24 Ağustos 2014 Pazar

KİBAR KISMININ HAREMİNE KAPIYI ÇALMADAN GİRMEK ÇOK AYIPTIR



Gelibolulu Ali “Mevaidü’n-Nefais fî Kavaidi’l-Mecalis” adlı eserinde 500 yıl önceki ahlak ve edep anlayışımızdan çok ibret-âmiz bir bahis ile ufkumuzu açıyor. Yatalım, kalkalım bu günkü ahlak seviyemize şükredelim… Metnin orijinalinin çevriyazısını sunuyorum, sadeleştirilmiş metni ise Orhan Şaik Gökyay’ın sadeleştirmesinden aynen naklediyorum.

EL-FASLU’L-VAHİD VE SİTTUN – DER-RİAYET-İ EDEB DER HAREM-İ EKÂBİR BEYANINDADIR Kİ ZİKR OLUNUR.

Erbâb-ı devletin harem-sarâyına vusûl ve iç oğlanları sâkin olduğu sâhâ-i sa’adet-pîrâyesine duhûl bilâ-izn-i ma’kûl câiz değildir. Yani ki her ne denlü mahrem geçinüp kendüsini evden add iden göden kısmından bile sâdır ve bâzır? değildir ve yine evsât-ı nâs halvethânelerine destûr lafzı edâ itmeden girmek ve müstakil kapucuları olmayan hucûrâta bayrı öksürerek dâhil olmayup ansuzın duhûl itmek bir vaz’-ı nâ-mülâyim ve nâ-sezâdır. Sahib-i haneyi bir kâr-ı nâ-revâda bulması fâ’il ve mef’ûl şerm u hicâb-ı nâ-makûl altında kalup melâmet olunması haylice fezâhat ve hatâdır. Kuzzat-ı zamâneden biri bir akşam kadıaskerlerden birinin halvethânesine irmiş ya’ni ki bilâ-izn u ma’rifet-i hüddâm-ı nâgehanî kitâbhânesine girmiş hâlâ ki beşeriyet muktezâsınca bir kârhâne-i nefsânîye mübâşeretde ve gılmân-ı ebrû-siyâh-ı sâde-rûyândan birinin kasr-ı refî’ini galeyân-ı seylâb-ı şehvânî birle hatârat-ı hasâretde bulmuş. Zu’m-ı fâsidince onun ayb-ı mestûruna vâkıf olmağla merci’ ve melâzına gâlib olmuş. Eğerçi hakk-ı sükût istediği yüz elli akçe kadılıkla karîn-i behre ve kût kılınmış lakin küstah-ı bî-pervâ âlem-i civânîde bir mef’ul-i münteha idüğü gibi dû-mûy olduğu zamanda zümre-i gallâta pîşevâ Ümmet-i Lût’a hem-meşreb ve ehl-i hevâ idüğü bilinmiş, belki ol eyyâmdaki dû-zevkîlerden ma’dûd bir muhannes-i mezmûmı’l-vücûd olması mütehakkık olmuş idüğü taayyün buldu.






Hiç yorum yok: