20 Nisan 2013 Cumartesi

ŞİŞLİ CAMİİ’NİN YAPIMINA KATKIDA BULUNAN HAYIRSEVERLER



Sinan ÇULUK


Cami avlusunun doğu kapısından girişte sağda bulunan kitabelerde camiye bağışta bulunan hayırseverlerin isimleri kazılıdır. Önlerine konulan saksılar dolayısıyla okunmalarında güçlük çekilmektedir. Şişli Camii Vakfı görevlilerinden Bayram Bey’in yardımıyla bu saksıları yerinden oynatarak fotoğraflarını çektik. Bu durumun kitabelerde isimleri mevcut hayırseverlerin hatırasına hürmetsizlik olduğunu da belirterek saksıların tamamen kaldırılıp başka bir yere nakledilmeleri gerektiği uyarısında bulunduk.

Fotoğrafta görüldüğü üzre ecnebi menşeli bir oteller zincirinin inşa ettirdiği otel, minareyi ve cami siluetini mahvetmiştir.

Fotoğraflarda mevcut kitabelerde adı geçen hayırseverlerin vefat edenlerine rahmet, kalanlarına sağlıklı ömürler diliyorum. 

















ŞİŞLİ CAMİİ

"Şişli llçesi'nde, 19 Mayıs Mahallesi'nde, Halaskârgazi Caddesi ile Abide-i Hürriyet Caddesi arasında kalan ada üzerindedir.Yapımına Haziran 1945'te başlanan cami, 1949'da ibadete açılmıştır.[Kitabesinde 1950 yılı yazılıdır – Sinan ÇULUK] Mimarı Vasfi Egeli'dir. O dönemde Vakıflar başmimarı olan Egeli'ye statikte Prof. Dr. Fikri Santur, detaylarda Yüksek Mimar Nazmi Yanal ile Mimar Vahan Kantarcı yardımcı olmuşlardır. Caminin bezemesinde önemli bir yere sahip olan yazılar ise Hâmid Aytaç, Macid Ayral ve Halim Özyazıcı'ya aittir. Taş ve ahşap gibi diğer bezemelerinde de yine zamanının en meşhur ustaları çalışmıştır. Şişli Camii tamamen klasik Osmanlı mimarisi tarzında inşa edilmiştir. Orta merkezi bir kubbe ve bunu giriş cephesi hariç olmak üzere diğer üç cepheden çevreleyen üç yarım kubbeden oluşan bir şemaya sahiptir. Duvarları eski yığma usulde işlenmiş küfeki taşıyla yapılmış, kubbe bu duvarlara betonarme olarak oturtulmuştur. Yapı iki katlı pencere düzenine sahip olup üst hizadaki pencereler ve kasnak pencereleri sabit, alt kattakiler ise açılabilir dikdörtgen pencerelerdir. Klasik görünümlü, çokgen gövdeli, tek şerefeli minaresi yapının batı cephesine bitişik olarak yapılmıştır. Minarenin mukarnas dolgulu şerefesinin altında kırmızı renkli taştan bir sıralı palmet dizisi dolanmaktadır. Girişi dışarıdan, güneye bakan, merdivenlerle ulaşılan bir kapıdan sağlanmıştır. Bu kapının yanında müezzinin camiye girişini sağlayan, doğrudan içeriye açılan bir kapı daha mevcuttur. Bu kapıların önünde köşedeki bir sütun tarafından taşınan saçak bulunmakta ve buranın tavanının kalem işi bezemeli olduğu görülmektedir. Caminin önünde beş gözlü, kubbeli bir son cemaat yeri vardır. Giriş bölümü saçak hizasında yapılan bir yükselti ile belirginleştirilmiştir. Camiye üzerinde üçgen şeklinde düzenlenmiş aynalı istifli, altın yaldızla yazılmış bir ayet kitabesi bulunan basık kemerli taç kapıdan girilmektedir.

 BELGİN DEMİRSAR – Tarih Vakfı İstanbul Ansiklopedi’sinden iktibas edilmiştir.”

13 Nisan 2013 Cumartesi

KEFİL OLMAK HER ZAMAN RİSK İÇERİR. KANUNİ DEVRİNDE BİLE!



Sinan ÇULUK

İmzasız bir mektupta kefil olmanın o zamanlarda da ne kadar risk taşıdığını görmek hiç şaşırtıcı olmadı. Dilekçe sahibimiz huyunu suyunu bilmediği bir adama rica ile kefil olmuş. İstanbul Efendisi olarak adlandırılan İstanbul Kadısı’nın yakını olması muhtemel Fazlı isimli birisi, Kadı’nın rica ile kabul ettirdiği kefaletle İstanbul Kapıları Emaneti’ne getirilmiş. Fazlı Efendi bugünkü gümrük müdürlüğü olarak adlandırabileceğimiz bu görevde iken etrafını dolandırır. Kiminin esirini, kiminin tülbendini, yağını bir şekilde zimmetine geçirir. Yetmiş seksen bin akçe borcu olduğunda alacakları peşinden koşmaya başlar. Alacaklılarına ödeme planları sunar ama aynı Nasreddin Hoca gibi, ben gümrükten para alayım, size borcumu ödeyeyim tarzında. Bu durumda ismi belli olmayan kefilimiz kefillikten kurtulmak için Sultan’a yalvardığı bu dilekçeyi yazar. “Başımızı sokacak bir evimiz var, onun da satılması kesin gibidir” diyerek kefaletten alınıp yerine başka bir kefilin bulunmasını talep eder. Sonuçta kurtulduğu kesindir. Belgenin üst kısmındaki verevine yazıda kefaletten tamamen kurtulmasını sağlayacak Defterdarın emri vardır. Fazlı gibilere mukataa verilmenin caiz olmadığı belirtiliyor. Yani büyük bir ihtimalle Fazlı Efendi görevinden azledildi ve bizim imzasız dilekçe sahibinin evi satılmaktan kurtarıldı. 


Belge Metni:

Bunun gibi kimesneye mukataa verilmek caiz değildir deyü buyruldu. Fî 22 C. Sene 973 [14 Ocak 1566]

Sultanım Hazretlerinin hâk-i pâ-yı şerîflerine arz-ı bende-i bî-mikdâr ve zerre-i hâk-sâr oldur ki.
Fazlı nâm kimesne Kapular Emaneti’ne tezkire verilmiş idi. İstanbul Efendisi’nde kefil vermek içün aşinalığımız var idi. Geldi minnet eyledi. Ahvalini bilmeyüp kefil olduk. Meğer saadetlü Sultanım, ben Kapular Emini oldum deyü kiminden esir dolan eylemiş, kiminden yağ, kiminden dülbend. Bu cümle yetmiş seksen bin akçe deyn eylemiş. Yedi sekiz nefer kimesne Divan Kapusu’nda “hakkımız ver” deyü ardınca yürüyüp akçelerin isterler. Cevap verir ki; kapularda işlemiş akçe vardır, “alayın, dahi size vireyin” deyü cevap virdi. Arzı sultanıma geldi. Saadetlü başınız içün biz bendeniz rücu eyledik. İhsan eyleyüp azad eyleyesiz. Birer başımız sokacak evimiz var. Sonra satılması mukarrer. Sultanım ihsan eyleyesiz. Ahar kefillerin alasız. Bizi halas eyleyesiz.

6 Nisan 2013 Cumartesi

ESKİ İSLAMCILAR TÜRK, TÜRK MİLLETİ DEMEKTEN ÇEKİNMEZLERMİŞ!

Sinan ÇULUK




Sebilürreşad Gazetesi’nin 3 Muharrem 1342 - 16 Ağustos 1339 [16 Ağustos 1923] tarih ve 551-552. sayılarında yer alan aşağıdaki yazı bugüne kalan bir ibret belgesidir. Devrinin en keskin İslamcı yazar ve münevverleri bu gazete etrafında toplanmıştır. Tüm İslam alemi ile yakın münasebetler kurmuşlar ve haberleri sıcağı sıcağına aktarmışlardır. 24 Temmuz 1923 günü imzalanan Lozan Barış Anlaşması’nın bir gün sonra Hindistan’da nasıl kutlandığına dair haber iktibası da bunlardan biridir. Bu haberde Halife Abdülmecid Efendi ve Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın başarıyla imzalanan anlaşmadan dolayı tebrik edildikleri, Şark’ın şerefini kurtaran necip Türk Milleti’nin tebrik edildiği, bütün Asya milletlerinin Türklerle birleşerek Batı’nın egemenliğinden kurtulmasını temenni ettikleri bildirilmektedir. 

O devrin en keskin İslamcıları Lozan Anlaşması’nın kutlanmasını haber yaparken ve Hint Müslümanları bunu gerçekleştiren Türklere ve Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya tebriklerini arz ederken hiç gocunmuyorlar ve gurur duyuyorlar. Bugünün İslamcılarına ne oldu, hangi imbikte damıtıldılar da Türk adından, Türk Milleti’nden, Lozan Anlaşması’ndan bu kadar rahatsız oluyorlar. 

Üçüncü maddede karara bağlanan hususlar yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde gerçekleştirilememiştir. Bunu dile dolayıp eleştireceklere peşinen söylemeliyim ki o konu bu yazının çerçevesi dışındadır.

 HABER METNİ:

İslam Aleminde Sulhumuzun Tes’idi

26 Temmuz tarihli (Bombay Kronikıl-Bombay Chronicle) gazetesi sulh zaferimizin Bombay’da nasıl tes’id olunduğunu tasvir etmektedir. 25 Temmuz günü Bombay müstesna bir gün yaşamıştır. Badezzuhr saat üç buçukta Hilafet Cemiyeti’nin merkezinden bir alay hareket etmiştir. Alayın önünde cemiyetin mekasıdını tahakkuk ettirmeğe vakf-ı hayat eden gönüllüler bulunuyordu. Merasime Bombay’ın bütün eşrafı iştirak eylemiştir. Halife-i Müslimin hazretleri tarafından Hind Müslümanları’na ihda olunan yeşil bayrak kemal-i ihtiram ile taşınmış mekatib-i İslamiye talebesi milli marşlar terennüm ederek caddelerden geçmişlerdir. Alay hareket ettikten sonra binlerce halk iltihak ederek fevkalade muazzam bir kitle halinde Bombay’ın en mühim caddeleri takip edilmiştir.

On binlerce halktan müteşekkil alay Şuvyati denilen mahalle muvasalat ettiği zaman irad olunan nutukta ictimaın Halife-i Müslimin hazretleriyle Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya ihraz ettikleri muvaffakiyetten ve akd ettikleri sulhden dolayı arz-ı tebrikatı istihdaf eylediğini beyan ettikten sonra Hindularla Müslümanların vahdetinden bahsetmiş ve bu vahdeti muhafaza içün yemin etmelerini talep eylemiştir. Müteakıben mumaileyha mukarrerat-ı atiyeyi okumuştur:

1-Bombay ahalisinden müteşekkil ictima, Halife-i Müslimin, Emirü’l-Müminin Abdülmecid hazretlerine sulhün muvaffakiyetle akdinden dolayı arz-ı tebrikat eyler ve makam-ı hilafetin pek yakında bütün şeref ve tamamiyeti ile ihyasını niyaz ve ümit eyler.

2-Bombay ahalisinden müteşekkil bu ictima, Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya necip Türk Milleti’ne Avrupa’nın en satvetli kuvve-i müctemiasına karşı ihraz edip bütün şarkın şerefini kurtaran zaferden dolayı kalbinin bütün samimiyetiyle arz-ı tebrikat eyler ve bütün Asya Milletleri’nin Türklerle bi’l-ittihad garp tahakkümünden Asya istiklalinin halâsını temenni ve tazarru eyler.

3-Bombay ahalisi Türk muvaffakiyatını tes‘id ederken Ceziretü’l-Arab’ın istiklâl-i tâmmını ihraz etmedikçe ve evamir-i İslamiye’ye teb‘an her türlü murakabe-i ecnebiyyeden halas bulmadıkça hoşnut olmayacaklarını beyan ederler.

4-Bu ictima ittifâk-ı ârâ ile Hindistan’ın kuvâ-yı umumiyyesini istihsal-i istiklale hasr ettiğini beyan eyler.
Bu mukarrerat Urdu, Gucerati, Marati lisanlarıyla da haziruna kıraat olunmuştur. Müteakıben ictima hitama ermiştir.

Geceleyin Hindistan İstiklal Fırkası Lozan Sulhu münasebetiyle umumi bir ictima akd etmiştir. Lalci Efendi tarafından irad olunan nutukta Hind Müslümanlarının iki bayramı birden, ıyd-ı edha ile sulh bayramını tes‘id ettiklerini beyan ettikten sonra mücahede-i milliyemizden bahsetmiş ve Hind Mecusileri’nin Müslümanlarla birlikte Türk muvaffakiyetini tes‘id etmelerine beyan-ı memnuniyet eylemiştir. İctima‘da Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya beyan-ı tebrikat edilmesine, arazi-i mukaddese-i İslamiye’nin halâsı içün teşebbüsatta bulunulmasına karar verilmiştir.


Yine Bombay Kronikıl gazetesinin verdiği malumata göre Hindistan’ın sair merakizinde de tes‘idat icra edilmiştir.

1 Nisan 2013 Pazartesi

SEDAD SİMAVİ VE ARGO DERLEMELERİ



Sinan ÇULUK





Güleryüz Mizah Gazetesi - İlk Sayı Kapağı
Sedad Simavi’nin 1921 senesinde çıkardığı Güleryüz mizah gazetesinde Türk Argo lügati’ne ilave edilebilecek bazı derlemelere rastladım. Devrinin Kuva-yı Milliye ve Milli Mücadele karşıtı kalem erbabını, aynı zamanda İttihatçılar ve İtilafçıları taşlamada kullandığı bazı argo kelimeleri bir sözlük gibi derlemiştir. Muharrirleri (İstanbulun en maruf külhanbeyleri) ve Türkçe Kamüsü'l-Argo başlığı ile yayınlanmıştır.

Bu sahanın rakipsiz ismi Hulki Aktunç’un “Büyük Argo Sözlüğü” isimli eserinde burada mevcut birçok kelimeyi bulamadım. Aynı zamanda bibliyografyasında da bu gazeteye özellikle yer verilmeyince bende Sayın Aktunç’un Güleryüz gazetesindeki bu yazıyı görmediği kanaati uyandı. Türk Argo külliyatına bir katkı olması hasebiyle yazının yeni harflere çevrimini sunuyorum…

 TÜRKÇE KAMUSÜ'L -ARGO

“Güleryüz bu nüshasından itibaren Türkçe’deki argo kelimat ve tabirat ve ıstılahat ve ramûzât ve kinâyâtı mânâlarıyla beraber neşr edecektir. O kadar ki bu gün değil yalnız külhanbeyle, ipsiz sapsızlar avam ve havastan birçokları dahi argodan birçok kelimat kullanmaktadırlar; ezcümle Ali Kemal Bey üstadımız her gün her makalesinde yüzlerce argo kelimelerle yazılarını tezyin etmektedirler biz umumun istifadesi içün bir argo lugatı tertibe karar verdik ve bu işin mütehassısı olan Ali Kemal Bey’in riyaseti tahtında bir encümene havale ettik. Yazdıkları kısmı bugün derc ettiğimiz gibi diğer kısımları da her hafta muntazaman neşr edeceğiz. Şu kadar ki işbu tertipte huruf-ı heca sırası gözetilmemiştir. Bundan dolayı karilerimizin bizi mazur görmelerini ve lugatin hitamında bu tasnifi kendilerinin yapmalarını rica ederiz.

KILKUYRUK: Her ne kadar evvelce eşek köpek gibi hayvanlara ıtlak olunur idi ise de el-yevm makam-ı tezyifde ipsiz, sapsız, zıpır ve zibidi kesana kılkuyruk tabir olunur. İttihatçılar için bu tabir biçilmiş kaftandır.

MANGİZ: Para, mangizi bol=parası çok mesela: Mihran mangiz tutar=Para yok mangiz tutuyor musun?=Paran var mı? Mânâlarınadır.

MANGIR: Bu dahi mangizin aynıdır.

TAŞ: Bu dahi para mânâsına olup yalnız ola[ra]k istimal edilmediği gibi ancak tutmak fiiliyle birlikte kullanılır, taş tutar mısın? denildiği zaman, ne gerza[? Ne gezer demek istenmiş olabilir] diye cevap verilir.

TIRIL: Parasız demektir. Mesela biri diğerine sorar. Taş tutuyor musun? Ne gezer tırılım vallah! İtilafçıların hepsinin birer tırıl olduğu gibi. 

KÜL YUTMAK: Aldanmak, mantara basmak. Kül yutmaz=Aldanmaz, açıkgöz mânâsınadır. İtilafçılar mangal mangal kül yuttukları halde İttihatçılar bir zerre yutmazlar.

FAKA BASMAK: Keza… Falan faka bastı, filan faka basmaz diye kullanılır.

PİYASTOS: Yakayı ele vermek, enselenmek, bozulmak… Falan piyastos olmuş...Nitekim muhaliflerin her zaman meydan-ı siyasette piyastos oldukları gibi.

TEREYAĞI: Medh yollu zemdir. Ekseriya tabiati biraz limoni ve dalavereci kimseler hakkında kullanılır. Ama ne tereyağıdır mübarek! Bırak şu tereyağını sen de!

SÜZME BALI: Bu dahi aynıdır. 

SAPI SİLİK: Zıpır, sözü sapı silik şimdi rakımü’l-huruf bu tabiri şehbender-i mersûm içün bir defa kullanmıştır.

MADİK: Oyun, dalavere, şaşırtma, atlama, madik etmek, madik etti tarzında kullanılır. Madikçi=Oyuncu dalavereci, şaşırtıp atlatmacı… Şehbender-i mersumun geçen sene abd-i acize yaptığı gibi.

CAVALACOZ: Kıvır, zıvır, enti püften kimse… çoluk çocuk makulesi… kıymetsiz, itibarsız, höt desen kaçan kesan… finolar ve emsali gibi.

MÂRİZ: Dayak, darb…Mârizine kaymak, döğmek. Marizlemek: keza. İttihad kabadayıları her vakit bu kelimeyi kullanırlar: “Ah şu Ali Kemal’in bir marizine kaysak” ve “şu Refik Halid’i bir marizlesek” diye.

HAVLAMAK: Gazeteci argosu olup münakaşa-i kalemiye demektir. Her gün yaptığımız gibi... Şehir uşağının bana, benim ona havlamamız. “Haberin var mı? Akşam bugün havlıyor.” Yahud “Alemdar bugün amma kıyak havlamış haa!” İlh.

TÜYÜ BOZUK: Alem olarak çok sarı olan kesana ıtlak olunur. Turuncu, kırmızı saçlı olanlar dahi bu meyanda dahildir. 

PAPEL: Tabirat-ı cedideden olup kağıt para, lira mânâsınadır. Son günlerde hayli taammüm etmiş, herkesin diline düşmüştür. İki papel=İki lira. Tam beş buçuk papel verdim. Beş buçuk lira verdim.

PAPELCİ: Bir nev’i kağıttan kumar oyuncusu.-Ekseriya yollarda bir şemsiye açıp şemsiyenin dıl’ları üzerinde üç adet iskambil kağıdı ile bazı safdilleri iğfal ederek paralarını dolandıranlar. İsmail Faik bu güruha dahil değildir.

ERKETE: Rumca geliyor mânâsına olup Türkçeleşmiştir. Bütün kumarbazlar, hırsızlar, yankesiciler ve sair ashab-ı ceraim esna-yı cürümlerinde polis veya sair zabıta-i manianın vürudunu birbirlerine bu kelime ile ihbar ederler. Fakat el-yevm modası geçmiş bir halde olup onun yerine şimdi “Dayı geliyor” cümlesi kullanılmaktadır.

DAYI: Tabirat-ı cedidedendir. Ekseriya papelciler, tavcılar, manitacılar, mantarcılar, istimal ederler. Polis, zabtiye , taharri memuru demektir.

AKREP: Bu dahi ashab-ı ceraimin polis ve sair memurin-i maniaya verdikleri isim olup tabirat-ı kadimeden olduğu içün el-yevm istimalden sakıt gibidir.

BİTİRİM YERİ: Kumarhane… Kumarbazların toplanıp oyun oynadıkları mahal…Daha doğrusu bir kısım usta kumarbazların acemileri boğdukları kahve, dükkan veya hane.

BOĞMAK: Türlü dalavere ile bir kimsenin para veya sairesini almak. Ekseriya kumarda kullanılır, falanı öyle bir boğduk ki… Avalı amma boğmuşlar haa.

BOĞUNTU: Boğulacak kimsenin para ve sairesi. Bu iki kelime hakkında fazla tafsilat almak isteyenler sabık Alemdar sermuharriri Refi’i Cevad Bey’in cep defterlerine müracaat etsinler.

KÖTÜYE BOĞMAK: Bir kimseyi ziyafet eğlence ve saire kasdıyla bir yere davet edip sarhoş ettikten sonra üzerine çullanarak öldürmek veya bir kimseyi münazaa esnasında kim vurduya getirip diyar-ı ademe yollamak.

ÇIZDAM ETMEK: Savuşmak, kaçmak. Bir cürm veya kavga esnasında aradan sıvışmak. Bu işin en ehli Alemdarcı Kadri Pehlivan’dır. 

DİKİZ ETMEK: Birine bakmak, süzmek, yan gözle tedkik, kollamak.

DİKİZ GEÇMEK: Be-mânâ eyzan.

ŞIP DİYE: Hemen, çabucak, ani bir surette, kaşla göz arasında.

ŞIPIN İŞİ: Bu dahi aynı mânâyadır.

ENSELEMEK: Yakalamak, tutmak.

ENSELENMEK: Yakalanmak, “Geçen akşam Con Mustafa gece işinde enselenmiş” gibi.

GECE İŞİ: Gece vakti yapılan hırsızlık ve yankesicilik misillü vukuat.

İŞ: Hırsızlık, yankesicilik, tavcılık gibi vukuata beynelesnaf iş tabir olunur.

İŞÇİ: Yankesicilerin birbirlerine ıtlak eyledikleri sanat.

ÇULLANMAK: Birkaç kişi tarafından birinin üzerine hücum ile döğmek, soymak. İtilafçıların âdetleri vechile.

AL AŞAĞI ETMEK: Be-mânâ eyzan

AVAL: Enayi, aptal, bir şeyden çakmaz hödük mânâlarınadır. Hürriyet ve İtilaf’çıların ekserisi gibi.

HIRT: Be-mânâ eyzan. (Aynı mânâda)

HIRBO: Bu dahi öyle olup asıl orta oyunu tabiratındandır. Oyunda Kürt taklidine çıkan sanatkâra da hırbo denir.

HIŞIR: Bu dahi aval, hırt, hırbo gibi kullanılır. “Bırak şu hışırı”

KODES: Hapishane, tevkifhane gibi mahaller. Kodese girmek=Hapse girmek, tevkif olunup bir yerde kalmak. “Nerede idin oğlan, bir aydır meydanda yoktun. “Kodeste idim be”… Feylesof Rıza Tevfik Bey hocamız bundan on sene evvel hapishane-i umumide yatıp çıktıktan sonra Çemberlitaş’ta ilk rastgeldiği bir dostuna şöyle demiştir. “Yirmi gündür kodeste imanım gevredi”.

ÇİVİ: Hasis, para vermez, muktesit, peyniri kavanozun dışından yalayan adam.

KİBRİTÇİ: Be-mânâ eyzan… Bu kibritçi tabiri şundan ötürü kullanılır ki cigara yakmak içün cebindeki bir kibriti yakmağa kıyamayıp başkasından yakan veya hiç kibrit taşımayan kesanın hüsn-i tab’ını anlayın demektir.

DEMİRDÖĞEN: Bu dahi aynı mânâyadır.

MIH SIÇTI: Bu dahi öyle.

SIZDIRMAK: Türlü yalan ve dolanla aldatarak veya yalvarıp yakararak veyahud tehdid ve tahvif ederek her hangi bir kimseden para koparmak.

MORUK: Baba, peder, eb, ihtiyar adem. Alem olarak Hürriyet ve İtilaf heyet-i idaresinden Karahisar-ı Şarki mebusu Ömer Feyzi Efendi’ye dahi fırka efradı tarafından (moruk) ıtlak olunur. Rakımü’l-huruf mezkur fırka efradından birinin ağzından geçen sene şu cümleyi aynen istima’ eylemiştim: “imanına yandığımın moruğu! Çivi mi çivi, akşam o kadar asıldım da metelik onluğu sızdıramadım”

BABA: Yalnız olarak kullanıldığı takdirde gemicilerin kaptanı… Alelumum bahriyeliler ve denizciler kaptana baba derler. Beybaba suretinde dahi istimal edilir. “Baba adam” suretinde söylenince maiyetini koruyan, çıraklarını hoşça idare eden, görmüş, geçirmiş usta veya amir mânâsına gelir.

KOCAKARI: Anne, valide. “Kocakarıyı bir kafese koyabilsem, yarın akşam Abanoz’dayım”. [Abanoz Sokağı]

LAPACI: Ağır, lağar, battal kimse. Oturduğu yerden kalkmağa üşenen tembel, kof adam. Şişman, aptalca, çok yemek yiyen.

ALESTA: Hazır, geliyor, şimdi, baş üstüne, emr edersiniz mânâlarınadır. “Gemi alesta duruyor”, “kahveci bir ateş! Alesta efendim” Alesta durmak: Fırsat kollar bir vaziyet almak mânâsına da gelir. Misal aranırsa: İttihatçıların her vakitki vaziyeti gibi.

ŞAVAL: Muayyebattan olan bir takım ef’al. Zina, livata ve emsali.

HANIM EVLADI: Züppe, hoppa, haşarı. Münasebetsiz çocuk, terbiyesiz, edepsiz delikanlı. Orospu çocuğu. İlh.

SÜNBÜL BEBEK TOHUMU: Be-mânâ eyzan.

FERYADI VERMEK: Çok sarhoş olmak, kendinden geçinceye kadar içip cıvıtmak. “ Akşam Balat’ta Camgöz’ün meyhanesinde öyle feryadı vermişiz ki”