18 Eylül 2014 Perşembe

LAMİİ ÇELEBİ VE KEŞİŞ DAĞI

Lamii Çelebi bugün Uludağ dediğimiz dağ silsilesine kendi zamanında “Keşiş Dağı” denilmesine fena bozulmuş ve çeşitli tevillere sığınıyor. Cumhuriyet döneminde, meşhur Doktor Osman Şevki Bey, bu dağa “Uludağ” ismini önermiş ve isim tutmuştur. Kendine de soyadı olarak Uludağ’ı seçen Osman Şevki Bey, Lamii Çelebi’nin yakındığı husustan bizi kurtarmıştır.
«(Nesir) Amma yine bu kûhsâr-ı nâmdâr ol akvâm-ı küfre nisbetle şöhret bulmuştur ve ol fırak-ı tuğyâna izâfetle meşhûr olmuştur…»


FERYATLARIM


Yaşar Nezihe [Bükülmez] Hanım'ın "Feryadlarım" isimli şiir kitabınının PDF'sini buldum. Beni yine hisli, kasvetli bir hale büründürdü..."Feryadlarım" şiiri hakikaten yürekli, cesur bir kadının kendine istinat noktası bulmasının ve feryat ede ede ayakta dimdik durmasının timsali gibi geldi bana. Bir de hoşluk yaşadım... Romantizmin en önemli aksesuarı "Pembe pancurlu ev" hayali, Nezihe Hanım'da "Üsküdar'ın ruhlu yerinde bir ev" hayaliyle yer değiştirmiş. Bu ruh onu ayakta tutuyormuş zahir...Biz sosyalist şair diye bilirdik kendilerini, meğer ruhçu tarafı da varmış.













Şiirin tamamı çok uzun, bir sayfasını paylaşıyorum.
...
Saçlar beyaz olmuş, seneler kaddini bükmüş,
Kâbûs-ı ma’îşet o za’îf dûşuna çökmüş;
Olmuş o güzel yüzde derin çizgiler hâsıl…
Hâlâ kara bahtım beni etmez sana vâsıl!
Karşımda tecessüm eder evlad u iyâlin
Kalmaz eseri dildeki âlâm u melâlin
Bir zevce yanında, iki mes’ûd büyük evlâd,
Bir evli kerîme ile bir de yeni dâmâd.
Bir muntazam ev Üsküdar’ın ruhlu yerinde,
Nâzır denize, bir tepenin en üzerinde;
Bir bahçesi var türlü çiçeklerle müzeyyen,
Güllerle, semenlerle, çemenlerle mülevven.
Evlâdların etrâfında pür-neş’e dizilmiş,
Kalbin de geçen yılların altında ezilmiş.
...


CELAL BAYAR


Türkiye'nin siyasi hayatında önemli bir yeri olan Celal Bayar'ın üç farklı resmini sunuyorum. Kurtuluş Savaşı'nda Batı Anadolu'daki Yunan işgaline karşı propaganda yaparken kendine Galip Hoca adını takmış ve kıyafetini de hoca kıyafeti olarak düzmüştür. Aynı sıralarda İzmir dağlarında çetecilik yapmaktayken kıyafeti de haliyle bir çeteci kıyafetiydi. İşte bu teşkilatçı adam iki-üç sene sonra Lozan'da düvel-i ecnebiye ile yapılan barış görüşmelerinde Türkiye'yi diplomat olarak temsil etmiştir. Lozan görüşmelerinde görevli olan Şair Yahya Kemal ile birlikte çektirdikleri bu hatıra fotoğrafı ile tablolar Gemlik-Umurbey'deki Celal Bayar Müzesi'nde bulunmaktadır.


Celal Bayar İzmir dağlarında çeteci kıyafetiyle



Celal Bayar "Galip Hoca" kimliği altında Yunan işgaline karşı propaganda faaliyetleri esnasında

Celal Bayar, Lozan'da Yahya Kemal ile birlikte. Resmin tarii 30 Ocak 1923. Altyazısı "Lozan'da müşterek hayatımızın hatırası"


GENÇ CUMHURİYETİMİZİN GENÇ MAARİF VEKİLİ VE ÂTEŞÎN HATİBİ HAMDULLAH SUBHİ BEY


Hamdullah Suphi Bey, Türkçülüğün mümtaz simalarının en önde gelenlerindendir. Türk Ocakları deyince akla ilk gelen isimdir. Yıllarca başkanlığını sürdürdüğü bu kuruma çok hizmeti geçmiştir. İstiklal Marşı’mızı yazması için Mehmet Akif’i ikna eden ve şiirini ilk önce TBMM kürsüsünde okuyan da odur. İki defa Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) olmuştur.

