21 Mart 2015 Cumartesi

DOLMABAHÇE SARAYI’NDA BİR HATTAT VE KEMANKEŞ; MEHMED SADIK EFENDİ*


Sinan ÇULUK

Osmanlı Arşivi’nde araştırma yapanların her an sürprizle karşılaşmaları gayet tabiidir. Yüzlerce yılın birikimi arşiv belgeleri sosyal, siyasi, iktisadi tarihin her safhasında yeni yeni bilgilerle karşılaşmamıza imkân sağlamaktadır. Biyografisi üzerinde çalıştığım Üsküdarlı İbrahim Edhem isimli bir zatın sorgu tutanaklarında[1]  XIX. Yüzyıl Dolmabahçe Sarayı Haremi içün epeyce orijinal malumata tesadüf etmem benim için de sürpriz oldu. Bu malumatı da bir makalede değerlendirmek kaçınılmaz sonuçtu.

Üsküdarlı İbrahim Edhem Efendi, Yıldız Sarayı’nda kendi icadı olan “baston tüfekle” Sultan Abdülhamid’e bir atış yaptırmıştır. Mükâfat beklerken “ecza-yı nariye” denilen ateşli ve yanıcı maddelerle uğraşmasından dolayı gözaltına alınır. Gözaltına alınan bir şahsın Sultan Abdülhamid’in huzuruna çıkmasına önayak olan Mehmed Sadık Bey de soruşturmadan nasibini alır ve sorgulanır. Bu sorgudan arta kalan tutanaklar “istintaknameler”, Sultan Abdülaziz ve İkinci Abdülhamid devrindeki saray haremi için orijinal bilgiler içermektedir.

İstanbul Meyve-i Ter “Yaş Meyve” Gümrüğü Nazırı olan Mehmed Sadık Bey, Sultan Abdülmecid’in nefes hocası olan Hobyar Mehmed Efendi’nin oğludur. Meyve Gümrüğü Nazırı olarak emektarlığı ve başarılı çalışmalarından ötürü 24 Ocak 1882’de rütbesi bir derece yükseltilmiştir.[2] Askeri malzemelerin tedarikindeki başarıları nedeniyle de 5 Kasım 1883’de üçüncü rütbeden Mecidi Nişanı ile taltif edilmiştir.[3] Gümrük Eminliği görevindeyken yaş derilerin vergisinin kilo üzerinden alınması yerine adet üzerinden alınmasından dolayı vergi kaybedildiğini tespit etmiştir. Usulüne uygun olarak kilo üzerinden vergi alınmasını sağlaması gümrük gelirlerini bir kat arttırmıştır. Bunun üzerine gümrüklerdeki kayıp-kaçakların azaltılması ve vergi gelirlerinin arttırılması için gereken çalışmaları yapmak üzere kurulan komisyona seçilmiştir.[4] Bu başarıları yanında zamanın önemli rical-i devleti ile samimi ilişkiler kurmuştur. Abdülhamid devrinin en önemli şahsiyetlerinden Ebulhuda ve kardeşleri ile gayet samimidir. Sorgu tutanaklarında Şeyh Efendi olarak zikredilen şahıs Ebulhuda Efendi’dir.

Babası yanında küçük yaştan itibaren saraya gidip gelmekle saray görevlilerinden bazılarıyla dost ve tanış olmuştur. Kemankeş[5] ve hattat olması itibariyle de saraydaki görevlilere okçuluk talim etdirmiştir. Rıka hattatı olması saraydaki cariyelere özel bir odada yazışma incelikleri ve güzel yazı dersleri vermesini sağlamıştır. Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi ve vefatıyla sonuçlanan olaylardan sonra saraylı Hazinedar Usta ile bir evlilik de yapmıştır. Talihsiz bir olayla gözaltına alınması bizim için bir şans olmuştur. Saray ile harem hayatına dair mükemmel malumatla dolu tutanakların konumuzla ilgili olan kısımlarının basit, tekellüfsüz çevriyazılarını sunuyorum.

MEYVE GÜMRÜĞÜ NAZIRI MEHMED SADIK BEY’İN SORGU TUTANAKLARI[6]

21 Mayıs 1295 – [2 Ağustos 1879] 

-İsminiz nedir, ne memuriyette bulunuyorsunuz?
-İsmim Sadık Bey, Meyve Gümrüğü Nazırı’yım.
-Üsküdarlı Edhem Bey nâmında bir zatı tanıyor musunuz?
-Evet, tanıyorum,
-O zat ile ne vakitten beri ve ne münasebetle muarefeniz vardır?
-Bu zat zaten benim tanıdığım bir adam olmadığı halde çünkü ben bazı ok meşk etdirmek ve rıka hocalığı etmek münasebetiyle Saray-ı Hümâyûn’a girip çıkmakda olduğumdan bir gün Saray-ı Hümâyûn’da beni görüp sizin buraya münasebetiniz olduğunu anladım. Benim ise bazı sanatlarım vardır, yani bir takım ateşli kurşunlar yaparım ve zırhlılara demir tahta ve güverte dahi yapabiliyorum. Şunu lazım olan bir mahalle malumat vermenizi rica ederim demiş idi. Ben de pekâlâ senin öyle bir san‘atın var ise icabına bakılmak üzere Kapudan Paşa’ya söylerim dedim. O tarihde dahi Kayserili Ahmed Paşa hazretleri Bahriye Nazırı olduklarından gidüp kendilerine bu zatın ifadesini arz etdim ve kendüsini dahi müşarunileyh hazretlerine götürdüm. Orada kendüsi ne yapabileceğini şifahen arz etmesiyle kendüleri de muayene ve tecrübe olunmasını emir buyurdular ve bir gün bunun tehiye etdiği şeyleri takdim edeceğini müşarunileyhe beyan etdim ise de o gün Kars vapurunun gark olduğuna mebnî müşarunileyh bugün kederim vardır, dursun, bakamam dediklerinden iş öyle kalmış ve bir daha ben gitmemiş idim ve aradan da hayli vakit mürûr etdi. Bundan üç dört mâh mukaddem mumaileyh beni sokakta rast gelüp evvelki ifade ve iltimasından bahisle şunu münasip bir mahalle arz edin zira idarem yok, belki bir iş ile kayırılırum dedi. Anın üzerine ben de Saray-ı Hümâyûn’da Kurbancıbaşı İbrahim Efendi’ye giderek mumaileyhin ifadesini anlatdım ve bu adam her san‘atda mahir olduğunu söylüyor. İhtira edeceği şeyler faideli bir şey ise başkasının eline geçürmemek ve yahud muzır ise bir memuriyetle kayırılup böyle şeylerden vazgeçürmek lazımdır zannederim. Bunu bir kere Serasker Paşa’ya söyler misiniz? dedim. Kendüleri de dursun bakalım yapacağı şeyler nasıl şeylerdir. Bir kere anlayalım dediler ve muahharan mumaileyh İbrahim Efendi ile beraber kalkup o Edhem Bey’in evine gitdik. Evinde pek çok âlât ve edevât gördüğümüz gibi bize bir yanar kurşun gösterüp tecrübesini dahi icra etdi ve mezkur kurşunu bir baston tüfenk ile pencereden aşağı taşlar üzerine atdığında mezkûr kurşun orada duman peyda ederek yandığını gördük ve bir vapur dahi göstermiş idi. Bunları gördükden sonra kalkup gittik. O vakit bize üç nev‘barut da gösterüp yakdı ve onlardan birini kendüsinin ihtira etdiğini ve en kuvvetlisi olduğunu ve anı takdim ve ira’e edeceğini dahi söylemiş. Efendi sonra İbrahim Efendi keyfiyeti Saray-ı Hümâyûn’da bulunan Şeyh Efendi’nin biraderleri Hamza Efendi’ye bile söylemiş olduğundan o da bunun muayenesini arzu etmekle ikinci defa olarak yine ben ve İbrahim ve Hamza Efendiler beraberce kalkup mumaileyhin evine gitdik. O vakit evvela bir tel yakdı ki bu tel yanmağa başlayınca gözlerimiz kamaşur idi. Bunun ordularda göz almak içün istimal olunacağını söyledi. Sonra bir stil içünde bir torpido patlatdı ve yine o yanar kurşunu dahi ira’e ile tecrübe etdi ve bu misillü gülle dahi yapılur ise fabrikaya muhtaç olduğunu söyledi ve bir takım telgraf pilleri ve elektrikler dahi göstermiş idi. Avdetimizde çünkü Hamza Efendi evvelce keyfiyeti Serasker Paşa hazretlerine söyleyüp mumaileyhin o misillü sanatları olduğunu anlatması üzerine gidilüp görülmesini müşarunileyh hazretleri beyan etmiş olduğundan ikinci defa Hamza Efendi ile gidişimiz anın üzerine idi. Sonra Hamza Efendi meşhûdâtını müşarunileyhe söylemiş. Müşarunileyh de celbini emretmişler. Muahharan İbrahim Efendi beni Hamza Efendi’nin istediğini haber verdiğinde bir gün kalkup Hamza Efendi’nin evine gitdim ve oraya Edhem Bey’i dahi celbetmişler. Hamza Efendi sizi Serasker Paşa hazretlerine götüreceğim deyü kalkup müşarunileyhin konaklarına gitdik. Orada müşarunileyhe mumaileyh Edhem Bey’in ifâdâtını ve gösterdiği san‘atlarını arz etdim. Kendüsi de ne yapabileceğini tarif etdi. Anın üzerine müşarunileyh hazretleri Edhem Bey’e hitaben sen bir arzuhal yap da bana getür Şevketlü Efendimiz’e takdim edeyim dediklerinden oradan gittik ve kendüsi bir arzuhal yapup bana gösterdi. Kullandığı tabiratın yolsuzluğu cihetiyle bazı yerlerini tashih etdim ve arzuhal ile beraber benim dahi gitmekliğimi rica etdiğinden beraber gidüp Serasker Paşa hazretlerine takdim etdik. Mumaileyh ondan sonra bir daha idareye gelüp müşarunileyhin kendüsini davet ile yapdığı şeyleri istediğini ve ferdası günü beraberinde getürmesini tenbih buyurduğunu söyledi. Sonra kendüsini görmedim.
-Size bu iş içün vesâtat etmenizi birinci defa söylediğinde kendüsini tanımaz mı idiniz?
-Hayır, kendüsini evvelden tanımaz idim. O vakit gördüm ve işte bu defa Serasker Paşa hazretlerine arzuhal takdim etdiğimiz vakit okudular derununda bahs olunan şeylerden güllenin ne hüneri olduğunu sual etdiler. O da cevabında bir gemiyi mahv edeceğini söylemesi üzerine müşarunileyh bir gülle gemiyi mahvedebilür mi? demeleri üzerine Efendim ben bunun bir kurşununu yapdım, iki parmak demiri çökertdi dedi ve emreder iseniz yine yaparım ve yapacağım şeyler bir kırda muayene ve tecrübe olunsun yararlığı anlaşılur ise ol vakit bir yere yerleştirir orada icabına bakılır demiş idi.
-Siz kendüsini tanımadığınız halde size ne münasebetle müracaat etdi.
-Ne münasebetle müracaat etdi hatırımda yokdur. Fakat birisi beni kendüsine tarif etmiş olmalıdır. O vakit benden Kapudan Paşa’ya Saray-ı Hümâyûn’dan birinden bir tavsiye istedi ve güverte yapacağını ve deniz lağımları imal edeceğini söylemiş idi. Ben de tavsiye alamam fakat seni Kapudan Paşa’ya takdim ederim demiş idim ve takdim etdim.
-Çünkü Siz o vakit kendüsini tanımadığınız gibi onun da sizi tanımaması icap eder. Bu halde kendüsinin böyle bir sanatı olduğunu arz etmeğe sizin vesâtatinizi talep etmek meçhul bir adem içün olamaz. Muarefe olsa ne hâl ise. Anın içün, size müracaatı sebebini söylemek elzemdir.
-O sebebi bilemiyorum. O vakitler birkaç defa bana müracaat idüp bir tavsiye alıvermekliğimi beyan etmiş idi. O vakit kendüsi Cinci Meydanı’nda oturur imiş. Evine dahi davet idüp orada bir takım cambazlığa müteallik şeyler gösterdi. Ben de muahharan Kapudan Paşa’ya ifadesini arz etdim.
-Sizin Kurbancıbaşı İbrahim Efendi ve Şeyh Efendi’nin biraderi Hamza Efendi ile ne vakitten beri muarefeniz vardır?
-Ammizâdem Medine-i Münevvere’den buraya geldiği vakit Şeyh Efendi de Medineli olmak münasebetiyle orada misafir oldu. Ammizâdeme gitdikçe Şeyh Efendi ve biraderiyle muarefe kesb etdim. İbrahim Efendi dahi kezalik Medine’lidirler. Anı da evvelce Saray-ı Hümâyûn’da görür idim. Bu münasebetle anınla da muarefe kesb etdik.
-Şeyh Efendi ve biraderi ile daima görüşüyor musunuz?
-Evet, ara sıra gider görüşürüm. O vakitden berü görüşmekliğimiz eksik olmamışdır.
-Serasker Paşa hazretlerine de bir mensubiyetiniz var mıdır?
-Hayır yokdur ancak kendüleri Mabeyn-i Hümâyûn Müşîri iken memuriyet istihsâli içün familyam vasıtasıyla haremlerine bir arzuhal takdim etmiş idim. Sonra kendüleri beni davet etdiler. O vakit görüşdük ve o münasebetle kendülerine ubudiyet kesbetdim.
-Saray-ı Hümâyûn’da daha bildikleriniz var mıdır?
-Hayır, yalnız Büyükağa Hazretleri’yle öteden berü muarefemiz vardır. Başkapıgulamı Kamil Ağa’yı dahi bilürüm. Bazen birlikde bulunur idik. Başka bildiğim yokdur. Bu Kamil Ağa’ya Hazinedar Ağası dahi geldikçe görür ve iltifatlarına nail olur idim. Şimdi kimse ile görüştüğüm yokdur.
-Ey bu Edhem Bey’in böyle birtakım şeyler yapması içün muktezî olan ecza ve saireyi almak üzere kendüsine para verdiniz mi?
-Kendüsi bazı kere gelir fakr-i halinden bahs ederek ağlar sızlar idi. O halde ben de yanımda bulunduğu kadar yirmişer kırkar kuruş verdiğim vaki olmuşdur. Yohsa öyle ecza ve saire mübayaasına akçe vermedim.
-Kendüsini ibtida görüp tanıdığınız tahminen kaç sene olmuşdur?
-Tahminen beş-altı sene kadar olmalıdır. Şu kadar bilürim ki Kars Vapuru batmazdan birkaç ay evveldir ve kendüsine vesâtat etmekden maksad beyan etdiği muhteriatı faideli bir şey ise andan istifade olunmak değil ise öyle şeylerden men´ etdirmekten ibaret idi.
-Bu defa kendüsi en sonra size gelip Serasker paşa hazretlerinin yapdığı şeyleri ferdası günü götürmesini beyan etdiklerini söylemiş ve sonra kendüsini görmemişsiniz. Fakat mumaileyh Serasker Paşa’ya gidüp bir şey götürmüş mü ve sonra ne olmuş malumatınız var mı?
-Evet, fakat sonradan ne olmuş malumatım yokdur. Ancak iki üç gün sonra İdare’ye Edhem Bey namında birinin familyası gelmiş sizi görmek istiyorlar deyü haber verdiler. Ben de kimdir gelsün dedim. İçerü bir çocuk girüp ağlayarak babamı Tophane’de hapsetmişler. Bizim ekmek paramız yok, ne yapacağız demeğe başladı. Ben de hayır o hapis değildir yapacağı şeyler vardır bir iki güne kadar gelür merak etmeyiniz dedim. Ve çıkarıp çocuğun yedine birkaç kuruş verdim. Çocuk çıkdıkdan sonra uzun boylu bir kadın girip bu hal nedir deyü ağlamağa başlayarak parasızlıklarından bahisle bir horos getürüp aşağıya bırakdım anı satacağım da ekmek parası çıkaracağım dedi. Ben de tekrar mezbureye bir Mecidiye vererek merak etmeyiniz bir iki güne kadar gelür falan dedim.
-Şimdi ibtida-yı isticvabınızda Edhem Efendi’yi tanıyor musunuz sualine cevaben bunun size ne vakit ve ne iş içün müracaat etdiğini yani şu kendüsinin sanat bahsini bu defaki teşebbüsatına kadar beyan etdiniz. Siz ne içün buraya celp edildiklerini biliyor mu idiniz?
-Hayır, bilmiyor idim.
Bilmediğiniz halde kendüsini tanır mısınız sorusuna kendüsinin sanatından ve bunun içün size müracaatıyla nerelere gidilmiş olduğundan niçün bahs etdiniz?
-Çünkü familyasından kendüsinin burada olduğunu tarifim vechile haber almış idim. Siz de Edhem Efendi’yi tanır mısınız? Dediniz. Reis Paşa hazretleri de Edhem Efendi’nin ifadesinden dolayı size bazı şeyler soracağız dediler. O cihetle işe intikal idüp kendüsinin zikr olunan sanatı dolayısıyla sual varid olduğunu anlayarak vuku´-ı hali hikâye etdim.
-O Edhem Efendi şu hususdan dolayı kendüsini ve muhteriatını takdim etdirmeğe sizden başka da bir vasıta aradığından malumatınız var mıdır?
-Hayır, bilemiyorum.
-Kapudan Paşa’ya kendüsini ve sanatını arz idüp de o vakit bir şey husule gelmedikden sonra bu sefere gelinceye kadar size gelir gider mi idi?
-O arada kendüsini bir iki defa daha gördüm o da sanatını şimdi müşir olan Fuad Paşa hazretlerine söylemiş idim de merak idüp kendüsini celb etdiler. O sırada sanatından dolayı bazı mubahase olmuş idi.
-Kendüsinin bu makule hüner ve marifeti olduğu halde kendi kendine icra-yı sanat ederek o yüzden para kazanmak arzusunu hiç size ima etdi mi?
-Hayır, böyle bir arzu beyan etmez idi. Maksadı hep hünerini devlete arz ederek o yüzden bir işe tayin olunmak ve fabrikalarda bulunmak mekteplerde hocalık etmekden ibaret idüğini beyan eder idi.
-Kendüsinin hususiyet-i halinden bir gûne malumatınız var mıdır?
-Hayır, o kadar malumatım yoktur. Fakat bazı delişmen delişmen lakırdılarda bulunur idi.

Muvacehe


-Sadık Bey bu Edhem Bey’in muhteriatı hakkında Mabeyn’e arz etmek içün olan vesâtatiniz neden neşet etdi söyleyiniz.
-Evvelce de beyan etdiğim vechile kendüsi bana müracaat ve rica etmesi üzerine gidüp İbrahim Efendi’ye söyledim. Sonra Şeyh Efendi’nin biraderine ve Serasker Paşa hazretlerine söylenildi.
-Edhem Bey siz ifadenizde asla haber ve efkârınız yok iken Sadık Bey gidüp Mabeyn’de söyleyerek seni bu işe sevk ve teşvik etdiğini ve bundan da muradı kendi açıkda olduğu münasebetiyle ihtimal ki kendi menfaatine mebni idüğini söylediniz. İşte Sadık Bey yüzüne karşu senin rica ve iltimasın üzerine vesâtat idüp İbrahim Efendi’ye söyledim diyor.
-Sadık Bey benim kendüsine sokakta tesadüf idüp müracaat etdiğimi söylüyor. O cihet benim hatırımdan çıkmış. Çünkü fakr-i halim münasebetiyle aklım başımda değildir. Anın içün müracaat etmedim dedim. Sadık Bey bana çok rahm u şevkat etdi. Çünkü şimdiki halde aklımı şaşırmak derecesine geldim. O da başıma gelmiş bir şey değil. Bu hal pek gücüme gidüp merakıma dokunuyor. Anın içün öyle söylüyorum.
-Sadık Bey Edhem Beyin ifadesi sizin kendinin haberi yok iken bu işe vesâtat etdiğiniz yolunda idi. Öyle midir?
-Hayır defaatle söylediğim gibi kendisi bana müracaat etmiştir. Kendüsinin fakr-ı halini biliyorum. Mukaddema kendüsini Kapudan Paşa’ya takdim etdikten sonra beni her nerede görse bir çare bulmaklığımı rica eder idi.
-Edhem Bey Sadık Bey’in ifadesi doğru mudur? Tasdik ediyor musun?
-Evet, tasdik ederim, kendisi hilaf söylemez.
-Ey niçün evvelden kendüsi beni sevk etdi diyor idiniz?
-Vakit geçmiş olduğu cihetle hatırımdan çıkmasından neşet etmişdir. Yohsa Sadık Bey’in ifadesi doğrudur.
Edhem                                               Sadık



Sadık Bey’in Tekrar İstintakı[7]


19 Cemaziyelahir 1296 – [9 Haziran 1879]


-Siz hangi tarihde ve ne münasebet ile Saray-ı Hümâyûn’a intisab etdiniz?
-Pederim merhum Hobyar Mehmed Efendi, Cennetmekân Sultan Mecid Hazretlerinin zaman-ı saltanatlarında Saray-ı Hümâyûn’da maaş-ı mahsus ile nefes hocası olduğu cihetle daha çocukluğum zamanında Çerağan Yalısı’na gider gelür idim. O zaman Saray-ı Hümâyûn’da Kahvecibaşı bulunan Ahmed Efendi ve Hazine Vekili Besim Ağa peder merhum ile görüşmekde oldukları cihetle biz anların evlerine ve anlar bizim hanemize gelüp gitmekde bulunduğumuzdan bunlar vasıtasıyla eski ağavatdan bir takım zevat ile kesb-i muarefe eyledik. Pederim bundan evvelki Rusya Muharebesi’nde vefat etdiği cihetle Saray-ı Hümâyûn-ı mezkura gitmeğe başlamış idim. Muahharan Cennetmekân Sultan Aziz Hazretlerinin zaman-ı saltanatlarında bir gün Okmeydanı’nda Başkapıgulamı Kamil Ağa ve Kızlarağası Tahsin Ağa ve Sultan Aziz Hazretlerinin üçüncü ağası Mehmed Salim Ağa ile görüşüp çünkü kendüleri kemankeş oldukları cihetle bende de bu sanat olduğundan niçün gelmeyorsun gelsen de bize ok talim etsen demişler idi. Ben de muahharan iş bu talep ve ifadeye mebni Saray-ı Hümâyûn-ı mezkurda bu zatların nezdine gitmeğe ve orada ok meşk etmeğe başladım. Bu sırada kendilerinin Medine-i Münevvere’ye olan bazı yazılarını dahi yazar idim. Ok talim edenlerden Hazinedar Ustası Kiryalifer’in ağası İshak Ağa, Usta’ya benim içün bazı yazılarınızı yazar deyü tavsiye etmesi üzerine kendülerine müteallik olan yazıları dahi yazmağa başlamış idim. Muahharan usta mı emel etmişler yohsa İshak Ağa mı söylemiş her nasılsa seni içerüden istiyorlar deyü beni ustanın huzuruna götürdüklerinde buradaki kızların yazı ve saire hususunda talim ve terbiyelerini murad ediyorum sizin de bu babdaki maharetinizi haber verdiler, bu vazifeyi size havale etdim, icabına bakınız, dediler. Ve semtim uzak olduğu cihetle o civarda bir hane istikra etdiler. O halde haftada iki gün içerü girüp tayin olunan oda-i mahsusda kızlara İnşa ve Gülistan ve saire gibi şeylerden ders verir idim. Kızların bazı tezkirelere cevap yazmağa henüz iktidar kesb edemedikleri ve haftada iki gün ders bu iktidarı kesb etmeğe mani olduğundan bahisle bunlardan intihap olunanların ikisini haneme gönderüp orada emr-i talimlerine dikkat olunmasını beyan etdiklerinden bir müddet de hanemde bunları talim etmiş idim. Hal’den beş altı mah mukaddemine kadar işbu iki kız epeyce iktidar kesb etdiklerinden artık içerüye alınmış idi. Ve andan sonra içerüye devam etmez idiysem de dışarıda beyan etdiğim zatların yanına gider gelür idim. İşte intisabımın tarihi ve sebebi işbu beyan etdiğim hususâtdan ibaretdir.
-Hal’ vuku’undan sonra yine Sarây-ı Hümâyûn’a gider gelür mi idiniz ve kimlere gider idiniz?
-Çünkü hal’den bir sene sonra Üçüncü Hazinedar ile tezevvüc etmiş idim. Bunun sebebi de mukaddema  benim oturmakda olduğum hanenin sahipleri Tıngıroğulları Maliye’ye borçlu oldukları cihetle mezkur hane İcra Cemiyeti tarafından satılacağından bize evden çıkın dediler. Benim beyan etdiğim kızları talim etdiğim gibi kerimelerim dahi içerüye girerek bazı dersler göstermekde olduğundan Üçüncü Hazinedar ile muarefe kesb edilmiş idi. O sırada Hazinedar’ın İcra Cemiyeti’nde bir mikdar parası olduğu cihetle mücerred evden çıkmamak üzere kendülerine tezkire yazıp sizin cemiyette paranız var üst tarafını da tedarük eder iseniz oturduğumuz evi sizin üzerinize alalım sayenizde biz de oturmuş oluruz dedim ve hane de ol vechile alınmış idi. Hal’den sonra işbu Üçüncü Hazinedar tevabiatiyle beraber bizim haneye çıkdılar ve tevabiatı birer kocaya varıp gitti. Üçüncü Hazinedar dahi kocaya varacağından bizim yine evden çıkmaklığımız lazım geldi. Çıkmamak içün eski haremim hane sahibesiyle tezevvüc etmekliğime razı oldu ve tezevvüc etmiş idim. Bu münasebetle şimdiki Büyük Ağa hazretleri birkaç kere bizim eve hasta gönderdi. Ben Saray-ı Hümâyûn’a gitmedim.
-Büyük Ağa hazretleriyle gidüp görüşüyor musunuz?
-Kılıç Alayı’ndan sonra olan Ramazan Bayramı’nda bir defa gitmiş idim. Andan sonra gitmedim.
-Ya Kurbancıbaşı İbrahim ve Şeyh Efendi’nin biraderleri Hamza Efendiler ile görüşmek üzere gitmez mi idiniz?
-Evet, gider idim fakat evlerine, Saray-ı Hümâyûn’a gitmedim.
-Şimdi Saray-ı Hümâyûn’da başka bir kimse ile muarefeniz var mıdır ve gider misiniz?
-Başka kimse ile muarefem yokdur ve Saray-ı Hümâyûn’a gitmem. Simdi Saray-ı Hümâyûn’da evvelki bildiklerimden Abdülgani Ağa var ise de anınla da görüşmek üzere gittiğim yoktur.
-Hamza ve İbrahim Efendiler ile Türkçe mi yohsa Arapça mı tekellüm edersiniz?
-Şeyh Efendi ve biraderleriyle ne vasıta ile görüştüğümü evvelki ifademde beyan etdim. Bunlar ile görüşdüğümde ammizadem tercümanlık eder idi. İbrahim Efendi ise Türkçe bilir.
-Şimdi Mabeyn-i Hümâyûn Üçüncü Kitabeti’nde bulunan Nuri Bey ile muarefeniz var mıdır?
-Hayır, hiç muarefem yokdur hatta kendülerini görsem bile tanımam ancak Edhem Efendi mir-i mumaileyh kendüsinin bacanağı olduğunu söyler idi.
-Edhem Efendi size kendüsinin kayırılması hakkında rica ve iltimas etdikçe senin bacanağın Mabeyn’de imiş ona niçün söylemiyorsun demez mi idiniz?
-Hayır, demedim. O Nuri Bey bacanağı olduğunu yakın vakitde söylemişdir, evvelden bilmez idim.
-Gümrükde kendüsinin bir de kaynı var imiş, ihtimal ki o münasebetle sizinle görüşmüş olduğunu Edhem Efendi söylüyor, öyle bir adam var mı idi?
-Kaynı dediği Gümrük’de aza olan Süleyman Bey’dir. Kendüsini tanırım fakat Edhem Efendi’nin kaynı olduğunu bilmez idim. Anı da yakında söyledi ve Edhem Efendi’nin öyle Süleyman Bey’e gidüp geldiğini görmedim.
-Bu Edhem Efendi ile birinci defa olarak Kapudan Paşa’ya bir tavsiye almak üzere Saray-ı Hümâyûn’da size müracaat idüp görüştüğünüz sebebini tahattur edebildiniz mi? Çünkü sizi bilmediği halde neden müracaat etmiş idi?
-Hayır, tahattur edemedim. Ancak o sırada ağavat ile güzel görüşdüğüm gibi Kapudan Paşa dahi o vakit Kamil Ağa’nın odasına geldiğinden kendileriyle görüşüyor idim. Bu halleri ihtimal ki kendüsi bir yerden haber almış fakat layıkıyla bilemiyorum vakit geçtiği cihetle hatırımda kalmamıştır.

----------------------------------------------------------------------------------------------------
- * “MS Milli Saraylar Belgeler Dergisi”, sayı 2/2014, İstanbul, 2014, s. 99-107.






[1] Başbakanlık Osmanlı Arşivi=BOA.İ.DH 796/64586. Muzika-i Hümayun’dan emekli, icat ettiği baston tüfek, mermi, barut, telgraf camları gibi teknolojik ürünlerle mucitler tarihimizde hiç bilinmeyen bir şahsiyet olan Üsküdarlı İbrahim Edhem Efendi’nin gayet heyecan verici hikâyesi ayrı bir yazı olarak tarafımdan hazırlanmıştır.
[2] BOA.İ.DH 847/67982
[3] BOA.İ.DH 900/71555 
[4] BOA. MV 3/80
[5] Okçuluk sporu ile uğraşanların o zamanlardaki adı.
[6] BOA.İ.DH 796/64586.
[7] BOA.İ.DH 796/64586. 

Hiç yorum yok: