16 Ekim 2015 Cuma

MEDH U SENADA RİYA



Günümüzde çevremizdeki bazı gerçeküstü tavır ve nitelemelere hayret nazarlarıyla bakıp "bunlar nasıl oluyor da oluyor" diye şaşkın şaşkın anlam vermeye çalışan pozitif zihinlere yardımcı olmak lazım. Bu arkadaşlara her ne kadar anlamsız gelse de günümüz değerleri ile bağdaştıramadıkları hareketlerin kökenini folklorik değerlerimizden çıkarabilirler. 

Yardımcı olmak babından şu metnin genetik kodlarımızı ortaya koymakta oldukça cömert davrandığını göstermek istiyorum. Sanki bir "Teslis" akidesi ihdas eder gibi Allah, Peygamber ve Halife'yi nasıl sıraladıklarını fark etmek lazım. Allah'a ve Resulüne övgüde ve duada mübalağanın riya olamayacağı tabiidir. Buna Halife'yi de ilave etmek ise bizim sosyal genetiğimizde yer alan "Şark Kurnazlığı"na ve yönetim geleneğimizdeki "reaya=sürü, padişah=çoban" kavramlarına gayet uygundur. Üstelik birçok İslami metinde bilhassa ulema için "hükümdarlara yakın olmak ve onların yalakası durumuna düşmek" kesinlikle hoş karşılanmamıştır. Buna rağmen yeni bir belagat ve teorik çerçeveyi Sultan İkinci Abdülhamid'e sunulan bu yazıda görüyoruz. 

METİN

«Üç makâmda her ne kadar medh u senâda mübâlağa olunmuş olsa riyâ ediyor denilmeyip ancak vâcibi edâya çalışıyor denilir. Evvela cümle mahlûkât cümlenin "Hallâk" ve "Rezzâk"ı olan Allahu zü'l-Celâl Hazretleri'ne eğer her ne kadar hamd u şükürde mübâlağa eylese yine lâyıkıyla edâ etmemiş olur. Ve sâniyen bir kimse Hazret-i Peygamber Sallallahü Teala Aleyhi ve Sellem Efendimiz Hazretleri'ni ne kadar medh u senâ eylese ve salât ü selâm getirmekte mübâlağa eylese riyâ olmaz. Belki yine lâyıkıyla edâ etmemiş olur. Ve sâlisen bir kimse zıllullahi fi'l-âlem ve halife-i şefi‘ü'l-ümem olan İmâmü'l-Müslimîn Efendimiz Hazretleri'nin ne kadar medh ü senâ ve hayır duâsında mübâlağa eylese riyâdan addolunmaz. Binâenaleyh Edirne müftî-i esbakı el-Hâc Mehmed Fevzi abd-i dâ‘îleri işbu risâleyi terkîm ve neşr ü ta‘mîm ve bir nüshasını dahi nazargâh-ı mu'allâ-yı zıllullahiye arz u takdîm eylemiştir.»


Hiç yorum yok: