8 Nisan 2015 Çarşamba

HURİYE HANIMIN KAHREDEN MEKTUBU


Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin. İstanbul'un işgal döneminde Anadolu'da görevli memur eşleri ile irtibatı kesilen aileler maaş alamadıkları için açlığın her türlüsünü yaşıyorlardı. Bu ailelerin mensuplarından Huriye hanım öyle bir mektup yazmış ki daha benzerini görmedim.
Biri bana "elimizde silah balta satır dairelere hücum edip hakkımızı isteyeceğiz" "artık susmayacağız" "siz de bizim gibi olacaksınız, siz de rahat etmeyeceksiniz" gibi ifadelerle dolu, hem de bir kadın tarafından sadrazama (Damat Ferit) yazılmış böyle bir mektubun varlığını iddia etse görmeden inanmazdım. Neyse ki kendim gördüm de başkalarının beni inandırmasına gerek kalmadı. Siz de görün diye belge fotoğrafını da yayınlıyorum.
[Metindeki bazı yerlerde ifade düşüklüklerini hoş görmek lazım. Bir de «kadınlar ne yaparsanız yapınız» ibaresinden sonra gelen parantez içindeki kelimenin mealine taktım ama yorum yapmayacağım. Sadece Ömer Seyfettin'in bu devirde geçen "Zeytin Ekmek" hikayesini okumanızı salık veririm...]


HUZUR-I ALİLERİNE
Muhterem Ferid Paşa Hazretleri
Şimdiye kadar müracaatlarımız akim kaldı. Hiç birisine cevap vermeğe tenezzül buyurmadınız. Gönderdiğimiz kâğıtları Dâhiliye Nezareti’ne havale etmişsiniz. Bu kâğıtları Dâhiliye Nazırı beyefendi de tabiidir ki kabul etmemiştir. Çünkü o kıymettar dakikalarınızın bir saniyesini bile bizim gibi fakirlere terk edip de zihninizi yormak istemezsiniz. Daha evvelce zevclerimizin maaşlarına mensuben [mahsuben demek istemiş]ufak bir maaşın tahsisi içün istida vermiştik. Bunları birçok vapur ve tramvay paraları sarf ederek tasahhup ettik. Netice para verilemeyeceği söylediler. Daha birkaç yere müracaatta bulunduk. Bizi tahkir ettiler. Adliye Nazırı beyefendinin umur-ı zatiye müdürü efendinin tahkirlerine de hedef olduk… Esasen başlıca cevapları «kadınlar ne yaparsanız yapınız» kelimesi oluyor. Evet, biz de bu ne [yapmak] lazım geldiğini evde düşünmüş olsaydık o vakit müracaatta bulunmazdık. Fakat biz namuskâr aileleriz. Biz hiçbir fenalığa teşebbüs edemeyiz. Biz kendilerinden ekmek istemiyoruz. Kocalarımızın aylığını isteyoruz. Bunları Anadolu’ya memur siz gönderdiniz. Şimdi Anadolu kapalı olması münasebetiyle bize aylık gönderemiyorlar. Biz ne yiyip içeceğiz. Bunu niçin düşünmüyorsunuz. Evlatlarımız açlıktan ölüyor, artık susmayacağız. Hayatımızın son dakikalarına geldik. Bütün ümitlerimiz hâksâr oldu. Bütün felaketzede aileler mini mini yavrularımızın hayatını kurtarmak için ne lazım gelirse yapacağız. Elimizde silah balta satır dairelere hücum edip hakkımızı isteyeceğiz. Değil mi ki sebeb-i berbadımız da sizsiniz. Siz de bizim gibi olacaksınız. Siz de rahat etmeyeceksiniz. Bizi bu hale koyan yine sizsiniz. Eğer bu son müracaatlarımıza cevap vermez iseniz çok büyük felaketlere maruz kalacaksınız? Sizin içün iyi olmayacak. O kadar sevdiğiniz o sevimli koltuğunuzu gaib edeceksiniz. Bunlara siz ehemmiyet vermezsiniz çünkü evdeki çocuklarınızın sabahleyin kakao sütleri, muntazam yemekleri hazırdır. Aynı zamanda istedikleri bir şeyi bir saniyede yaptırırsınız. Sizin içün düşünecek ne var… Artık yetişir yetişir. Bunlara biraz nihayet verilsin. Ermeniler katledildi bizi de açlık ile mi öldüreceksiniz. Ev sahipleri hükûmete müracaat ediyorlar, evden eşyamızı attırıyorlar “aylık vermiyorsunuz” diye… Ne ile aylık vereceğiz. Çocuklarımız tahsil edemiyor. Çünkü ayakkabı, kitap alamıyoruz. Sefaletten öleceğiz. Daha susalım mı paşam.
9 Eylül 1336 [9 Eylül 1920]
Gün Perşembe
Huriye





Hiç yorum yok: