17 Ağustos 2012 Cuma

GÜLHANE HATT-I HÜMÂYÛNU

[BOA. MFB. 48]

GÜLHANE HATT-I HÜMÂYÛNU  (Tanzimat Fermanı)


BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Tebâreke’llezî bi‑yedihi'l‑mülkü ve hüve alâ‑külli şey’in kadîr[1]

Benim Vezîrim,
Cümleye ma‘lûm olduğu üzre Devlet‑i Aliyyemizin bidâyet‑i zuhûrundan berü ahkâm‑ı celîle‑i Kur’âniyye ve kavânîn‑i şer‘iyyeye kemâliyle ri‘âyet olunduğundan Saltanat‑ı Seniyyemizin kuvvet u miknet ve bilcümle tebe‘asının refâh ve ma‘mûriyyeti rütbe‑i gâyete vâsıl olmuşiken yüz elli sene vardır ki gavâ’il‑i müte‘âkıbe ve esbâb‑ı mütenevvi‘aya mebnî ne şer‘-i şerîfe ve ne kavânîn‑i münîfeye inkıyâd u imtisâl olunmamak hasebiyle evvelki kuvvet ve ma‘mûriyyet bil‘akis za‘f u fakra mübeddel olmuş ve hâlbuki kavânîn‑i şer‘iyye tahtında idâre olunmayan memâlikin pâyidâr olamayacağı vâzıhâtdan bulunmuş olup cülûs‑ı hümâyûnumuz rûz‑ı fîrûzundan berü efkâr‑ı hayriyyet‑âsâr‑ı mülûkânemiz dahi mücerred i‘mâr‑ı memâlik u enhâ ve terfîh‑i ahâlî ve fukarâ kazıyye‑i nâfi‘asına münhasır ve Memâlik‑i Devlet‑i Aliyye’mizin mevki‘‑i coğrâfîsine ve arâzî‑i münbitesine ve halkın kābiliyyet ve isti‘dâdlarına nazaran esbâb‑ı lâzımesine teşebbüs olunduğu hâlde beş-on sene zarfında bi‑tevfîkıhî Te‘âlâ suver‑i matlûbe hâsıl olacağı zâhir olmağla avn ü inâyet‑i Hazreti Bârî'ye i‘timâd ve imdâd‑ı rûhâniyyet‑i Cenâb‑ı Peygamberî'ye tevessül ve istinâd birle bundan böyle Devlet‑i Aliyye ve memâlik‑i mahrûsemizin hüsn‑i idâresi zımnında ba‘zı kavânîn‑i cedîde vaz‘ u te’sîsi lâzım ve mühim görünerek işbu kavânin‑i muktezıyenin mevâdd‑ı esâsiyyesi dahi emniyyet‑i cân ve mahfûzıyyet‑i ırz u nâmûs u mâl ve ta‘yîn‑i virgü ve asâkir‑i muktezıyenin sûret‑i celb ve müddet-i istihdâmları[2] kazıyyelerinden ibâret olup şöyle ki:
Dünyâda cândan ve ırz u nâmûsdan e‘azz bir şey olmadığından bir âdem anları tehlikede gördükçe hilkat‑i zâtiyye ve cibillet‑i fıtriyyesinde hiyânete meyl olmasa bile muhâfaza‑i cân ve nâmûsîçün elbetde ba‘zı sûretlere teşebbüs edeceği ve bu dahi devlet ve memlekete muzır olageldiği müsellem olduğu misillü bil‘akis cân ve nâmûsundan emîn olduğu hâlde dahi sıdk u istikāmetden ayrılmayacağı ve işi ve gücü hemân devlet ve milletine hüsn‑i hıdmetden ibâret olacağı dahi bedîhî ve zâhirdir ve emniyyet‑i mâl kazıyyesinin fıkdânı hâlinde ise herkes ne devlet ve ne milletine ısınamayup ve ne i’mâr-ı mülke bakamayup dâimâ endîşe ve ıztırâbdan hâlî olamadığı misillü aksi takdîrinde yani emvâl ü emlâkinden emniyyet-i kâmilesi olduğu hâlde dahi hemân kendü işiyle ve tevsî‘-i dâ’ire-i ta‘ayyüşüyle uğraşup kendüsünde gün-be-gün devlet ve millet gayreti ve vatan muhabbeti artup ana göre hüsn-i harekete çalışacağı şübheden âzâdedir ve ta‘yîn-i virgü mâddesi dahi çünki bir devlet muhâfaza-i memâliki içün[3] elbetde asker u leşkere ve sâ’ir mesârif-i muktezıyyeye muhtâc olarak bu ise akçe ile idâre olunacağına ve akçe dahi tebe‘anın virgüsiyle hâsıl olacağına binâ’en bunun dahi bir hüsn-i sûretine bakılmak ehemm olup eğerçi mukaddemlerde vâridât zan olunmuş olan yed-i vâhid beliyyesinden li'llâhi'l‑hamd[4] memâlik-i mahrûsemiz ahâlîsi bundan evvelce kurtulmuş ise de âlât-ı tahrîbiyyeden olup hiç bir vakitde semere‑i nâfi‘ası görülemeyen iltizâmât usûl‑i muzırrası el‑yevm cârî olarak bu ise bir memleketin mesâlih‑i siyâsiyye ve umûr-ı mâliyyesini bir âdemin yed‑i ihtiyârına ve belki pençe‑i cebr u kahrına teslîm demek olarak ol dahi eğer zâten bir eyüce âdem değil ise hemân kendü çıkarına bakıp cemî‘ harekât u sekenâtı gadr u zulmden ibâret olmasıyla ba‘de-zîn ahâlî‑i memâlikden her ferdin emlâk ve kudretine göre bir virgü‑yi münâsib ta‘yîn olunarak kimseden ziyâde şey alınamaması ve Devlet‑i Aliyyemizin berren ve bahren mesârif‑i askeriyye ve sâ’iresi dahi kavânîn‑i îcâbiyye ile tahdîd u tebyîn olunup ana göre icrâ olunması lâzımedendir ve asker mâddesi dahi ber‑minvâl‑i muharrer mevâdd‑ı mühimmeden olarak eğerçi muhâfaza‑i vatan içün asker vermek ahâlînin farîza‑i zimmeti ise de şimdiye kadar cârî olduğu vechile bir memleketin aded‑i nüfûs‑i mevcûdesine bakılmayarak kiminden rütbe‑i tahammülden[5] ziyâde ve kiminden noksân asker istenilmek hem nizâmsızlığı ve hem zirâ‘at ve ticâret mevâdd‑ı nâfi‘asının ihlâlini mûcib olduğu misillü askerliğe gelenlerin ilâ‑nihâyeti'l‑ömr istihdâmları dahi fütûru ve kat‘‑ı tenâsülü müstelzim olmakda olmasıyla her memleketden lüzûmu takdîrinde taleb olunacak neferât‑ı askeriyye içün bazı usûl‑i hasene ve dört ve yâhûd beş sene müddet istihdâm zımnında dahi bir tarîk‑ı münâvebe vaz‘ u te’sîs olunması îcâb‑ı hâldendir. Velhâsıl bu kavânîn‑i nizâmiyye hâsıl olmadıkca tahsîl‑i kuvvet u ma‘mûriyyet ve âsâyiş u istirâhat mümkin olmayup cümlesinin esâsı dahi mevâdd‑ı meşrûhadan ibâret olduğundan fî‑mâ‑ba‘d ashâb‑ı cünhanın da‘vâları kavânîn‑i şer‘iyye iktizâsınca alenen ber‑vech‑i tedkîk görülüp hükm olunmadıkça hiç kimse hakkında hafî ve celî i‘dâm ve tesmîm mu‘âmelesi icrâsı câ’iz olmamak ve hiç kimse tarafından diğer birinin ırz u nâmûsuna tasallut vukû‘ bulmamak ve herkes emvâl ü emlâkine kemâl‑i serbestiyyetle mâlik ve mutasarrıf olarak ana bir tarafdan müdâhale olunmamak ve farazâ birinin töhmet ve kabâhati vukû‘unda anın veresesi ol töhmet ve kabâhatden beriyyü'z-zimme olacaklarından anın mâlını müsâdere ile veresesi hukûk‑ı irsiyyelerinden mahrûm kılınmamak ve tebe‘a‑i Saltanat‑ı Seniyyemizden olan ehl‑i İslâm ve milel‑i sâ’ire bu müsâ‘adât‑ı şâhânemize bilâ‑istisnâ mazhar olmak üzere cân ve ırz ve nâmûs ve mâl mâddelerinde hükm‑i şer‘î iktizāsınca kâffe‑i memâlik‑i mahrûsemiz ahâlîsine taraf‑ı şâhânemizden emniyet‑i kâmile verilmiş ve diğer husûslara dahi ittifâk‑ı ârâ ile karâr verilmesi lâzım gelmiş olmağla Meclis‑i Ahkâmü'l‑Adliye a‘zâsı daha lüzûmu mertebe teksîr olunarak ve vükelâ ve ricâl‑i Devlet‑i Aliyyemiz dahi ba‘zı ta‘yîn olunacak eyyâmda orada ictimâ‘ ederek ve cümlesi efkâr ve mütâla‘âtını hiç çekinmeyüp serbestce söyleyerek işbu emniyet‑i cân u mâl ve ta‘yîn‑i virgü husûslarına dâ’ir kavânîn‑i muktezıyye bir tarafdan kararlaşdırılup ve Tanzîmât‑ı Askeriyye mâddesi dahi Bâb‑ı Seraskerî Dâr‑ı Şûrâsı'nda söyleşilüp her bir kānûn karârgîr oldukca ilâ‑mâşâ’-Allâhi Te‘âlâ düstûru'l‑amel tutulmak üzere bâlâsı hatt‑ı hümâyûnumuz ile tasdîk ve tevşîh olunmak içün taraf‑ı hümâyûnumuza arz olunsun[6] ve işbu kavânîn-i şer‘iyye mücerred dîn ü devlet ve mülk ü milleti ihyâ içün vaz‘ olunacak olduğundan cânib‑i hümâyûnumuzdan hilâfına hareket vukû‘ bulmayacağına ahd u mîsâk olunup Hırka‑i Şerîfe Odası'nda cemî‘ ulemâ ve vükelâ hâzır oldukları hâlde kasem-billâh dahi olunarak ulemâ ve vükelâ dahi tahlîf olunacağından ana göre ulemâ ve vüzerâdan ve'l-hâsıl her kim olur ise olsun kavânîn‑i şer‘iyyeye muhâlif hareket edenlerin kabâhat‑i sâbitelerine göre te’dîbât‑ı lâyıkalarının hiç rütbeye ve hâtır u gönüle bakılmayarak icrâsı zımnında mahsûsan Cezâ Kânûnnâmesi dahi tanzîm etdirilsin[7] ve cümle me’mûrînin el‑haletü‑hâzihî mıkdâr‑ı vâfî ma‘âşları olarak şâyed henüz olmayanları var ise anlar dahi tanzîm olunacağından şer‘an menfûr olup harâbiyyet‑i mülkün sebeb‑i a‘zamı olan rüşvet mâdde‑i kerîhesinin fîmâ‑ba‘d adem‑i vukû‘u mâddesinin dahi bir kânûn‑ı kavî ile te’kîdine bakılsın[8] ve keyfiyyât‑ı meşrûha usûl‑i atîkayı bütün bütün tağyîr ve tecdîd demek olacağından işbu irâde‑i şâhânemiz Dersa‘âdet ve bi'l-cümle memâlik‑i mahrûsemiz ahâlîsine i‘lân ve işâ‘a olunacağı misillü düvel‑i mütehâbbe dahi bu usûlün inşâ’-Allâhu Te‘âlâ ile'l-ebed bekāsına şâhid olmak üzere Dersa‘âdetimizde mukîm bi'l-cümle süferâya dahi resmen bildirilsün[9]. Hemân Rabbimiz Te‘âlâ hazretleri cümlemizi muvaffak buyursun ve bu kavânîn‑i mü’essesenin hilâfına hareket edenler Allâhu Te‘âlâ hazretlerinin la‘netine mazhar olunsunlar ve ile'l-ebed felâh bulmasunlar. Âmîn.

[25 Şaban 1255 / 3 Kasım 1839]
---------------------------------------------------------------------------------

[1] Mülk Suresi, 1. âyet-i kerîme.
[2] Takvim-i Vekāyi‘de: istihdamı.
[3] Takvim-i Vekayi‘de: memâlikîçün.
[4] Takvim-i Vekāyi‘de: lehü'l-hamd.
[5] Takvim-i Vekāyi‘de: tahammülünden.
[6] Takvim-i Vekāyi‘de: olunması.
[7] Takvim-i Vekayi‘de: etdirilmesi.
[8] Takvim-i Vekāyi‘de: bakılması.
[9] Takvim-i Vekāyi‘de: bildirilmesi.



Sultan Abdülmecid'in hatt-ı hümayunu olup, Mustafa Reşid Paşa'nın bizzat elinde tutarak okuduğu Hatt-ı Hümayun'un [Tanzimat Fermanı'nın] orijinal metni budur. Günümüzdeki Gülhane Parkı o devirdeki Topkapı Sarayı'nın Gülhane bahçesi değildir. O devirdeki Gülhane bahçesi, Topkapı Sarayı'na Bab-ı Hümayun'dan girilince sağdaki yoldan inilen düzlük alandır. Düz alanın sağındaki harabe binalar burada kurulan Askeri Tıbbiye binaları olup, bu okul kurulduğu bahçeye izafeten daha sonraları Gülhane Askeri Tıp Akademisi adını alacaktır. Osmanlıda bir devri değiştiren Hatt-ı Hümayun burada okunmuştur. Osmanlı devrindeki adı "Gülhane Hatt-ı Hümayunu" olup o zamanlar asla "Tanzimat Fermanı" adıyla adlandırılmaz. Hangi tarihte bu yanlış isim takıldıysa halen o yanlış sürdürülmektedir. Doğrusunu söylemeye gayret etmek lazımdır.

Bu belge günümüzde Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde muhafaza edilmektedir.

Hiç yorum yok: