12 Ağustos 2012 Pazar

KABAKÇI VAK'ASINA DAİR İKİ MEKTUP




İsmail Hakkı Uzunçarşılı tarafından yayınlanan [“Kabakçı Vak'asına Dair Bir Mektup” Belleten, c.XXIX, s.116, sf. 599-604] isimli makalede Sultan Üçüncü Selim ricalinin katli ve Nizam-ı Cedid’in ilgasına dair bir mektup yer almaktadır. Uzunçarşılı, mektubun Mustafa adında biri tarafından yazıldığını belirterek, Haleb Valisi esbak Sadrazam Yusuf Ziya Paşa’ya gönderildiğini tahmin etmektedir. Mustafa’nın da Yusuf Ziya Paşa’nın kapıkethüdası olduğunu düşünmektedir. Gerçekten de vakaya dair canlı tasvirler ve diğer kaynaklardan farklı bazı malumat içeren bu mektup çok önemlidir. Ancak Uzunçarşılı’nın göremediği, Osmanlı Arşivi’nde son tasnif faaliyetleri neticesinde araştırmaya açılan evrak arasında bu mektubun sahibine ait bir başka mektup, muhatabının yazılı olduğu zarf ile birlikte ortaya çıkmıştır. Yine aynı ihtilali daha muhtasar tasvir eden bu mektubun muhatabı “Kandiye Muhafızı’nın kethüdası Hacegan-ı Divan-ı Hümayun’dan Ahmed Sami Efendi”dir. Mektubun başındaki “Bu def‘â vukû‘ bulan havâdis-i uzmâ tafsîlen tahrîri devletlü efendimize vâkî‘ oldu” ve sonundaki “Daha tafsîl etmek lâzım deyü buyurulur ise devletlü efendimize tahrîr olunan kâ’imeden mütâla‘a buyurula efendim” ibaresinden, Uzunçarşılı’nın yayınladığı mektubun da Kandiye Muhafızı’na gönderildiğini anlıyoruz. Diğeriyle aynı tarihte yazılmasına rağmen tatara verilememiş ve bir hafta sonrasının tarihi derkenara atılarak o vakit gönderilmiştir. Kandiye muhafızına mektup yazıldığında Valide Sultan Kethüdası Yusuf Ağa idam edilmemiş ve kesik başı henüz İstanbul’a gelmemişti. Geçen sürede bu gelişmeler olunca önceki mektuptan fazla olarak bu olaya da yer verilmiş ve idam yaftasının metni de gönderilmiştir. İdam yaftasına bu yazımızda yer vermedik, diğer bir yazımızda değerlendirmeyi düşünmekteyiz. Uzunçarşılı’nın yayınladığı mektubun metnini bazı düzenlemelerle yeniden neşrederken, ikinci mektubun metnini de ilk defa olarak yayınlıyoruz.








Bu belge İsmail Hakkı Uzunçarşılı tarafından yayınlanmıştır.
“Kabakçı Vak'asına Dair Bir Mektup” Belleten, c.XXIX, s.116, sf. 599-604 .
Belgenin aslı Başbakanlık Osmanlı Arşivi'ndedir.


[BOA. CEVDET-ASKERİ, Nu; 50601]


[Birinci Mektubun Metni]

Hüve


Devletlû inâyetlû, merhametlû, veliyy-i ni‘met-i bî-minnetim efendim hazretleri,

Devlet-i ikbâl-i ebedî ve se‘âdet-i iclâl-i sermedî ile sağ olsun. Bin iki yüz yirmi iki senesi Rebiülevvelinin on yedinci günü [25 Mayıs 1807] zuhur eden hâdise-i uzmânın mebde‘i Karadeniz Boğazı′nda vâki‘ kal‘alar neferâtı Nizâm-ı Cedîd neferâtına mülhak olması irâde-i hümâyûn olup Hasekî-i Hâssa′dan Halil Ağa nâm kimesne Nizâm-ı Cedîd neferâtı olmak şöyle dursun Padişâh-ı âlem efendimizin murâd-ı hümâyûnu şapka giydirmek olsa sizlere şapka giydirir idim deyû zebânını dırâz edip nâ-bercâ hareketi esnâsında mezbûr Halil Ağa′yı pâre pâre etdikleri akîbinde ricâl-i Devlet-i Aliyye′den Boğaz′da Selim Sâbit Efendi ve Re’is-i sâbık İngiliz Mahmûd Efendi ve Seyyid [Bu kelime belgenin kat yerinden tahrib olmasından dolayı okunamıyor, Uzunçarşılı’dan alındı] Mehmed Efendi gibi zevât-ı kirâm nezâret üzre Boğaz′da ikâmet üzre olup Seyyid Mehmed Efendi olduğu konağa gelmişler iki üç gün evvel aşağı gitmiş olup andan Mahmud Efendi olduğu konağa gelmişler dört çifte bir kayık ile Mahmud Efendi firâr edip verâsından varup kayıkdan çıkarup anı dahi pare pare etdiler Selim Sabit Efendi’yi istishab edip üç def‘a Yeniçeri Efendisi olup Nizâm-ı Cedîd takımından değildir deyü konağına taraflarından âdem koyup ecânibden gelür olur ise def‘ itsünler deyü himayelerinde mahmî oldu. Saat-be-saat neferâtı mezbûr üç beş bin olacak iken ferdâsı Salı günü bir perîşanlık gelüp bir takımı Ordu-yı Hümâyûn tarafına firâr ve bir takımı Asitâne′ye giderüz deyü Büyükkoz tarafına [Bu kelime belgenin kat yerinden tahrib olmasından dolayı okunamıyor, Uzunçarşılı’dan alındı] gelüp hâsılı üçer beşer yüz olarak üç beş takım olup Asitâne tarafından hâceler zuhûr edip yevm-i Çarşamba asâkir-i mezbûre takviyyet verüp Tophâne′ye doğru giceden gelüp Tophâne neferâtını kendülere ilhâk ve Kazgân-ı Tophâne′yi ma‘an ahz ve Kapan-ı Dakîk′dan ale′s-sabâh ma‘avnalar ile mürûr ve doğru Etmeydânı′na[1] varup esnâ-yı râhde bir kimesneden bir pâre ahz itmeyüp ve nisâ tâ’ifesine ve delikanlıya bakmayup yeniçeri olup Müslîmân olan gelsün bizim işimiz şer‘andir deyü Şeyhülislâm Efendi′yi ve kadıaskerleri matlûb etmelerini ta‘lîm etmişler yevm-i mezbûrda ahşâm ezânına karîb Kaimmakâm Paşa ve Sekbanbaşı Ağa Çardağa [Çardak İskelesi] gelüp sâbık sekbânbaşılardan birkaç ağa ve serturnâî′den kapulu birkaç ağa ve seğirdim aşcılarından onbeş yirmi aşcı usta beli sim çaprazlı ve yirmi otuz karakullukçu ve söz sâhibi beş on oda bekçisi kayıklara rükûb ve Beşiktaş′a irsâl asâkir-i mezbûrun önünü alup bir haber anladırılmak matlûb olduğunu mûmâ-ileyhim ağavât ve aşcılara ifâde birle irsâl itmeleri ile gicelik ile Beşiktaş′a varup yarım saat sonra bir takım geçüp buyurun deyü çağırdıklarında iltifât etmeyüp Tophâne′ye doğru geçüp gitmişler ba‘dehu tâkım tâkım geçdiklerinde hiçbir tâkımı iltifât etmeyüp verâlarından sergerdelerden bir tâkım gelüp anları dahi çağırdıklarında ağalar ve ustalar Tophâne′ye varmadıkça müzâkeresi olmaz diyerek umûmen Tophâne′ye varup topçuların kazganlarını çıkardup ma‘an topçular ile küllî asâkir olup ta‘lîm olunduğu vech üzre ma‘avnalar ile Kapan-ı Dakîk′dan mürûr doğru Etmeydânı′na tecemmu‘ edip yeniçeri kazganlarını çıkardup meğer Sarraçhâne Kazgânı meydâna varmadıkça cülûs olmaz imiş diyerek Sarraçhâne kazgânlarını meydâna getürüp Cebehâne′nin kazgânlarını dahi getürtmede olsunlar ricâl ve kibârımız Paşakapusu′na cem‘ olup Şeyhülislâm Efendi hazretlerini Sultân Selim hazretleri Çarşamba gününden üç kerre Enderûn-ı Hümâyûn′a da‘vet edip gidemem deyü cevâb verdikde Enderûn′a gelmez isen bâri Lala′ma gidesin deyü emr-i hümâyûnuna imtisâlen ulemâ efendilerden kadıaskerlerden mâ‘adâ pâyesi olanları ve ma‘zûl kadıaskerleri ma‘an olup Paşakapusu′na geldikden sonra Şeyhülislâm Efendi hazretlerini Sultân Selim hazretleri Enderûn′a davet edip fakat kendüleri gidüp ba‘dehu avdet kapuya geldikde Şevketlü Efendimiz tarafından me’zûnum [silik] la‘net etdi ve bundan sonra Nizâm-ı Cedîd ismini yâd iden kimesneye dahi la‘net olsun deyü buyurdular ve kışlalarını dahi kaldırayım deyü nutk buyurdular meydânda olan asâkir yerlerine gitsünler deyü ricâ iderler deyü efendî-i müşârunileyh tahrîk-i zebân buyurup Sadr-ı Rûm ve Anadolu ma‘an Ağakapusu′na gelüp Sekbânbaşı Ağa′ya dahi takrîr etdikde meydânda olan sergerdeler işbu maddeye fetvâ isterler ve hüccet-i şer‘iyye matlûb iderler didikde Fetvâ Emîni′ne âdem gitsün ve Vakâyâ Kâtibi’ne dahi âdem gitsün deyü emr buyurduklarında Fetvâ Emîni ve Vakâyâ Kâtibi gelüp merâm üzre hüccet ve fetvâ tahrîr olunup karakulak getürüp bâlâsına hat keşîde etdirüp meydâna irsâl olundukda Şeyhülislâm Efendi ve kadıaskerleri meydâna isterler ve on iki âdem isterler bir kıt‘a defter gönderüp ol defteri karakulak Şevketlü Efendimize getürüp nazar buyurdukda işbu defteri Lala′ma götür iş bu defterde mestûr olanları meydâna göndürsünler deyü nutk-ı hümâyûn oldukda Bostancıbaşı Şakir Beğ′in kellesini Şevketlü Efendimiz meydâna göndürsünler deyü kapuya irsâl ve münâdîler çarşularda Şevketlü Efendimiz Nizâm-ı Cedîd′e la‘net etdi deyü nidâ itmede ve Kaimmakâm Paşa Rikâb Kethüdâsı Duhân Gümrüğü Emîni Memiş Efendi′yi ve Re’is-i Rikâb Safi Efendi′yi kapuda hamam camekânında başlarını kesdirüp leğen derûnuna vaz‘ ve meydâna irsâl ba‘dehu Darbhâne Emîni kapuya gelüp Kum Meydânı′nda boynu vurulup re’sini meydâna irsâl olundukda meydân ricâli Şeyhülislâm Efendi′yi ve kadıaskerleri matlûb etdiklerinde Sekbânbaşı ile Şeyhülislâm Efendi ve kadıaskerler meydâna vardıkda meydânda olan tekyeye nâzır Yetmişbeş Cemâ‘atin odasına müsâfir verdiler ba‘dehu biz kesilmiş baş istemeyüz deyü Sekbanbaşı′ya hitâb itmişler İbrâhim Kethüdâ kayığa binüp Karamürsel tarafına firâr itmek içün Yenikapu′dan taşra çıkar iken kavuğu çıkarup başına şal sardığından iskele hammalları İbrâhim Kethüdâ firâr ideyor deyü hücûm itmeleri ile Gülâbioğlu dülger kalfası keferenin hânesi kapusu açık olduğundan içerü girmişiken çıkarup darb iderek hakâret ile hayyen meydâna getürüp Kapulu içerü girdikde kılıç üşürüp pârelediler ve Bolu Voyvodası Hacı Ahmedoğlu′nun kapu kethüdâsı diyerek bir âdemi dahi hayyen getürüp ânı dahi pârelediler ve Hacı İbrâhim Efendi dahi Tersâne′den iki çifte bir kara kayığa binüp Yemiş İskelesi′ne doğru gidüp ol tarafda kayığı çevirdüp Ayvansaray İskelesi′ne doğru geldiğini tecessüs itmişler ba‘dehu gâ’ib itmişler ferdâsı günü yevm-i Cum‘a yalısında bulup Paşakapusu′na getürüp ma‘hûdlardan otuz kırk müsellâh haşerât gelüp ahz ve Sultan Bayezid′de Yemeniciler pişgâhına kadar piyâde olarak hakâret ile getürüp bundan böyle gidecek hâlim yokdur her ne idecek iseniz idin dedikde pâre pâre edip eczâsından bir şey ma‘lûm olmayarak rütbe telef etdiler hayf ol kadar devlet ve servete efendim.

Fî 11 R. Sene [1]222  [18 Haziran 1807]

Mühür
[Râcî-i Lutf-i İlâhî Mustafa]

[Derkenar:]

Yevm-i Cum‘a ale΄s-sabah kapu tarafından bir tezkire tahrir ve Enderun-ı Hümâyûn΄da Darüssaade Ağası΄na vermişler. Ol dahi Silahdar Ağa΄ya, Silahdar Ağa tekrar Darüssaade Ağası΄na birbirlerine teklif ederler iken Sultan Selim Efendimiz görüp sual buyurup tezkire Silahdar Ağa yedinde imiş yed-i hümâyunlarına verdiği dem hareket buyurup doğru efendiler oldukları mahalle varıp Sultan Mustafa Efendimizi kendi çıkarup evvela kendisi bey‘at edip taşraya haber irsal taşradan Kaimmakam Paşa ve Şeyhülislam Efendi ve sâ’irleri Alayköşkü altından mürûr ve meydanda mevcûd olan asâkir ma‘an mürûr edip Sultan Mustafa Efendimiz Alayköşkü΄nden seyr ider imiş. Ol esnâda Mabeynci Kör Ahmed Bey΄i tutmuşlar götürürler iken haşerât-ı mezkûr Soğukçeşme΄nin önünde pârelediler. Ba‘dehu Bâb-ı Hümâyûn΄dan Enderûn΄a duhûl ve taht-ı hümâyûnda bey‘at olunup Sultan Ahmed΄e selamlık olacak iken vakt mürûr idecek deyû Ayasofya΄ya selamlık oldu. Üç gün işbu asker müsâfirim deyû Sultan Mustafa Efendimiz nutk buyurup vakı‘a üç gün meydanda müsâfir oldular. Yevm-i Cum‘a ahşama karîb Sırkâtibi Efendi kendi aşçıbaşısı hanesinde bulup damdan dama firâr ba‘dehu kendüyi damdan aşağı atup asâkir kılıc üşürüp fakat başını kesüp meydâna getürdüler. Ferdâsı günü ayağına ip takup Şehzâdebaşı΄nda gezdirdiler. Ba‘dehu Topkapu΄ya getürüp defn itmişler. Kapan Nâ’ibi Efendi΄yi katle bedel nefy etdiler deyü zebanzed olup Sultan Mustafa Efendimiz΄in Kahvecibaşısı, Duhan Gümrüğü Emâneti ile çerağ ve ikinci kahvecibaşısı yazıcı olmuşdur. Gurre-i Rebiülahir yevm-i Bazar Vâlide Sultan aliyyetü΄ş-şân hazretleri alay ile Saray-ı Cedîd΄i teşrîf buyurdular Efendim.


Şamlı Ragıb Efendi Rikâb Kethüdâsı iken üç tuğ ile çırağ olup Konya valisi olup, vak‘a günü Üsküdar΄da olup iki üç gün mürûrunda hareket edip Gegbuze΄ye varır iken tuğ sancağı merfû‘ Kütahya kal‘asına kal‘abend oldu. Nizam-ı Cedîd ref olduğundan Bahriye Nezâreti kelâmı kalkup Çelebi Efendi Tersâne Emîni oldu. Bu kadar ricâl ayağ altında kalup Çelebi Efendi΄nin ikbâline halel gelmedi. Nizâm-ı Cedîd Defterdârı Ahmed Bey defterde mastûr olup firâr edenlerden olmağla başçukadarı hânesinde muhtefî iken Ocaklı΄ya düşüp bir sâhib-i nüfûz oda bekçisi kal‘alı neferâtı sergerdelerini ricâcı edüp ihtifâ etdiği hâneden ma‘hud oda bekçisiyle beş on neferât gelüp çıkarup Eski Odalar'da Yüzüncü Cemaat'in odasında bir iki saat meks edüp kahve nûş edemeyüp perişân hâl ol mahalden hareket Yeni Odalar΄a getürüp Ellialtı Cemaat'in odasına müsâfir ve Sekbanbaşı vasıtasıyla ricâ olunup afvolunup hânesinde ikâmet edüp hayli akçeden çıkdı deyü rivâyet iderler. Gâyet korkmuşdur, eğer sağ kalırsa çok işdir.


Şehr-i mezbûrun beşinci Perşembe günü kılıc kuşandı, bir alay oldu ki vasf olunmaz. Cülûsun bahşîşi ordu taşrada iken olmaz imiş zira Sultan Hamid ve Sultan Selim vermemiş idi derler. Lâkin anlar vefât etdi derler işbu sarâhaten cülûsdur derler. Kal‘a neferâtına iki yüz kise bahşiş verdi, sâ’ir ortalara bin guruş, ortasına göre sekiz yüz guruş dahi ziyâde, dahi noksân olarak bahşîş verilmişdir. Bu sûretde cülûs olarak bahşîş verilecek değil gibidir. Sultan Osman ve Sultan Mustafa cülûslarında köçek ve eşkinciye yirmibeş guruş ve tekâ‘üde on iki buçuk guruş cülûs bahşîşi verildi ve Sultan Osman köçek ve eşkinci esâmesine birer akçe cülûs terakkisi verdi. Sultan Mustafa cülûs bahşişi verüp terakki vermedi. Bu def‘a dahi bu sûret ile verilecek değil gibi. Bâri bir kıst ulûfeyi verir inşaallahü te‘âlâ.


Ordu-yı Hümâyûn havadisi su‘al buyurulur ise Yeniçeri Ordusu ayağı tozu ile Silistre΄den Karalaş΄a geçüp vezir ordusu Silistre΄de kalup üç beş gün sonra Kul Kethüdası΄nı ağa edip karşuya irsal etdiklerinde Yeniçeri takımı biz ağamızdan hoşnûd ve râzıyız deyu gelen Kul Kethüdâsı΄nı kurşuna tutup kaçırdıklarında, beri tarafa geçüp vezir üzerine hücûm etdiklerinde vezir gediklilerinden birkaç kişi telef olup vezir firâr ve kethüdâ ve sâ’iri perişan, Osman Efendi ve Reis Efendi΄den gayri kimesne kalmayıp Yeniçeri Ağası sabıkı yine Ağa nasb itmişler. Haşerât takımı gerek veziri ve sâ’irini kılıc üşürüp pareleyecek iken Yeniçeri Ağası önlerine sedd ü bend olup oğullar yeni Padişahdır, ismimiz zorbalığa çıkar görelim Asitane΄den mühr-i hümâyûn kime gelür andan sonra matlûbumuzu arz ederiz diyerek def‘-i meclis itmişler. Lakin İsmail Paşa΄yı matlûb ederler imiş. Ordu-yı Hümâyûn΄da kaimmakam şimdilik Bekir Paşa, işbu haber vürûdunda Şeyhülislam konağında müşavere olup İsmail Paşa güyâ Asitâne΄ye gelüp Ordu-yı Hümâyûn tarafına gidecek imiş. En sahh ve en kizb. Görelim Mevlâ neyler ise güzel eyler efendim.


Vâlide kethüdâsından su‘âl buyurulur. Haccı Şam işi edip avdet etdiğinde İznikmid΄e gelüp ağırlığını ve başkadınını Deraliyye’ye irsâl Rebiülahirin dördüncü günü yevm-i Çarşamba ale΄s-sabah hânesini Defterdâr Efendi mühürleyip yalılarını dahi temhir içün başbakıkulu ağa gidüp mühürledi. Kendisini Brusa΄ya nefyetdiler. Konak ve yalılar mühürlendikde ser-i maktû‘ı dahi geldi deyu tevâtür etdiler. Hatta Geyve Ayanı Bekir Ağa başını kesdi deyü zebanzed olup sonradan tahkik etdiğimiz Brusa΄ya menfîdir dediler. Hatta Kaimmakam Paşa buyurmuşlar ki Ağamız gelür ke΄l-evvel işlerimiz anın re’yi ile rü’yet olunur derler. Olmaz inşaallahü te‘âlâ.






Bu belge ilk defa tarafımızdan yayınlanmaktadır.Belgenin aslı Başbakanlık Osmanlı Arşivi'ndedir.




[İkinci Mektubun Metni]

İnayetlü Mürüvvetlü Sultanım Efendi-i Cemîlü’ş-Şiyem Hazretleri


Hemîşe mecmu‘a-i Cenâb-ı Hayru’l-Hâfızîn’de mahfûz ve nigâh-ı inâyet-penâh-ı avn-i Samedânî ile melhûz ve tene‘imât-ı âfiyet ile her halde mütelezziz ve mahfûz olmaları da‘avâtıyla nümâyende-i muhabbet-dîrîn-i vefâ-cûyendeleridir ki


Bu def‘â vukû‘ bulan havâdis-i uzmâ tafsîlen tahrîri devletlü efendimize vâkî‘ oldu. Bir daha terkîm olunmak emr-i muhal kabîlinden olup ba‘de’l-mutâla‘a matlûb buyurulup ıttıla‘da Cenâb-ı Vâhibü’l-Atâyâ hazretlerinin inâyet-i hâss-ı azîmi âmme olduğu zâhir ve bâhir olup bu cülûs hususu dâhiye-i uzmâ husûs-ı mezbûrda telef olan ricâl ve kibârdan ez-cümle İbrahim Kethüdâ ve Hacı İbrahim Efendi haşerât yediyle pâre pâre olup eczâ-yı vücûdlarından bir cüz‘ü ma‘lûm olmayarak telef etdiler ve Darbhâne Emîni Bekir Efendi ve Rikâb Kethüdâsı Duhân Gümrüğü Emîni Memiş Efendi ve Re’is-i Rikâb Safi Efendi’nin ser-i maktû‘ları Etmeydânı’nda haşerâta irsâl ve Sırkâtibi Efendi ve Mabeynci Kör Ahmed Bey pârelenüp kimini ayağından ip taküp çarşularda sürüklediler ve Bostancıbaşı Şakir Bey’in ser-i maktû‘unu mızrağa diküp meydânda gezdirdiler. Bir iki gün mukaddem işbu husûsa mütecâsir Karadeniz Boğazı’nda vâki‘ kal‘alar neferâtı ağaları Hasekî-i Hassa Halil Ağa’yı pâreledikden sonra Re’is-i sâbık İngiliz Mahmud Efendi kayık ile firar eder iken çıkarup pârelediler. İşbu zevât-ı kirâm ne rütbelerde gazaba müstahak olmuşlar ki gazap ancak kendülere mahsûs olup efrâddan bir ferd işbu gazap ile magzûb olmamışdır. Suhûlet ile mündefi‘ olup yirmi dört saat derûnunda cülûs vâki‘ olup ertesi gün âsûde-i hâl olup kazganları meydândan kaldırdılar. Tophane Kazganı yerine ve Cebehane Kazganı yerine ve Saraçhane Kazganı’nı dahi Saraçhane’ye irsâl fakat Şevketlü Sultan Mustafa Efendimiz neferât-ı mezbûr üç gün müsâfirlerimdir deyü nutk-ı hümâyûnuna imtisâlen üç [gün] meydanda kaldılar. Ba‘dehû Ağakapusu’na gelüp dört beş sergerdelere turnacılık in‘âm ve ba‘zılarına kürk ve ba‘zılarına kaput ilbâs iki yüz kise akçe ihsân olundu. İrâd-ı Cedîd’e la‘net olunup Defterdârı Ahmed Bey afvolunup ve Kapan Nâ’ibi dahi afvolunmuş olup ve Vâlide Kethüdası bunda bulunmayup birkaç gün sonra İznikmid’e gelüp ağırlığı ile ehli başkadın Âsitâne’ye gelüp konağı mühürlenüp kezalik yalılar ve hânlarda olan odalar mühürlenüp kendüsü Brusa’ya nefyolundu. Hâlâ Sekbanbaşı Ağa Valide Kethüdası çırağı imiş ricâ ve niyâz eden oldur deyü zebanzed olup Kapan Nâ’ibi Şemseddin Efendi ricâ etdi deyü zebanzed oldu. Daha tafsîl etmek lâzım deyü buyurulur ise devletlü efendimize tahrîr olunan kâ’imeden mütâla‘a buyurula efendim. Bâkî olasız dâim bâki. Fî 11 R.sene [1]222


Benim İnâyetlü Sultanım Hazretleri

İşbu husûsu Dâver Ağa’ya tahrîr etmedim zîrâ kırâ‘et edemez ricâ ederim her ne kadar sıklet ise kendüye takrîr edesiz ve selâmımı tebliğ buyurasız. Ordu-yu Hümâyûn’da Yeniçeri Ağası’nı azl edip Kul Kethüdasını nasb etdiklerine binâ’en Yeniçeri meyânında fesâd zuhûr edip sâhib-i devleti pârelemeğe hücûm etdiklerinde ağa-yı sâbıkı ağa etmişler. Ağa-yı müşârun-ileyh fesâdı def‘ edip yeni Padişahdır görelim vezîr kim olur ricâl ne sûret bulur Yeniçeri Ocağı lisâna gelür diyerek fesâdı def‘ etmiş. Bekir Paşa kaimmakamdır.







Zarf Üzeri Adresi

Mühr-i Hümâyûn sekbanbaşı-i sâbık Edirne’den gelüp Edirne ahâlîsi Kadı Paşa maddesinden berü Nizâm-ı Cedîd olmazız diyerek beyinlerinde vukû‘ hâdiseyi te’lîf içün geldiğinde İngiliz sefîne vukû‘ında Beyoğlu nâm mahalde keferenin kesreti olduğundan ol mahalle ta‘yîn olunup gâyet güzel hizmet etdiğinde üç tuğ ile çırağ ve Boğaz kal‘aları muhafazasına me’mûr iken Ordu-yu Hümâyûn’dan Ocak tarafından mahzar gelüp mühr-i hümâyûn mahzarları mûcebince i‘tâ olundu. Ordu tarafından ba‘de’t-tasaddur ricâl kibâra hil‘at ilbâsından sonra elbet telhîs tatarı gelür. Görelim ortalık bir sûret dahi bulur. Ba‘de’l-gavga sekbanbaşı içün orta mütevellîleri ve oda bekçileri Terkim Câmi‘ine tecemmu‘ edip ba‘dehu Süleymaniye Câmi‘i’nin şâdrevân havlusuna cem‘ etdiklerinde karakulağı getürdüp Paşakapusu’na irsâl ve sekbânbaşı ağayı kabûl etmeyüz bizlere bir ağa matlûb ederiz deyü haber gönderdiklerinde başçavuşu getürdüp kaftan giydirüp sekbanbaşı etdiler. Bir acâyip, hemen bir cem‘iyet istediklerini nizâm veriyorlar. Valide Kethüdası sâbık Hacc’dan gelüp İznikmid’e geldükde Brusa’ya nefyolundu. Rebiülâhirin on yedinci günü ahşama karîb ser-i mak[t]u‘u gelip ertesi günü orta kapu önünde kıssa taş dibine vaz‘ etdiler. Azlolunan sekbanbaşı Şevketlü Sultan Mustafa efendimizin ortalara etdiği in‘âm ve ihsândan vâfir eklettiğinden Hazinedar Çiftliği’nde hesâbı rü’yet olunuyor. İşbu varakçe hutbe fermânı götüren tatara verilecek iken devletlü efendimize tahrîr olunan havâdis kâğıdını alup ba‘dehu gelüp işbu kağıdı alacak idi. Ahz etmeyüp Hasan Odabaşı dükkânında kaldı. Yevm-i mezbûrdan iki gün mukaddem tarafınızdan tatar ile kâğıdınız geldi. Fî 19 R. sene [1]222 - [26 Haziran 1807]


Mühür


[Râcî-i Lutf-i İlâhî Mustafa]



[1] Bütün kaynaklarda ihtilalin cereyan ettiği yer olarak Atmeydanı (günümüzde Sultanahmet Meydanı) gösterilmesine, Uzunçarşılı’nın da böyle okumasına rağmen bu metindeki “meydânda olan tekyeye nâzır Yetmişbeş Cemâ‘atin odasına müsâfir verdiler” ibaresinden dolayı Etmeydanı (günümüzde Aksaray Vatan Caddesi başı - Ahmediye) olarak okumayı tercih ettik. Zira Etmeydanı Tekkesi ile anılan yer Yeni Odalar adı verilen Yeniçeri Kışlalarının karşısındaydı ve Yetmişbeş Cemaatin odası da burada olmalıdır.

1 yorum:

muhsin küçük dedi ki...

İNCELENMEYE DEĞER....