16 Ekim 2015 Cuma

FERMAN MÜSVEDDESİ

Osmanlı Devleti’nde ferman diye bildiğimiz tuğralı ve koca koca kâğıtlara yazılı belgenin müsveddesi işte bu belge oluyor. Büyücek bir kâğıdın ortadan ikiye bölünmüş halde sağ ve sol kısımları mevcut. Sağda ferman metninin müsveddesi yer alıyor.

Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın sadrazamlığı sırasında 1723 yılında hazırlanmış. Yani tam olarak “Lale Devri” belgesi. Bu devre uygun bir de konusu var. O zamanlar haşhaştan elde edilip “gonca” adı verilen bir tür uyuşturucunun halk nezdinde itibarı öylesine artmış ki neredeyse kullanmayan kalmamış. Ahali birbirini teşvik ediyormuş. Helal olduğuna dair yaygın bir kanaat oluşmuş. İçildiği takdirde “gayb âleminin içene açılacağı” yalanını savuran satıcılar epey müşteri yakalamayı başarmışlar. Böyle böyle millet neredeyse topyekun uyuşturucu mübtelası olmak üzereymiş.

İşte tam bu sırada Şeyhülislam Abdullah Efendi bu “gonca” denilen meretin haram olduğuna dair fetva vererek içenin, teşvik edenin, satanın, alanın hepsinin haram işlediğini ve padişah tarafından cezalandırılmayı hak ettiklerini ilan etmiş. Bu fetvayı memleketin köşe bucağına yaymak için ferman hazırlanmış. İşte bu belge o fermanın müsveddesi.

Üzerindeki tarak dişine benzeyen işaret bu hükmün “buyruldusu” onun üzerinde parafa benzeyen şekil ise Sadrazam Damat İbrahim Paşa’nın “Sah” adı verilen imzası. Bu iki işaretin yer almadığı hiçbir hükmün temizi yazılmaz, ferman haline getirilmez. Sağda verevine iki paralel çizgi de bu hükmün Divan-ı Hümayun’dan çıktığını gösteriyor. Belgenin sol yarısında yer alan işaret grubu çok ilginç. Osmanlı bürokrasisindeki ciddiyet ve pratik beceriyi ifade ediyor. Gönderilecekleri vilayet veya kalelere metnin müsveddesini tekrar tekrar yazmadan “bir sureti” kalıp cümlesi altında neredeyse Osmanlıdaki bütün vilayetlerin adı zikrediliyor. Sadrazam ve Sadaret Kethüdası üşenmeden tek tek her birine sah işareti ve buyrulduyu vurmuşlar.

Bu uyuşturucu aleyhtarı ferman her tarafa gönderilmiş neredeyse. Divan-ı Hümayun’da bu müsveddeden tuğralı ferman yazılacağı zaman Reis Efendi veya görevli katiplerden kıdemli birisi yüksek sesle okuyor ve ne kadar yere gönderilecekse o kadar ferman aynı anda hazırlanıp hemen tuğraları çekiliyor ve tatar denilen postalara teslim edilerek en uzak yerlere bile 4-5 gün, bir hafta içinde ferman ulaştırılıyor. Vardığı yerde sadece o tuğra bile akan suları durduruyor.

Bu etkiyi sağlamak hiçbir zaman kolay değildir. Memleketin her yerine bu fermanlar gidiyordu ki hakimiyet böyle anlatılır. Sahip çıkamadığın, gidemediğin, fermanını kimsenin kale almadığı, kulak asmadığı yeri devletine dâhil sayamazsın tabii ki. 1840’lara kadar abartısız en az 350 yıl boyunca aynı üslup ve şekilde belgeler mevcuttur. Muhteşem bir devlet geleneğimiz varmış o asırlarda, yerlere çalmışız...



Hiç yorum yok: