19 Aralık 2012 Çarşamba

HÜNKÂRIN İMLÂ HASSASİYETİ



Sinan ÇULUK


Osmanlı Devleti’nde Viyana Sefirinin gönderdiği tahrirattaki küçük bir imla hatasının, padişah tarafından görmezden gelinmeden, lisan politikası geliştirmeye vesile kılındığına dair önemli olduğuna inandığım bir belge sunuyorum.

Bu belge tarihsiz olmakla birlikte Sultan İkinci Mahmud devrinin sonları veya Sultan Abdülmecid’in saltanatının ilk aylarına tarihlenebilir. Belgede adı geçen Viyana Sefiri Rifat Bey (Paşa) 1837 Aralık ayında ortaelçi iken Sefir olmuş ve 1839 Aralık ayında Hariciye Müsteşarlığına getirilmiştir. Dolayısıyla belge bu tarihler arasında oluşturulmuştur. 

Artık hangi hükümdar ise Viyana Sefiri Rifat Bey’in gönderdiği bir tahriratta zırh kelimesinin "noktalı H" harfi yerine "He" harfi ile yazılması imla hatası olarak yorumlanmıştır. Bir sefirin böyle basit bir imla hatasında bulunması padişah tarafından yadırgandığından sadrazamdan bunun izahı istenir. Elimizdeki belge bu izahatı havi, Sadrazamın Mabeyn Başkâtibi aracılığı ile Padişah’a gönderdiği arz tezkiresi üzerine iradedir. Yapılan inceleme neticesinde Farsça olan zırh kelimesinin Kamus (Firuzabadi’nin meşhur lugati) ve Burhan’da (Burhan-ı Katı) “He” ile yazıldığının görüldüğü, lugate uymak adına sefir tarafından “He” harfiyle yazıldığı belirtilir. Ne var ki Türkçe’deki imlasının "noktalı H" harfi ile olmasından dolayı herkesin kullandığı şekilde yazılmasının gereği vurgulanır. Padişahın bu uyarısı sadrazamın oldukça hoşuna gitmiş olmalı ki, “bizi bu şekilde de terbiye etmenizden dolayı dua ve teşekkürlerimi gönderiyorum” diyerek memnuniyetini belirtir.
Padişahın iradesinde de bu husus, "Türkçe’de yaygınlıkla kullandığımız yabancı kökenli kelimelerde kendi dilindeki imlasından farklı bir imla kullanılıyorsa kendi dilindeki yazılışa itibar etmeyip Türkçe’deki yaygın kullanıldığı şeklin esas alınması gerektiği" yönünde vurgulanmıştır. 

Belki de bugün de imla kurallarımızda yer almasına rağmen uygulamadığımız “Türkçe metinlerde yabancı kelimeler Türkçe okunuşu ile yazılır kaidesi”nin temeli o gün atılmıştır.

Bu belgeden günümüze yönelik çok sayıda hikmetli mukayese yapmak imkanı varsa da blog için bu kadarıyla iktifa edilmiştir.

 Belge Metni:

Maruz-ı Çaker-i Kemineleridir ki

Geçende Viyana Sefiri sa‘âdetlü Rif‘at Beyefendi bendelerinin zırh maddesine dair gelen tahrîrâtının takdîmi sırasında zırh lafzının imlâsı “Ha” ile olmak lâzım gelirken “He” ile yazılması husûsunda şeref-sunûh ve sudûr buyurulan su‘âl-i hikmet-iştimâl-i âlî keyfiyeti ma‘lûm-ı bendegânem olup lafz-ı mezkûr Türkî’de hüsn-i isti‘mâl cihetiyle “Ha” ile zebanzed olduğu derkâr ve kelime-i mezkûre elfâz-ı Fârisiyye’den olmasıyla Burhân’da “He” ile etyân ve Kâmûs’da dahi Cûş lafzının tarifinde zırh kelimesi “He” ile beyân olunmuş olduğundan “He” ile tahrir olunması lugâta itibar kaziyesine mebni ise de bu misillü elfâzın imlâsında fî nefsi’l-emr isti‘mâlât-ı meşhûresine i‘tibâr ve lugât-ı gayr-ı vâzıhadan sarf-ı enzâr olunmakda hüsn ü letâfet bulunacağı âşikâr olmağla lafz-ı mezkûrun hüsn-i isti‘mâline nazaran “Ha” ile yazılması râcih ve bu bâbda sâdır ve sânih buyurulmuş olan irâde-i mehâsin-âde-i cenâb-ı mülûkâne kâffe-i hâlde muhtâc olduğumuz hüsn-i terbiye-i Şâhâne me’ser-i celilesi iktizasından idüğü vâzıh olduğundan farîza-i zimmetimiz olan duâ-yı bekâ-yı ömr ü ikbâl-i hazret-i Cihânbânî bi’t-teşekkür te’diye ve tekrâr kılınmış olduğu ma‘lûm-ı sâmîleri buyuruldukda emr u fermân hazret-i men lehü’l-emrindir.

Seniyyü’ş-Şiyemâ Devletlü İnâyetlü Atûfetlü Efendim Hazretleri

İşbu tezkire-i âlîleri mübârek huzûr-ı lâmi‘u’n-nûr-ı hazret-i Mülûkâne’ye arz u takdîm birle meşmûl-i enzâr-i me‘âl-i âsâr-ı cenâb-ı Şehenşâhî buyurulmuşdur. Lafz-ı mezkûr Türkî’de “Ha” ile zebanzed olduğuna nazaran bu misillü elfâzın isti‘mâlât-ı meşhûresine i‘tibâr olunur ise şunun bunun kolaylıkla istifâde eylemelerini mûcib olacağından bu sûretde Türkî’de olan isti‘mâline i‘tibâr olunması lâzım gelmiş idüğü ma‘lûm-ı devletleri buyuruldukda ol bâbda irâde efendimindir.

Hiç yorum yok: