27 Ekim 2015 Salı

OSMANLI HANEDANININ İLERİCİ DURUŞU

Bu ülkede Osmanlı devrinde ne kadar yenileşmeci ve ilerlemeci hareket olduysa büyük çoğunluğu Osmanlı hanedanından kaynaklanmıştır. Harem kadınları üzerine ne doğru dürüst bilgimiz, ne de bundan sonra öğrenebilme ihtimalimiz var. Yarım yamalak bildiklerimizle sağlıklı tezler ortaya koyamayız. 
Bir kısım müfrit “yok efendim padişah analarının hepsi hristiyandı, şuydu buydu” diyerek ahkam kesmeye devam etseler de aslında kendi tezleri açısından bu duruma şükretmeleri lazım. O beğenmedikleri padişah anaları, Kösem Sultan’dan başlayarak bütün valide sultanlar, çocuklarının eğitiminde çok tesirliydiler. Hatta bazı padişahlarla validelerinin el yazıları birbirine o kadar çok benziyor ki ayırt etmek çok zor. Bu insanların batı ile çok yakın ilişkileri vardı. Bazıları akrabaları olan Avrupa soyluları ile irtibattaydı. 
Daha Üçüncü Mehmed devrinde İngilizler tarafından saraya bir org hediye ediliyor. Ülke topraklarının yarısı zaten Avrupa’da. Nüfusunun yarısı gayrimüslim. Günümüzün tek sesli İstanbul’unu gözünüzün önünden atın. Daha 1960’lara kadar İstanbul’un renkliliğini düşünün. Kültürlerin geçit resmi yaptığı bu ülkede neyi ne kadar muhafaza edebilirsiniz. Muhafazakarlık bile bu renkli kültürün ülkemizi terk etmesiyle ortaya çıktı. 
Saray mensupları nasıl oluyor da Avrupa mimari üslubunu günü gününe takip edebiliyor. Hayır eserlerine bakın… Ampir, Gotik, Barok üslubundan geçilmiyor. Dede Efendi bile “Yine bir gülnihal aldı bu gönlümü” derken valsin daniskasını yapıyor. Kanuni’nin sadrazamı Lütfi Paşa’nın sürgüne gönderilmesi bile Kanuni’nin kızkardeşi olan Şah Sultan’ın kadınlık gururu ve insanlık erdemi ile sadrazama verdiği ders yüzünden olmuştur. 
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün ama en muhafazakar padişahımız Ulu Hakan Abdülhamid Han’ın kızı Ayşe Sultan’ın babasını ve haremdeki kadınlardan oluşan Donizetti Bandosu’nu anlattığı hatıratından birkaç satırla yetinelim. Ara sıra bu konuda örnekler vermeyi sürdürmeyi düşünüyorum.


Hiç yorum yok: