gayet samimidir. Sorgu tutanaklarında Şeyh Efendi olarak
zikredilen şahıs Ebulhuda Efendi’dir.
Babası yanında küçük yaştan itibaren
saraya gidip gelmekle saray görevlilerinden bazılarıyla dost ve tanış olmuştur.
Kemankeş
ve hattat olması itibariyle de saraydaki görevlilere okçuluk talim etdirmiştir.
Rıka hattatı olması saraydaki cariyelere özel bir odada yazışma incelikleri ve
güzel yazı dersleri vermesini sağlamıştır. Sultan Abdülaziz’in tahttan
indirilmesi ve vefatıyla sonuçlanan olaylardan sonra saraylı Hazinedar Usta ile
bir evlilik de yapmıştır. Talihsiz bir olayla gözaltına alınması bizim için bir
şans olmuştur. Saray ile harem hayatına dair mükemmel malumatla dolu
tutanakların konumuzla ilgili olan kısımlarının basit, tekellüfsüz çevriyazılarını
sunuyorum.
MEYVE GÜMRÜĞÜ NAZIRI MEHMED SADIK BEY’İN
SORGU TUTANAKLARI
21 Mayıs 1295 – [2 Ağustos 1879]
-İsminiz
nedir, ne memuriyette bulunuyorsunuz?
-İsmim Sadık
Bey, Meyve Gümrüğü Nazırı’yım.
-Üsküdarlı Edhem
Bey nâmında bir zatı tanıyor musunuz?
-Evet,
tanıyorum,
-O zat ile
ne vakitten beri ve ne münasebetle muarefeniz vardır?
-Bu zat
zaten benim tanıdığım bir adam olmadığı halde çünkü ben bazı ok meşk etdirmek
ve rıka hocalığı etmek münasebetiyle Saray-ı Hümâyûn’a girip çıkmakda
olduğumdan bir gün Saray-ı Hümâyûn’da beni görüp sizin buraya münasebetiniz olduğunu anladım. Benim ise bazı sanatlarım
vardır, yani bir takım ateşli kurşunlar yaparım ve zırhlılara demir tahta ve
güverte dahi yapabiliyorum. Şunu lazım olan bir mahalle malumat vermenizi rica
ederim demiş idi. Ben de pekâlâ senin
öyle bir san‘atın var ise icabına bakılmak üzere Kapudan Paşa’ya söylerim
dedim. O tarihde dahi Kayserili Ahmed Paşa hazretleri Bahriye Nazırı
olduklarından gidüp kendilerine bu zatın ifadesini arz etdim ve kendüsini dahi
müşarunileyh hazretlerine götürdüm. Orada kendüsi ne yapabileceğini şifahen arz
etmesiyle kendüleri de muayene ve tecrübe olunmasını emir buyurdular ve bir gün
bunun tehiye etdiği şeyleri takdim edeceğini müşarunileyhe beyan etdim ise de o
gün Kars vapurunun gark olduğuna mebnî müşarunileyh bugün kederim vardır, dursun, bakamam dediklerinden iş öyle kalmış
ve bir daha ben gitmemiş idim ve aradan da hayli vakit mürûr etdi. Bundan üç
dört mâh mukaddem mumaileyh beni sokakta rast gelüp evvelki ifade ve
iltimasından bahisle şunu münasip bir mahalle
arz edin zira idarem yok, belki bir iş ile kayırılırum dedi. Anın üzerine
ben de Saray-ı Hümâyûn’da Kurbancıbaşı İbrahim Efendi’ye giderek mumaileyhin
ifadesini anlatdım ve bu adam her san‘atda
mahir olduğunu söylüyor. İhtira edeceği şeyler faideli bir şey ise başkasının
eline geçürmemek ve yahud muzır ise bir memuriyetle kayırılup böyle şeylerden
vazgeçürmek lazımdır zannederim. Bunu bir kere Serasker Paşa’ya söyler misiniz?
dedim. Kendüleri de dursun bakalım
yapacağı şeyler nasıl şeylerdir. Bir kere anlayalım dediler ve muahharan mumaileyh
İbrahim Efendi ile beraber kalkup o Edhem Bey’in evine gitdik. Evinde pek çok
âlât ve edevât gördüğümüz gibi bize bir yanar kurşun gösterüp tecrübesini dahi
icra etdi ve mezkur kurşunu bir baston tüfenk ile pencereden aşağı taşlar
üzerine atdığında mezkûr kurşun orada duman peyda ederek yandığını gördük ve bir
vapur dahi göstermiş idi. Bunları gördükden sonra kalkup gittik. O vakit bize
üç nev‘barut da gösterüp yakdı ve onlardan birini kendüsinin ihtira etdiğini ve
en kuvvetlisi olduğunu ve anı takdim ve ira’e edeceğini dahi söylemiş. Efendi
sonra İbrahim Efendi keyfiyeti Saray-ı Hümâyûn’da bulunan Şeyh Efendi’nin biraderleri
Hamza Efendi’ye bile söylemiş olduğundan o da bunun muayenesini arzu etmekle
ikinci defa olarak yine ben ve İbrahim ve Hamza Efendiler beraberce kalkup mumaileyhin
evine gitdik. O vakit evvela bir tel yakdı ki bu tel yanmağa başlayınca
gözlerimiz kamaşur idi. Bunun ordularda göz almak içün istimal olunacağını
söyledi. Sonra bir stil içünde bir torpido patlatdı ve yine o yanar kurşunu dahi
ira’e ile tecrübe etdi ve bu misillü gülle dahi yapılur ise fabrikaya muhtaç
olduğunu söyledi ve bir takım telgraf pilleri ve elektrikler dahi göstermiş
idi. Avdetimizde çünkü Hamza Efendi evvelce keyfiyeti Serasker Paşa
hazretlerine söyleyüp mumaileyhin o misillü sanatları olduğunu anlatması
üzerine gidilüp görülmesini müşarunileyh hazretleri beyan etmiş olduğundan
ikinci defa Hamza Efendi ile gidişimiz anın üzerine idi. Sonra Hamza Efendi meşhûdâtını
müşarunileyhe söylemiş. Müşarunileyh de celbini emretmişler. Muahharan İbrahim
Efendi beni Hamza Efendi’nin istediğini haber verdiğinde bir gün kalkup Hamza
Efendi’nin evine gitdim ve oraya Edhem Bey’i dahi celbetmişler. Hamza Efendi sizi Serasker Paşa hazretlerine götüreceğim
deyü kalkup müşarunileyhin konaklarına gitdik. Orada müşarunileyhe mumaileyh Edhem
Bey’in ifâdâtını ve gösterdiği san‘atlarını arz etdim. Kendüsi de ne
yapabileceğini tarif etdi. Anın üzerine müşarunileyh hazretleri Edhem Bey’e
hitaben sen bir arzuhal yap da bana getür
Şevketlü Efendimiz’e takdim edeyim dediklerinden oradan gittik ve kendüsi bir
arzuhal yapup bana gösterdi. Kullandığı tabiratın yolsuzluğu cihetiyle bazı
yerlerini tashih etdim ve arzuhal ile beraber benim dahi gitmekliğimi rica
etdiğinden beraber gidüp Serasker Paşa hazretlerine takdim etdik. Mumaileyh
ondan sonra bir daha idareye gelüp müşarunileyhin kendüsini davet ile yapdığı
şeyleri istediğini ve ferdası günü beraberinde getürmesini tenbih buyurduğunu
söyledi. Sonra kendüsini görmedim.
-Size bu iş
içün vesâtat etmenizi birinci defa söylediğinde kendüsini tanımaz mı idiniz?
-Hayır,
kendüsini evvelden tanımaz idim. O vakit gördüm ve işte bu defa Serasker Paşa
hazretlerine arzuhal takdim etdiğimiz vakit okudular derununda bahs olunan
şeylerden güllenin ne hüneri olduğunu sual etdiler. O da cevabında bir gemiyi
mahv edeceğini söylemesi üzerine müşarunileyh bir gülle gemiyi mahvedebilür mi? demeleri üzerine Efendim ben bunun bir kurşununu yapdım, iki
parmak demiri çökertdi dedi ve emreder
iseniz yine yaparım ve yapacağım şeyler bir kırda muayene ve tecrübe olunsun
yararlığı anlaşılur ise ol vakit bir yere yerleştirir orada icabına bakılır
demiş idi.
-Siz kendüsini
tanımadığınız halde size ne münasebetle müracaat etdi.
-Ne münasebetle
müracaat etdi hatırımda yokdur. Fakat birisi beni kendüsine tarif etmiş
olmalıdır. O vakit benden Kapudan Paşa’ya Saray-ı Hümâyûn’dan birinden bir
tavsiye istedi ve güverte yapacağını ve deniz lağımları imal edeceğini söylemiş
idi. Ben de tavsiye alamam fakat seni Kapudan Paşa’ya takdim ederim demiş idim
ve takdim etdim.
-Çünkü Siz o
vakit kendüsini tanımadığınız gibi onun da sizi tanımaması icap eder. Bu halde kendüsinin
böyle bir sanatı olduğunu arz etmeğe sizin vesâtatinizi talep etmek meçhul bir
adem içün olamaz. Muarefe olsa ne hâl ise. Anın içün, size müracaatı sebebini
söylemek elzemdir.
-O sebebi
bilemiyorum. O vakitler birkaç defa bana müracaat idüp bir tavsiye alıvermekliğimi
beyan etmiş idi. O vakit kendüsi Cinci Meydanı’nda oturur imiş. Evine dahi
davet idüp orada bir takım cambazlığa müteallik şeyler gösterdi. Ben de muahharan
Kapudan Paşa’ya ifadesini arz etdim.
-Sizin
Kurbancıbaşı İbrahim Efendi ve Şeyh Efendi’nin biraderi Hamza Efendi ile ne
vakitten beri muarefeniz vardır?
-Ammizâdem
Medine-i Münevvere’den buraya geldiği vakit Şeyh Efendi de Medineli olmak
münasebetiyle orada misafir oldu. Ammizâdeme gitdikçe Şeyh Efendi ve
biraderiyle muarefe kesb etdim. İbrahim Efendi dahi kezalik Medine’lidirler. Anı
da evvelce Saray-ı Hümâyûn’da görür idim. Bu münasebetle anınla da muarefe kesb
etdik.
-Şeyh Efendi
ve biraderi ile daima görüşüyor musunuz?
-Evet, ara
sıra gider görüşürüm. O vakitden berü görüşmekliğimiz eksik olmamışdır.
-Serasker
Paşa hazretlerine de bir mensubiyetiniz var mıdır?
-Hayır
yokdur ancak kendüleri Mabeyn-i Hümâyûn Müşîri iken memuriyet istihsâli içün familyam
vasıtasıyla haremlerine bir arzuhal takdim etmiş idim. Sonra kendüleri beni
davet etdiler. O vakit görüşdük ve o münasebetle kendülerine ubudiyet kesbetdim.
-Saray-ı
Hümâyûn’da daha bildikleriniz var mıdır?
-Hayır,
yalnız Büyükağa Hazretleri’yle öteden berü muarefemiz vardır. Başkapıgulamı Kamil
Ağa’yı dahi bilürüm. Bazen birlikde bulunur idik. Başka bildiğim yokdur. Bu
Kamil Ağa’ya Hazinedar Ağası dahi geldikçe görür ve iltifatlarına nail olur
idim. Şimdi kimse ile görüştüğüm yokdur.
-Ey bu Edhem
Bey’in böyle birtakım şeyler yapması içün muktezî olan ecza ve saireyi almak
üzere kendüsine para verdiniz mi?
-Kendüsi
bazı kere gelir fakr-i halinden bahs ederek ağlar sızlar idi. O halde ben de
yanımda bulunduğu kadar yirmişer kırkar kuruş verdiğim vaki olmuşdur. Yohsa
öyle ecza ve saire mübayaasına akçe vermedim.
-Kendüsini ibtida
görüp tanıdığınız tahminen kaç sene olmuşdur?
-Tahminen
beş-altı sene kadar olmalıdır. Şu kadar bilürim ki Kars Vapuru batmazdan birkaç
ay evveldir ve kendüsine vesâtat etmekden maksad beyan etdiği muhteriatı faideli
bir şey ise andan istifade olunmak değil ise öyle şeylerden men´ etdirmekten
ibaret idi.
-Bu defa kendüsi
en sonra size gelip Serasker paşa hazretlerinin yapdığı şeyleri ferdası günü götürmesini
beyan etdiklerini söylemiş ve sonra kendüsini görmemişsiniz. Fakat mumaileyh
Serasker Paşa’ya gidüp bir şey götürmüş mü ve sonra ne olmuş malumatınız var
mı?
-Evet, fakat
sonradan ne olmuş malumatım yokdur. Ancak iki üç gün sonra İdare’ye Edhem Bey namında birinin familyası gelmiş
sizi görmek istiyorlar deyü haber verdiler. Ben de kimdir gelsün dedim. İçerü bir çocuk girüp ağlayarak babamı Tophane’de hapsetmişler. Bizim ekmek
paramız yok, ne yapacağız demeğe başladı. Ben de hayır o hapis değildir yapacağı şeyler vardır bir iki güne kadar gelür
merak etmeyiniz dedim. Ve çıkarıp çocuğun yedine birkaç kuruş verdim. Çocuk
çıkdıkdan sonra uzun boylu bir kadın girip bu
hal nedir deyü ağlamağa başlayarak parasızlıklarından bahisle bir horos getürüp aşağıya bırakdım anı satacağım
da ekmek parası çıkaracağım dedi. Ben de tekrar mezbureye bir Mecidiye
vererek merak etmeyiniz bir iki güne
kadar gelür falan dedim.
-Şimdi ibtida-yı
isticvabınızda Edhem Efendi’yi tanıyor musunuz sualine cevaben bunun size ne
vakit ve ne iş içün müracaat etdiğini yani şu kendüsinin sanat bahsini bu
defaki teşebbüsatına kadar beyan etdiniz. Siz ne içün buraya celp edildiklerini
biliyor mu idiniz?
-Hayır,
bilmiyor idim.
Bilmediğiniz
halde kendüsini tanır mısınız sorusuna kendüsinin sanatından ve bunun içün size
müracaatıyla nerelere gidilmiş olduğundan niçün bahs etdiniz?
-Çünkü familyasından
kendüsinin burada olduğunu tarifim vechile haber almış idim. Siz de Edhem Efendi’yi tanır mısınız? Dediniz.
Reis Paşa hazretleri de Edhem Efendi’nin
ifadesinden dolayı size bazı şeyler soracağız dediler. O cihetle işe
intikal idüp kendüsinin zikr olunan sanatı dolayısıyla sual varid olduğunu
anlayarak vuku´-ı hali hikâye etdim.
-O Edhem
Efendi şu hususdan dolayı kendüsini ve muhteriatını takdim etdirmeğe sizden
başka da bir vasıta aradığından malumatınız var mıdır?
-Hayır,
bilemiyorum.
-Kapudan
Paşa’ya kendüsini ve sanatını arz idüp de o vakit bir şey husule gelmedikden
sonra bu sefere gelinceye kadar size gelir gider mi idi?
-O arada kendüsini
bir iki defa daha gördüm o da sanatını şimdi müşir olan Fuad Paşa hazretlerine
söylemiş idim de merak idüp kendüsini celb etdiler. O sırada sanatından dolayı
bazı mubahase olmuş idi.
-Kendüsinin
bu makule hüner ve marifeti olduğu halde kendi kendine icra-yı sanat ederek o
yüzden para kazanmak arzusunu hiç size ima etdi mi?
-Hayır,
böyle bir arzu beyan etmez idi. Maksadı hep hünerini devlete arz ederek o
yüzden bir işe tayin olunmak ve fabrikalarda bulunmak mekteplerde hocalık
etmekden ibaret idüğini beyan eder idi.
-Kendüsinin hususiyet-i
halinden bir gûne malumatınız var mıdır?
-Hayır, o
kadar malumatım yoktur. Fakat bazı delişmen delişmen lakırdılarda bulunur idi.
Muvacehe
-Sadık Bey
bu Edhem Bey’in muhteriatı hakkında Mabeyn’e arz etmek içün olan vesâtatiniz
neden neşet etdi söyleyiniz.
-Evvelce de
beyan etdiğim vechile kendüsi bana müracaat ve rica etmesi üzerine gidüp
İbrahim Efendi’ye söyledim. Sonra Şeyh Efendi’nin biraderine ve Serasker Paşa
hazretlerine söylenildi.
-Edhem Bey
siz ifadenizde asla haber ve efkârınız yok iken Sadık Bey gidüp Mabeyn’de
söyleyerek seni bu işe sevk ve teşvik etdiğini ve bundan da muradı kendi açıkda
olduğu münasebetiyle ihtimal ki kendi menfaatine mebni idüğini söylediniz. İşte
Sadık Bey yüzüne karşu senin rica ve iltimasın üzerine vesâtat idüp İbrahim
Efendi’ye söyledim diyor.
-Sadık Bey
benim kendüsine sokakta tesadüf idüp müracaat etdiğimi söylüyor. O cihet benim
hatırımdan çıkmış. Çünkü fakr-i halim münasebetiyle aklım başımda değildir. Anın
içün müracaat etmedim dedim. Sadık Bey bana çok rahm u şevkat etdi. Çünkü
şimdiki halde aklımı şaşırmak derecesine geldim. O da başıma gelmiş bir şey
değil. Bu hal pek gücüme gidüp merakıma dokunuyor. Anın içün öyle söylüyorum.
-Sadık Bey
Edhem Beyin ifadesi sizin kendinin haberi yok iken bu işe vesâtat etdiğiniz
yolunda idi. Öyle midir?
-Hayır defaatle
söylediğim gibi kendisi bana müracaat etmiştir. Kendüsinin fakr-ı halini
biliyorum. Mukaddema kendüsini Kapudan Paşa’ya takdim etdikten sonra beni her
nerede görse bir çare bulmaklığımı rica eder idi.
-Edhem Bey
Sadık Bey’in ifadesi doğru mudur? Tasdik ediyor musun?
-Evet,
tasdik ederim, kendisi hilaf söylemez.
-Ey niçün
evvelden kendüsi beni sevk etdi diyor idiniz?
-Vakit
geçmiş olduğu cihetle hatırımdan çıkmasından neşet etmişdir. Yohsa Sadık Bey’in
ifadesi doğrudur.
Edhem
Sadık
Sadık
Bey’in Tekrar İstintakı
19 Cemaziyelahir 1296 – [9 Haziran 1879]
-Siz hangi
tarihde ve ne münasebet ile Saray-ı Hümâyûn’a intisab etdiniz?
-Pederim
merhum Hobyar Mehmed Efendi, Cennetmekân Sultan Mecid Hazretlerinin zaman-ı saltanatlarında
Saray-ı Hümâyûn’da maaş-ı mahsus ile nefes hocası olduğu cihetle daha
çocukluğum zamanında Çerağan Yalısı’na gider gelür idim. O zaman Saray-ı
Hümâyûn’da Kahvecibaşı bulunan Ahmed Efendi ve Hazine Vekili Besim Ağa peder
merhum ile görüşmekde oldukları cihetle biz anların evlerine ve anlar bizim
hanemize gelüp gitmekde bulunduğumuzdan bunlar vasıtasıyla eski ağavatdan bir
takım zevat ile kesb-i muarefe eyledik. Pederim bundan evvelki Rusya Muharebesi’nde
vefat etdiği cihetle Saray-ı Hümâyûn-ı mezkura gitmeğe başlamış idim. Muahharan
Cennetmekân Sultan Aziz Hazretlerinin zaman-ı saltanatlarında bir gün
Okmeydanı’nda Başkapıgulamı Kamil Ağa ve Kızlarağası Tahsin Ağa ve Sultan Aziz
Hazretlerinin üçüncü ağası Mehmed Salim Ağa ile görüşüp çünkü kendüleri
kemankeş oldukları cihetle bende de bu sanat olduğundan niçün gelmeyorsun gelsen de bize ok talim etsen demişler idi. Ben
de muahharan iş bu talep ve ifadeye mebni Saray-ı Hümâyûn-ı mezkurda bu
zatların nezdine gitmeğe ve orada ok meşk etmeğe başladım. Bu sırada
kendilerinin Medine-i Münevvere’ye olan bazı yazılarını dahi yazar idim. Ok
talim edenlerden Hazinedar Ustası Kiryalifer’in ağası İshak Ağa, Usta’ya benim içün
bazı yazılarınızı yazar deyü tavsiye
etmesi üzerine kendülerine müteallik olan yazıları dahi yazmağa başlamış idim. Muahharan
usta mı emel etmişler yohsa İshak Ağa mı söylemiş her nasılsa seni içerüden istiyorlar deyü beni
ustanın huzuruna götürdüklerinde buradaki
kızların yazı ve saire hususunda talim ve terbiyelerini murad ediyorum sizin de
bu babdaki maharetinizi haber verdiler, bu vazifeyi size havale etdim, icabına
bakınız, dediler. Ve semtim uzak olduğu cihetle o civarda bir hane istikra
etdiler. O halde haftada iki gün içerü girüp tayin olunan oda-i mahsusda kızlara
İnşa ve Gülistan ve saire gibi şeylerden ders verir idim. Kızların bazı
tezkirelere cevap yazmağa henüz iktidar kesb edemedikleri ve haftada iki gün
ders bu iktidarı kesb etmeğe mani olduğundan bahisle bunlardan intihap olunanların
ikisini haneme gönderüp orada emr-i talimlerine dikkat olunmasını beyan etdiklerinden
bir müddet de hanemde bunları talim etmiş idim. Hal’den beş altı mah
mukaddemine kadar işbu iki kız epeyce iktidar kesb etdiklerinden artık içerüye
alınmış idi. Ve andan sonra içerüye devam etmez idiysem de dışarıda beyan etdiğim
zatların yanına gider gelür idim. İşte intisabımın tarihi ve sebebi işbu beyan etdiğim
hususâtdan ibaretdir.
-Hal’ vuku’undan sonra yine Sarây-ı Hümâyûn’a gider
gelür mi idiniz ve kimlere gider idiniz?
-Çünkü hal’den bir sene sonra Üçüncü Hazinedar ile tezevvüc
etmiş idim. Bunun sebebi de mukaddema benim oturmakda olduğum hanenin sahipleri
Tıngıroğulları Maliye’ye borçlu oldukları cihetle mezkur hane İcra Cemiyeti
tarafından satılacağından bize evden
çıkın dediler. Benim beyan etdiğim kızları talim etdiğim gibi kerimelerim
dahi içerüye girerek bazı dersler göstermekde olduğundan Üçüncü Hazinedar ile muarefe
kesb edilmiş idi. O sırada Hazinedar’ın İcra Cemiyeti’nde bir mikdar parası
olduğu cihetle mücerred evden çıkmamak üzere kendülerine tezkire yazıp sizin cemiyette paranız var üst tarafını da
tedarük eder iseniz oturduğumuz evi sizin üzerinize alalım sayenizde biz de
oturmuş oluruz dedim ve hane de ol vechile alınmış idi. Hal’den sonra işbu
Üçüncü Hazinedar tevabiatiyle beraber bizim haneye çıkdılar ve tevabiatı birer
kocaya varıp gitti. Üçüncü Hazinedar dahi kocaya varacağından bizim yine evden çıkmaklığımız
lazım geldi. Çıkmamak içün eski haremim hane sahibesiyle tezevvüc etmekliğime
razı oldu ve tezevvüc etmiş idim. Bu münasebetle şimdiki Büyük Ağa hazretleri
birkaç kere bizim eve hasta gönderdi. Ben Saray-ı Hümâyûn’a gitmedim.
-Büyük Ağa hazretleriyle gidüp görüşüyor musunuz?
-Kılıç Alayı’ndan sonra olan Ramazan Bayramı’nda bir
defa gitmiş idim. Andan sonra gitmedim.
-Ya Kurbancıbaşı İbrahim ve Şeyh Efendi’nin
biraderleri Hamza Efendiler ile görüşmek üzere gitmez mi idiniz?
-Evet, gider idim fakat evlerine, Saray-ı Hümâyûn’a
gitmedim.
-Şimdi Saray-ı Hümâyûn’da başka bir kimse ile muarefeniz
var mıdır ve gider misiniz?
-Başka kimse ile muarefem yokdur ve Saray-ı Hümâyûn’a
gitmem. Simdi Saray-ı Hümâyûn’da evvelki bildiklerimden Abdülgani Ağa var ise
de anınla da görüşmek üzere gittiğim yoktur.
-Hamza ve İbrahim Efendiler ile Türkçe mi yohsa Arapça
mı tekellüm edersiniz?
-Şeyh Efendi ve biraderleriyle ne vasıta ile
görüştüğümü evvelki ifademde beyan etdim. Bunlar ile görüşdüğümde ammizadem
tercümanlık eder idi. İbrahim Efendi ise Türkçe bilir.
-Şimdi Mabeyn-i Hümâyûn Üçüncü Kitabeti’nde bulunan
Nuri Bey ile muarefeniz var mıdır?
-Hayır, hiç muarefem yokdur hatta kendülerini görsem
bile tanımam ancak Edhem Efendi mir-i mumaileyh kendüsinin bacanağı olduğunu
söyler idi.
-Edhem Efendi size kendüsinin kayırılması hakkında
rica ve iltimas etdikçe senin bacanağın Mabeyn’de imiş ona niçün söylemiyorsun
demez mi idiniz?
-Hayır, demedim. O Nuri Bey bacanağı olduğunu yakın
vakitde söylemişdir, evvelden bilmez idim.
-Gümrükde kendüsinin bir de kaynı var imiş, ihtimal ki
o münasebetle sizinle görüşmüş olduğunu Edhem Efendi söylüyor, öyle bir adam
var mı idi?
-Kaynı dediği Gümrük’de aza olan Süleyman Bey’dir. Kendüsini
tanırım fakat Edhem Efendi’nin kaynı olduğunu bilmez idim. Anı da yakında
söyledi ve Edhem Efendi’nin öyle Süleyman Bey’e gidüp geldiğini görmedim.
-Bu Edhem Efendi ile birinci defa olarak Kapudan
Paşa’ya bir tavsiye almak üzere Saray-ı Hümâyûn’da size müracaat idüp
görüştüğünüz sebebini tahattur edebildiniz mi? Çünkü sizi bilmediği halde neden
müracaat etmiş idi?
-Hayır, tahattur edemedim. Ancak o sırada ağavat ile
güzel görüşdüğüm gibi Kapudan Paşa dahi o vakit Kamil Ağa’nın odasına
geldiğinden kendileriyle görüşüyor idim. Bu halleri ihtimal ki kendüsi bir
yerden haber almış fakat layıkıyla bilemiyorum vakit geçtiği cihetle hatırımda
kalmamıştır.
----------------------------------------------------------------------------------------------------
- * “MS
Milli Saraylar Belgeler Dergisi”, sayı 2/2014, İstanbul, 2014, s. 99-107.