Resimli Gazete, 4 Mart 1925’de ikinci defa getirildiği bakanlık görevindeyken 27 Haziran 1925 tarihinde kapak fotoğrafında Hamdullah Subhi Bey’e yer vermiştir. Pek bilinmeyen bu resmini “Tarih Yazıları” dostlarına takdim ediyorum. Her Türk gencinin Hamdullah Subhi Bey’in biyografisini ve çalışmalarını muhakkak okuması gereklidir.




Resim altındaki yazının çevrimi aşağıdadır.

“Maarif Vekili Hamdullah Subhi Bey bugünkü münevver Türk gençliği için hiç de meçhul bir sima değildir. Hamdullah Subhi Bey bundan on beş sene evvel Türkçülük cereyanına pişuva olarak bu uğurda çok çalışmış ve bir çok müşkülata galebe çalmıştır. Bugünkü kuvvetli Türkçülük cereyanını gayet tabiî addediyoruz. Halbuki bundan on beş sene evvel eski Osmanlı İmparatorluğu dahilinde Türkler arasında kuvvetli bir milliyet cereyanı uyandırmanın ne kadar müşkül olduğu o zamanın halet-i ruhiyesini bilenlerce malumdur. İşte Hamdullah Subhi Bey âteşîn hitabeti, yorulmayan sa’y u faaliyetle bu mesut cereyanı uyandırmış ve Türk Ocakları’nın teşkilatı için pek kıymetli mesai sarf eylemiştir. El-yevm İstanbul’da bulunarak mektepleri teftiş eden Maarif Vekilimiz hisse-i mefharet ve muvaffakiyeti on beş sene evveline raci’ olan fa’âl bir Türk gencidir. Genç cumhuriyetin, Hamdullah Subhi Bey gibi genç maarif vekilinden bundan sonrası için de pek çok hizmetler beklediği muhakkaktır. Vekilimize muvaffakiyetler temenni ederiz.”

GÜVERTEDE YORGAN-YASTIKLI ROMANYA SEYAHATİ İLANI


Sinan ÇULUK

1911 yılı Ağustos ayında Meclis-i Ayan üyelerinden Besarya Efendi öncülüğünde bir heyet tarafından Romanya seyahati organize edilir. Geziye katılacaklar Romanya'nın Daçya vapuruyla Galata rıhtımından hareket edeceklerdir. Birinci mevki 8 ve ikinci mevki biletleri 6 Osmanlı lirasına satılmaktadır. Kamarada yatacak ve yemek verilecek birinci mevki yolcuları için sorun yoksa da ikinci mevki yolculara uygun görülen yatacak yer ve ikramı aşağıda aktarıyorum. Günümüzün gemi acentalarına duyurulur.

İKİNCİ MEVKİ BİLET HAMİLLERİ

Birçok züvvarın ricaları üzerine ve kamaraların adem-i kifayesi ve havaların sıcak olması nazar-ı dikkate alınarak elli kişi güverteye alınacak ve heyet, güverte yolcularının istirahatlerini temin etmek üzere gece halı seccadeler üzerine yorgan ve yastık verilerek yatırılacaktır. Vapurda güverte yolcusu kendi hesaplarına taam edeceklerdir.




BOĞAZİÇİNDE VE SOKAKLARDA KADIN-ERKEK KARIŞIK DÜĞÜN OLUR MU HİÇ!


Sinan ÇULUK

Üçüncü Selim devrinde de kadın erkek karışık sokaklarda düğün bahanesiyle eğleniliyormuş. Buna kafası bozulan sadrazam bu takriri ile padişaha durumun uygunsuzluğunu anlatıp sokaklarda kadın erkek karışık düğün eğlencesi yapılmasının yasaklanması ve halkın düğünlerini evlerinde yapması için ferman istiyor.

METİN:

Şevketlü kerametlü mehabetlü kudretlü veliyyinimetim efendim Padişahım
Geçen sene nâsa mucib-i inbisât olmak içün Boğaziçi’nde bazı düğünlere ruhsat irae olunmuşidi. Düğün demek velime içün veyahut hıtanlarda [sünnet düğünlerinde] bir iki gün izhar-ı sûr u sürûr iken zamane halkı mücerred icrâ-yı mezâklarîçün bazı meydanlarda bir hafta ve belki on gün düğün edip erkek ve nisvân mahlûtan gûnâgûn fezâhate ibtidâr etmeleri ile neticesi mel’abeye çıkup “emr-i ma’rûf nehy-i ani’l-münker” farizasına riayet lâzimeden olmakdan naşi el-hâletü hâzihi irâde-i şâhâneleri buyurulur ise velime veyahut hıtan edenler kendi hanelerinde edip sene-i sabıka misillü mesire ve meydanlarda düğün etmemeleriçün beyaz üzerine ferman-ı ali ısdarıyla bostancı başı ağa kullarına tenbih olunmak emr-i savâb göründüğü malum-ı alileri buyuruldukta ferman şevketlü kerametlü mehabetlü kudretlü veliyyinimetim efendim Padişahım hazretlerinindir.

[Sadrazamın bu takriri üzerine Üçüncü Selim’in eliyle yazdığı hatt-ı hümayun]
Takrir mûcebince ferman ısdar olunsun. Bu makule zabt u rabta dair hususlara dikkat edilsin.



SADELEŞTİRME:

Geçen sene halkın gönlünü ferahlandırmak için Boğaziçi’nde bazı düğünlere izin verilmişti. Düğün demek, düğün ziyafeti veyahut sünnet düğünlerinde bir iki gün sevincini göstermektir. Buna rağmen zamane halkı zevkleri için bazı meydanlarda bir hafta on gün düğün edip kadın-erkek karışık, çeşit çeşit rezalete giriştiklerinden işin sonu eğlenceye varmaktadır. “İyiliği emretme, kötülükten sakındırma” farzına uymak gerektiğinden padişahın dileği olursa düğün yapanlar kendi evlerinde düğün edip geçen seneki gibi mesire ve meydanlarda düğün yapılmaması için ferman çıkartılarak bostancıbaşının uyarılması uygun görüldüğü padişahımızın bilgisine sunulduğunda, gereği padişahımıza aittir.

Üçüncü Selim’in hattı;
Sadrazamın talebini dile getirdiği takrir doğrultusunda ferman çıkarılsın. Bu gibi zabt u rabta dair hususlara dikkat edilsin.

4 Eylül 2014 Perşembe

BU İNSANLAR ACAYİP CESUR OLMUŞLAR




Sultan İkinci Mahmud’un devlet adamlarından ettiği şikayet ve sitemlerini okuyup bugünkü halimize şükretmemiz gerekiyor. Şimdikiler de ha bire bizi tedip edip oturun oturduğunuz yerde demiyorlar mı? Tek farkları, sen şuraya sen buraya diye bizi sürgüne göndermemeleri… İkinci Mahmud'un kendi kaleminden...

Belge Metni:

Benim Vezirim,

Bu nâs ne acayip cesur olmuşlar. Bu kadar tedip ederim yine lisanlarını hıfz edip Allah’ın verdiği nimete razı olup oturmazlar. Şu Cizye Muhasebecisi esbak Et Katibi Ahmed Efendi’yi Kütahya’ya ve Hanya’dan gelen Topçular Katibi esbak Salih Efendi’yi İstanköy ceziresine şimdi nefy edesin ve Efendi daimize dahi haber gönderesin İstanbul mazullerinden Hammamizade Raşid Efendi’yi Bursa’ya nefy olmasını işaret eylesin ve Muhyizade Esad Efendi yalısında ikamet edip çıkmamasını tenbih eylesin. Bu kadar ehil olanlara ikram ederim, bu kadar şayeste-i tedip olanlardan müsamaha ederim bir vechile huylarından geçmeyip lisanlarını hıfz etmezler. Allah insaf vere.



SARAYA TÜRKÇE BİLİR CARİYE GÖNDERMEYİN



Yıl 1891. Osmanlı Devleti’nde köle, esir ticareti yasaklanmış ama ne hikmetse halen sürüyor. Bunda tabii ki sarayın belirli ihtiyaçları etkili oluyor. 

Cariye deyince hemen akla padişahların yatak odaları gelmemeli. Harem dairesinde eski usûl sürmekte olup küçük yaşta saraya alınan kızlar haremin çeşitli sahalarında hizmette kullanılmaya devam ediliyor. Çamaşır, bulaşık vb. ne kadar ev işi varsa bunlar sarayda da var. Haliyle istihdam edilecek hizmetçi kızlar da lazım.

Bu belge de böyle bir taleple ilgili. Önceki belgelerde açıkça yazılı ama ben bu kısa belgeyi paylaşmak istediğim için konu muğlâk olmasın.

Konya bölgesine yeni gelen Çerkez muhacirler arasından güzel, küçük ve Türkçe bilmeyenler saray haremi için talep ediliyor. Eski yerleşiklerden de olabilir ama Türkleşmiş ve lisanlarını değiştirmiş olanlar istenmiyor. Evet, Osmanlı çok etkili asimilasyon politikaları gerçekleştirmiş! O kadar ki sarayın haremine Türkçe bilir cariye istemiyor. Bana ilginç geldi. Sizi bilmem…

Belge Metni:

Konya Vilayeti’ne Şifre
C. 22 Mayıs 1307

Yeni muhacirîn içinde bulunmadığı halde matlûba muvafık olmak şartıyla eski muhacirîn içlerinden buldurulmasında be‘s olmayıp fakat bunlardan bir takımı mürûr-ı zamân ile Türkleşip adetâ lisanlarını değiştirmiş olduklarından o gibi şeyler olmamasına be-gayet dikkat olunması babında.

23 Mayıs 1307 – [4 Haziran 1891]

DAMAT SORUŞTURMASI



Padişah kızları da zamanı geldiğinde evleniyordu. Padişah, bir baba olarak kızıyla veya diğer veliaht ve şehzadelerden birinin kızıyla evlenecek adayı belirleyen birinci seçici idi. Bilhassa Hanedan Kanunu’ndan sonra padişahın izni olmadan evlenenler, bütün hanedan ve saltanat haklarından mahrum edilmeyi göze alıyor olacaktı. İsabetsiz veya yanlış tercihlerde bulunulmaması hanedanın vakar ve şerefi ile ilgiliydi. Dolayısıyla bilhassa kızlarla evlenecek adaylar inceden inceye soruşturulur ondan sonra karar verilirdi. Ancak burada göstereceğim belgede olduğu gibi bu iş el altından icra edilmiyordu. Sadrazama bir liste halinde adayların isimleri gönderiliyor, yapılan tahkikatın sonucu Amedi Kaleminde hazırlanan bu belge gibi Sadrazamın imzasıyla saraya gönderiliyordu.

Eğer Türkiye’de bir derin devlet var idiyse, bu iş neden resmi mekanizma kullanılarak yapılırdı. Galiba derinlerde böyle bir organizma hiç olmadı. Zira bu aday listesi ve haklarındaki tahkikat haliyle kalem mensupları tarafından bilinirdi. Her ne kadar güvenilir olsalar da bir gün küpün dışına sızdırmayacağından kimse emin olamaz.

Buradaki belgede adayların isimleri ve özellikleri sıralanmış. O sırada sadrazam olan Mehmed Ferid Paşa tarafından da saraya sunulmuş. Ben en çok beğenilen Ahmed Eyüp Paşa’nın oğlunun hasletlerinden en öne çıkarılanına takıldım. “Halkla ülfet ve münasebeti dahi pek mahdut”. Aristokrasi bizde yoktu ama aristokrasinin olumsuz özellikleri demek damardan girmişti.

Belge Metni:

Babıali
Daire-i Sadaret
Amedi-i Divan-ı Hümayun

Rıza Bey kulları vasıtasıyla mazrufen ihsan buyurulan puslada münderiç dört isim hakkında tahkikat-ı lazime icra olunmuştur. Bu esaminin birincisi Sultan Kethüdası müteveffa Hacı Fevzi Efendi hafidi Mektubi-i Sadaret Kalemi hulefasından Salahaddin Bey’dir. Mumaileyh Mekteb-i Mülkiye’den neş‘et etmiş ve altı yedi senedir hulefalıkta müstahdem bulunmuş olup her tarafça hüsn-i hali ifade olunmakta ise de kendisi za’îfü’l-bünye olmasına ve ailesi efradından bir kaçının ince bir hastalıkla vuku‘-ı vefatına mebni sıhhati pek yerinde değildir. İkincisi Rauf Beyzade Tahran Sefaret-i Seniyyesi maslahatgüzarı Remzi Bey’dir. Mumaileyin sinni otuzu mütecaviz ve şekli gayr-i mütenasiptir. Üçüncüsü Muş mutasarrıfı Kemal Paşa’nın oğludur. Mumaileyh henüz mektepte olup hali tamamiyle mücerreb değildir. Terbiyesi ve derece-i kabiliyeti ta‘mik [ve] tahkikata muhtaçtır. Rıza Bey kulları Ahmed Eyüp Paşa’nın oğlu hakkında olan ma’lumat-ı ubeydanemi dahi sual etmiştir. Şifahen kendisine anlatıldığı vechile merhum Eyüp Paşa’nın ailesine arada gitmekte olan gayet namuslu bir tabibin ifadatına ve her taraftan verilen malumata nazaran mumaileyh gayet terbiyeli ve namuslu bir genç olup şimdiye kadar hiçbir fenalığı işitilmemiş ve halk ile olan ülfet ve münasebeti dahi pek mahdud olduğu anlaşılmıştır. Katıbe-i ahvalde emr u ferman hazret-i veliyyülemr efendimizindir.

26 Rebiülevvel 1326
Sadrazam Kulları
Ferid