1 Kasım 2013 Cuma

MARMARAY HAYIRLI OLSUN…





MARMARAY HAYIRLI OLSUN…

Rahmetli babam 29 Ekim 1973’deki Boğaziçi Köprüsü açılış töreni için taa İnegöl’den kalkıp İstanbul’a gelmişti. Açılıştan sonra köprünün üzerine çıkıp yürümeye başlamışlar, birkaç yüz metre ilerledikten sonra köprünün aşırı sallanmasından dolayı tedbiren köprüyü boşaltmışlar. Yeri geldikçe bu anısını anlatmaktan hoşlanırdı; “köprü’nün açılmasından sonra ilk yürüyenlerden biri de benim” diyerek havasını atardı.

1974’ün yaz mevsiminde de bizi ailece köprüye götürdü. O vakitler bilet ücreti mukabilinde köprünün ayakları içindeki asansörlerden köprüye çıkılır ve isteyenler karşıyakadan inebilirdi. Bendenizin de bu macerası vardır.

Maceralarıma bir sayfa daha eklemek ve babasını örnek alan hayırlı evlat iddiamızı sürdürmek gayesiyle ben de Marmaray’ın açılış törenine gittim. Taa Yenibosna’dan kalkıp Üsküdar’a kadar bu seyahati göze aldım. Herhalde babamın 1973’de İnegöl’den İstanbul’a gelişi daha kısa sürmüştür. Üstelik o rahat rahat geldi, ben tek ayak üstünde… Nasıl olsa dönüşte Marmaray’la karşıya geçeceğim ya... Beş dakkada Kazlıçeşme…

Her neyse Üsküdar’a geldiğimde Başbakan konuşmasını bitirmiş, yetişemedim, ama Cumhurbaşkanını dinleyebildim. Sakin, güzel bir konuşmaydı. Devlet töreni olması sebebiyle herhalde, parti flamaları yoktu. Bu da beni rahatlatan bir husus oldu. Ardından Diyanet İşleri Başkanı’nın duasına da amin dedik. Meydandan yükselen amin sesleri bir anda dalgalandı ve insanlar birbiri üzerinden atlayarak, hoplayarak meydandaki Marmaray girişlerinin önüne doğru yığılmağa başladılar. Ben zaten tam girişin önünde bulunduğumu onların hücumundan sonra farkettim.

Ben de beklemeğe başladım…Yığın giderek yığıntıya dönüşüyordu. “Kötü bir durumda buradan nasıl kurtulunur”un hesabını yapmağa başladım ki birden bir anonsla yığıntının dalgalanması yerini sükunete bıraktı. “Bugün vatandaşlar Marmaray’a binemeyeceklerdir” anonsunu duyan sessizce, sakince, kuzu kuzu evinin yolunu tuttu. Ben de öylece kalakaldım, Kazlıçeşme'ye beş dakkada geçme hayali yerini karşıya geçmenin endişeli beklentisine bıraktı ve babasının izindeki hayırlı evlada “şu tezgaha sen de geldin yaa, bir de o kadar iddialısın dolma yutmama konusunda…” diye sitemden başka bir şey diyemedim…

Dönüş tabii ki daha bir felaket oldu. Bunun ayrıntıları herkesi sıkar, kesiyorum… En önemli ayrıntısı belediye otobüslerinin "görevli" olarak iki yakada da meydandakilere tahsisi ile otobüs duraklarındaki bekleme süresinin hadden efzun hale gelmesiydi. Artık çocuklarıma, torunlarıma anlatacağım güzel bir anım var… Kuru kalabalık oluşturmak için havuç nasıl sallandırılır diye de süslemeyi düşünüyorum…



Hiç yorum yok: