Vilâyât-ı Mümtaze Kalemi Müdürü Kemal |
Sinan ÇULUK
Kültürümüzün en önemli şahsiyetlerinden olan ve Türk
arşivciliğine yaptığı katkılarla her zaman rahmetle yad edeceğimiz İbnülemin
Mahmud Kemal İnal’ın vefatının 50. sene-i devriyesini idrak ediyoruz. Bu yıl
aynı zamanda bir diğer önemli kültür adamımız ve arşivcimiz Ali Emiri
Efendi’nin de 150. doğum yılıdır. Bu vesile ile Sultanahmet’teki Tapu binasında
medfun “Ser verip Sır vermeyen Server Dede”den başlayarak, Dr. Tevfik
Temelkuran’a kadar ebediyete intikal etmiş tüm arşivcilerimizi rahmetle anmayı
bir borç biliyoruz. Aziz ruhları şad olsun.
Arşivcilik ve tarih ilimleri ile meşgul olan herkesin
yolu, günün birinde bu isimlerle kesişir. Bu bir kader çizgisidir. Tarihçinin
mutfağına girecek en değerli malzeme muhakkak ki arşivcinin elinden
çıkmaktadır. Yıllardır kullanılan, bayatlamayan, son kullanma tarihi sınırsız
olan, üzerinde çalışıldıkça, yeni açılan fonlarla desteklendikçe, değişik lezzetleri
ortaya çıkaran böyle bir malzemeyi, tarihçinin mutfağına sokan arşivcilere
selam olsun.
Arşivcilerin üstadlarını anmak için toplanmaları, DAGM
ve Türk Arşivciler Derneği’nin elele vererek böyle bir panel düzenlemesi,
geleceğe daha umutlu bakabilmemizi temin ediyor. Kim ne derse desin; bu toplum
köklerine bağlıdır ve onu yeşertecek damarları ortaya çıkarmakta da
maharetlidir. Devlet geleneğimizin, insani ilişkilerimizin genetik kodları
arşivlerimizin bir laboratuvar gibi çalışmaya başlamasıyla yerli yerine
oturacaktır. Bu heyecanı yirmibirinci yüzyılın başında bizler nasıl
hissediyorsak, yirminci yüzyılın başında da Ali Emiri Efendi, İbnülemin ve
Muallim Cevdet de öyle hissediyordu. Devlet-i Aliyye’nin binbir musibete maruz
kaldığı bir zaman diliminin nesli olan bu zevat, muhakkak ki ellerinden kayıp
giden bir dünyanın izini, kendilerinden sonra geleceklere bırakabilmenin
sancısını taşıyorlardı. Üçünün de ortak özellikleri vardı. Bibliyofil
derecesinde kitap ve yazıya düşkünlükleri, binbir zahmetle topladıkları
eserleri topluma vakfetmeleri, devlet hizmetleri esnasında sürekli
kösteklenmelerine rağmen erkân-ı devletin teveccühlerine üst düzeyden
mazhariyetleri, eleştiri oklarını yönelttikleri kişileri acımasızca
hırpalamaları, hiç evlenmemeleri, birbirlerini sever gibi yapıp hiç
hoşlanmamaları en bariz ortak özellikleridir. Bizim açımızdan ise üçünün de
Hazine-i Evrâk’ın tasnifine emek vermiş olmaları en önemli kesişme
noktalarıdır. “Arşiv” denilince birbirinden farklı kanaatlere sahip
iktidarların aklına her zaman bu zevat gelmiş ve devletin kilidi sayılan
arşivleri ellerine teslim etmişlerdir. Onlar da bu güvenin gereğini yerine
getirmiş ve çalışmaları neticesinde ortaya konulan malzemeden araştırmacılar
tarafından çıkarılan sonuçlar tarihe bir istikamet tayin etmiştir.
OSMANLI EVRAKININ TASNİF SÜRECİ
OSMANLI EVRAKININ TASNİF SÜRECİ
Malumdur ki evrâkının mahfuz tutulduğu yerlere
“Hazine” adını yakıştıran Devlet-i Aliyye geleneği, ilgisiz kişilerin bu
hazineye yaklaşmalarını şiddetle engellemiştir. Bir suistimale mani olmak için,
tahrir defteri üzerinde bizzat Nişancı’nın tashih yapabilmesi titizliğin
derecesini gösterir. Vakanüvisler devletin güvenilir memurları olduklarından
muamelesi tamamlanmış bazı evrakı görebilir, tevcihat ve teşrifatla ilgili
vakaları da ilmühaber suretleri halinde ellerinde bulundurabilirlerdi.[1] Hazine-i Evrak’taki belgelerin,
hukukun teminine çalışan devlet görevlileri haricinde, sosyal bilimler ve tarih
alanında çalışan araştırmacılara sunulması gibi hususlar, klasik Osmanlı devri
için asla düşünülemezdi. XIX. yüzyıl itibariyle Hammer ve Cevdet Paşa’nın arşiv
belgelerini eserlerinde kullanabilmeleri zihniyet değişikliğine işaret ediyor.
Tanzimat’la birlikte iyileştirme ve yenileşme
hareketlerinin odağında yer alan Arşiv, devlete veri sağlama ve kullanılmasında
öncü bir rol üstleniyordu. XIX. yüzyılda “Oryantalistik” bir alakaya mazhar
olan Osmanlı Tarihi ve Medeniyeti, Avrupa ve Rusya’da çok sayıda araştırmaya
konu oluyordu. Klasik devirde kendi haklarında ne düşündüklerine zerre kadar itibar
etmedikleri Frenklerin, Osmanlıya yönelik mütecessis yaklaşımları Osmanlı
ulemasında “biz kimiz” sorusunu canlandırdı. Elden geldiğince kaynaklara
müracaat edildi. Kütüphane katalogları yeniden tanzim edildi, kadim eserlerin
yanısıra lügat ve ansiklopedik kaynaklar birbiri ardına yayınlanmaya başlandı.
Memleketin kültür envanteri çıkarılırken, Osmanlı Dünyası’nın yabancı devletler
ile hukuki bağlarının ortaya konması adına ilk kez arşivlere müracaat edilerek
“Muahedat Mecmuaları” başarı ile yayınlandı. Vilayet Salnameleri’nin
bazılarında mikro seviyede bölge tarihçiliği gündeme geldi.
İLK TASNİF KOMİSYONLARI
Tanzimat ve Islahat Fermanları ile sinirleri gerilmiş
toplumda “Batıcı” “Osmanlıcı” ve “İslamcı” ideolojilerin ortaya çıkışı,
söylenecek sözü olanların sepetindeki pamukları arşivden desteklemesine ihtiyaç
hissettiriyordu. Arşiv sadece ihtiyaç hissedildiğinde müracaat edilecek bir yer
olmamalıydı. Ne var ki, Tanzimat döneminde modern bir binaya kavuşan ve yeni
tasnif usulleri ile tanışan arşiv, hâlâ araştırıcılara sırlarını açmıyordu. II.
Meşrutiyet’in ardından kurulan Tarih-i Osmani Encümeni buna bir imkan
sağlayabilir miydi? Abdurrahman Şeref Bey’in öncülüğünde Topkapı Sarayı’ndan
Babıali Kütüphanesi’ne nakledilen evrakın tasnifi kısa ömürlü olduysa da bir
merhale olması açısından önemlidir. Bir yandan da Yıldız Sarayı’ndan nakledilen
evrakın Babıali’de hulasalarının çıkarılması ile artık yeni bir dönem
başlıyordu. Gittikçe ivme kazanan arşiv faaliyetleri I. Dünya Savaşı’nın çetin
şartları altında dahi hız kesmiyor, Evrak İmha Kanunu ve Hazine-i
Evrak Müdiriyet-i Umumiyesi Teşkilat Kanunu tasarıları gündeme geliyordu.
Üstelik Birinci Dünya Savaşı’nın mağlup devletinin işgal altındaki başkenti
İstanbul’da, Aralık 1920’de Ali Emiri Efendi başkanlığında Vesaik-i Tarihiye
Tasnif Encümeni kurularak, araştırmaya yönelik tasnif faaliyetleri başlamış
oluyordu. Azalarının Efdalüddin Bey, Şura-yı Devlet azalığından emekli Reşad
Fuad Bey, Tarihçi Ahmed Refik [Altınay], Bab-ı Ali İstişare Odası
Muavinlerinden Ahmed Tevhid Bey, Evkaf memurlarından Hoca Hüsameddin
Efendi olduğu bu komisyonun çalışmaları hakkında rapor, hatırat türünden bir
bilgiye şimdiye kadar ulaşamadım. Ancak Hazine-i Evrak Müdürü Mahmud Nedim
Bey’in Hazine-i Evrak’a devredilmeyen tarihi evrak ve defterlerin, kurumu
dışında gerçekleştirilen bu gibi tasnif faaliyetlerinden duyduğu rahatsızlığı
dile getirdiği ve Başvekalet Müsteşarlığı’na gönderdiği 27 Kasım 1926 tarihli
yazıda bazı ayrıntılara tesadüf edilmektedir. “...Tanzimat-ı Hayriye’den Fatih
zamanına kadar olan müddete ait ve Hazine-i Evrak haricinde kalan evrak ve
kuyudata gelince. Bunlar da Topkapı Sarayı’nda bir mahalde kalmış iken ilan-ı
meşrutiyeti müteakip 600 küsur arabada, bera-yı tasnif mülga Bab-ı Ali’de
Sadr-ı Azam Cevad Paşa merhum tarafından inşa ettirilen kütüphaneye nakl
ettirilerek, bir vakitler Tarih Encümeni ve bir vakitler Sadaret ve birbuçuk
sene kadar bir zamanda Ali Emiri Efendi merhumun taht-ı riyasetinde teşekkül
eden encümen tasnifiyle meşgul olmuştur. İstanbul’un istirdadı üzerine umum
devairle beraber mezkur encümen de lağv edilerek işe Maarif Vekaleti vaz-ı yed
eylemişdir. Şimdiye kadar bu işle meşgul olanlar meyanında çok alim, fazıl,
tarih-şinas zevat bulunmuş ise de evrak tasnifine ve dosya muamelatına vakıf
olmamaları hasebiyle göze görünecek bir iş görülememiş, ve bu uğurda sarf
edilen birçok paralar, hemen heder olmuş derecesinde kalmıştır. Onbeş,
onsekiz seneden beri uğraşıldığı halde mesela evkafa ait bir evrak, umur-ı
maliyeye dair bir kayıt, siyasiyata ait bir vesika sual olunsa muvafık cevap
almak mümkün değildir. Vesaik-i mezkure meyanında zuhur eden binlerce defter
ise henüz tertib-i mahsusuna vaz edilemediğinden bunlardan bir kayıt bulup
lüzumunda iraesi imkanı hasıl olamamış, hulasa, Hazine-i Evrak’a alınmış
aksamıyla kabil-i kıyas bir hale ifrağ edilememiştir.”[2]
İBNÜLEMİN TASNİF KOMİSYONU’NUN KURULUŞU
Görebildiğimiz birçok kaynakta Ali Emiri komisyonunun
ardından İbnülemin Tasnif Komisyonunun 1921’de göreve başladığı kayıtlıdır.[3] Ancak yakın zamanlarda DAGM
tarafından yayınlanan Belgelerle Arşivcilik Tarihimiz adlı eserde bu
tarih 1924 olarak tashih edilmektedir. Burada ayrıntılarına girmek konuyu
dağıtacağı için kısaca söyleyebilirim ki; 1 Şubat 1921 tarihinde Hazine-i
Evrak’ta Ali Emiri Komisyonu’ndaki isimlerin tamamen haricinde, Tetkik Memuru
Musa Efendi başkanlığında Tasnif memurları Süleyman Bey, Vahid Bey, Hasan
Neş’et Efendi, Refik Bey ve hademe Abdülaziz Ağa’dan oluşan bir komisyon
faaliyet sürdürmeye başlamıştır. Bu komisyonun, Ali Emiri Komisyonu azalarının
istifasıyla yeni teşkil edilen hali mi, yoksa bir başka komisyon mu olduğu
tetkike muhtaçtır.[4] Belki de Ali Emiri Efendi komisyon görevinde fazla
sebat etmedi. İnfisal tarihine ulaşamadığım için bu nokta da tetkike muhtaçtır.
Muallim Cevdet’in kendinden evvelki Tasnif Reislerini sayarken Musa Efendi’yi
de reis olarak zikretmesi bu komisyonun da müstakil bir komisyon olduğunu
gösterir.[5] Zamanla Hilmi Ziya, Haluk Nihad (1921 senesi Mekteb-i
Mülkiye mezunlarından Hilmi Ziya Ülken ve Haluk Nihad Pepeyi olmaları
muhtemeldir), Ziyaeddin, Nureddin, Namık, Seyfeddin, Feyzullah, Abdülkadir,
Salih, Hulki, Refik, Cemil, Derviş, Hilmi, Hasan Neşet, Fuad, Vahid, Rifat
Agah, Zekai gibi isimlerin de aralık aralık katıldıkları bir komisyon olmuştur.
Ali Emiri tasnifinde olduğu gibi padişahlara göre bir tasnif usulüne
gidilmiştir.
İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın başkanlığını yaptığı
komisyon ise Musa Efendi komisyonunun devamından başka bir şey değildir. Kendi
ifadeleriyle komisyona dahil oluşunu şöyle anlatır. “ Topkapı Sarayında
Kubbealtı denilen mahalde asırlardan beri durmakta olduğu halde Meşrutiyet’in
evailinde Tarih Encümeni’nce Babıali avlusundaki boş kütüphaneye naklolunan
eski evrakın biddefeat teşkil olunan heyetler ve komisyonlar tarafından tedkik
ve tasnifine teşebbüs edildiği halde bir netice hâsıl olmamıştı.
İnkılabtan sonra teşkil ve memurları tayin olunan Vesaik-ı Tarihiye Tasnif
Heyeti riyasetinin kabulünü –o sıralarda Maarif Vekâleti müsteşarlığında
bulunan- Prof. Dr. Köprülüzade Mehmed Fuad bilvasıta teklif etti ve böyle bir
memuriyeti teklifte bulunduğundan dolayı af taleb etmek derecesinde necabet ve
nezaket gösterdi. Babıâli avlusundaki Hazine-i Evrak dairesinin bir kısmını
işgal etmekte olan heyetin riyasetini –bazı şartlarla- kabul ederek işe
başladım. [1924- 19 Şevval 1342]. Vesaik-ı Tarihiye denmeğe layık olan
evrakı arkadaşlarla ne yolda tefrik ve tasnif ettiğimizi burada asla izaha
lüzum görmem. Zira ki anın zikri de bir gûne elemdir. Bu heyet evvela
–doğrudan doğru- Maarif Vekâletine merbut idi. Bilahare Darülfünun Edebiyat
Fakültesi’ne rabtedildi. En sonra evrak Başvekâlet Hazine-i Evrakı’na devir
olunduğundan heyetin vazifesine nihayet verildiği tebliğ edildi. [30 Nisan
1927].”[6]
Kendi ifadeleriyle de sabit olduğu üzere riyasetine
getirildiği Vesaik-ı Tarihiye Tasnif Heyeti zaten çalışmalarını sürdürmekte
idi. Bu da Musa Efendi’nin “Tetkik Memuru” sıfatıyla başkanlığını yaptığı
heyettir. İbnülemin 22 Mayıs 1924’te göreve başlamadan bir ay önceki komisyon
üyeleri Tetkik Memuru Musa Efendi, Tasnif memuru Emin Bey, Müslüm Efendi,
Feridun Efendi, Hüseyin Avni Bey, Hatemi Efendi, Reşid Efendi ve hademe Mehmed
Ağa idi. Yeni teşkil edilen heyet 22 Mayıs’tan itibaren İbnülemin’in Başmemur,
Musa, Reşid, Hatemi, Ahmed Cemal efendilerin memur, Mehmed Ağa’nın hademe
sıfatıyla görev yaptıkları altı kişilik bir komisyon haline getirilmiştir.
Haziran ayında Şerif Bey ve Hayreddin Efendi[7] de komisyona dahil olmuş, Eylül
1340-Eylül 1924’de Ahmed Cemal Efendi’nin yerine gelen Ömer Fevzi Efendi ile
birlikte kayıtlarını takip edebildiğimiz Mayıs 1926’ya kadar heyet bu sekiz
kişilik kadro ile çalışmıştır.
İbnülemin bu komisyona Başmemur olarak tayin edilmeden
önce 1 Ağustos 1922’de 5000 kuruş maaşla Divan-ı Hümayun Beylikçiliği’ne
getirilmiş, 7 Kasım 1922’de TBMM hükûmeti tarafından memuriyetlerin ilga
edilmesi üzerine 1750 kuruş mazuliyet maaşı ile açıkta kalmıştı. 20 Mayıs
1923’te pek sevdiği kardeşi Ahmed Tevfik’in vefatı ile iyice perişan olan
İbnülemin, Ekim 1923’te Düyun-ı Umumiye Aşar Şubesi’nde çalışmaya başlamıştır.
Düyun-ı Umumiye’nin ücretli memurlarının görevine son verilmesi üzerine 17
Mayıs 1924’te buradan da ayrıldı. Bunun üzerine sadece beş gün sonra “Vesaik-ı
Tarihiye Tasnif Heyeti” riyasetine getirildi.
“Böyle bir memuriyeti teklifden dolayı af taleb etmek
nezaketini gösteren Fuad Köprülü”, “Vesaik-ı Tarihiye denmeğe layık olan evrakı
arkadaşlarla ne yolda tefrik ve tasnif ettiğimizi burada asla izaha lüzum
görmem. Zira ki anın zikri de bir gûne elemdir” gibi ifadelerinden
İbnülemin’in bu vazifede pek de mutlu olmadığını düşünebiliriz. Üstelik maddi
olarak fevkalade bir ücret artışına nail olmuştur. Divan-ı Hümayun
Beylikçiliği’nde aldığı 50 lira maaşı mazuliyetinde 17,5 liraya inmişti.
Komisyonda ise 36 liralık asıl ücretine 54,5 lira tahsisat-ı fevkalade ilavesi
ile kesintilerden sonra 84 lira almaktaydı. Komisyonun diğer memurlarına ise 74
lira verilmekte idi. Tasnif işleri ile meşgul olduğu sırada üyesi olduğu
Tarih-i Osmanî Encümeni namına “Menakıb-ı Hünerveran”ın neşrini üstlendi ve
encümen mecmuasına makaleler yazdı. Bir anlamda ilmi tetebbularla uğraşmasına
da kimse mani olmuyordu. Dedikoduyu seven bir zat olduğu Tanpınar’ın ifadeleri
ile sabit olmasına rağmen, bu gayr-ı memnun ifadelerin sebebini izah edecek bir
hatıra bırakmamıştır. Maalesef Emiri ve İbnülemin Tasniflerinin bugüne kadar
bir hikâyesi ele geçmemiştir. Osman Ergin’in Muallim Cevdet’in belgelerinden
derlediği malumat, bir tasnif süreci hakkında nail olabildiğimiz yegâne
malumattır. [8]
İBNÜLEMİN TASNİFİNİN ÖZELLİKLERİ
Ali Emiri Efendi ve sonraki heyetin kabul ettiği
padişahlara göre evrakın kronolojik tasnifi, İbnülemin zamanında konu
başlıklarını esas alan bir metodla değiştirilmiştir. Bu konu başlıkları 23 adet
olup, Adliye, Askeriye, Bahriye, Dâhiliye, Darphane, Defter-i Atika, Muhallefat,
Muharrerat-ı Hususiye, Muafiyet ve İmtiyazat, Saray Mesalihi, Ensab, Hariciye,
Hatt-ı Hümayun, Hilat, Meadin, Maliye, Sıhhiye, Tevcihat, Timar ve
Zeamet, Vakıf, Umur-ı Nafia, Şükr ü Şikâyet ve Müstediyat konularını ihtiva
etmektedir. Cevdet Tasnifi’nde de aynı metod kullanılmasına rağmen, konu
başlığı sayıları 17’ye indirilmiş, Belediye, Eyalat-ı Mümtaze, İktisat, Maarif
ve Zaptiye ilave edilerek Defter-i Atika, Muhallefat, Ensab, Hilat, Hatt-ı
Hümayun, Tevcihat, Muharrerat-ı Hususiye, Muafiyet ve İmtiyazat, Meadin, Şükr ü
Şikâyet ve Müstediyat konuları çıkarılmıştır.
Genellikle vesikaların muhtevasında birkaç değişik
konu başlığına dâhil edilebilecek konulardan, indi mütalaalarla birinin tercih
edilerek o kataloğa kaydedilmesi bilimsel bulunmadığından eleştirilmiştir.
Fekete, provenans sistemini tatbik etmek ve düzenlemelerde bulunmak üzere
Türkiye’ye getirildiğinde en çok bu hususu eleştirmiştir.
1987’de arşivlerin yeniden yapılanmasından sonra
ortaya çıkarılan kataloglara kadar, en çok kullanılan belge kataloglarından
olan bu fonun, orijinal olarak toplam 30 kataloğu vardır. Siyah deri kaplı ve
gayet sağlam ciltli bu defterlerin, araştırma salonunda bulunan fotokopileri
üzerinden tarama yapılmaktadır. Günümüzde Askeriye ve Saray Mesalihi katalogları
bilgisayara aktarılmıştır. Defatir-i Atika kataloğundaki ve bu fonda diğer
kataloglarda kayıtlı defterler ile Ali Emiri Tasnifi’ndeki defterlerin 1955’ten
önceki bir tarihte Kepeci Tasnifi’ne dâhil edilmesiyle 62 numaralı Defatir-i
Atika kataloğu yürürlükten kaldırılmıştır.[9]
Tasnif esnasında komisyon üyeleri arasında bir
işbölümü yapılarak, her üyeye belirli konu başlıkları tayin edilmiş ve katalog
kayıtları gerçekleştirilmiştir. Tespit edebildiğim kadarıyla Hatemi Bey’in
yazısı ve katalog tertibi içlerinde en güzel olanıdır. Muharrerat-ı Hususiye,
Tevcihat, Umur-ı Nafia, Müsted’iyat ve Hil’at katalogları Hatemi Bey’in elinden
çıkmıştır. 8 Eylül 1926 tarihi Hatemi Bey’in bu kataloglara kaydettiği son
tarihdir. Adliye, Maliye, Sıhhiye ve Hariciye Hayreddin Efendi’nin;
Askeriye, Hatt-ı Hümayun Şerif Efendi’nin; Dahiliye, Muhallefat ve Meadin Ömer
Fevzi Efendi’nin; Şükr ü Şikayet, Muafiyet ve İmtiyazat Reşid Efendi’nin;
Vakıf, Ensab Musa Efendi’nin kataloglarıdır. Bahriye; Şerif ve Ömer Fevzi,
Timar ve Zeamet; Musa ve Reşid, Hariciye; Hayreddin ve Ömer Fevzi Efendi’lerin
ortak çalışmasıdır.
Bu fonun belge sayısı ilk kez Arşiv Müdürü Halid
Altan’ın 1939’da Başvekâlete yazdığı raporunda 46388 vesika olarak kayıtlara
geçmiştir.[10] Bundan sonra ilk rehberi kaleme alan Mithat Sertoğlu
46467 rakamını vermektedir.[11] Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı’nın son rehberinde
ise 47125 adet belge gösterilmektedir.[12] Bizim tespitimiz ise bütün bu
rakamların gömlek sayısını ifade ettiği ve kesin belge sayısının çok daha fazla
olduğu yönündedir.
Belge tarihlerinde de katalog tanıtımları yanıltıcı
olabilir. Fon ağırlıklı olarak 1000-1143 [1591-1730] tarihli belgeleri
kapsamaktadır. 1000 tarihinden önceki belgeler zaten az olduğundan seyrek
çıkması normaldir. Ancak 1143 tarihinin bilinçli olarak seçildiğini
düşündüğümüzden (Lale Devri’nin ve III. Ahmed devrinin sonudur) Askeriye ve
Maliye Kataloğu haricindekilerde rastladığımız 1143’den sonraki belgelerin
çeşitli mülahazalarla sonradan ilave edildiğine inanıyoruz. Ensab kataloğunda
bulunan Ebu İshak Kazeruni’nin halifesi Şeyh Ali Iraki tarafından verilen bir
icazetin zikredildiği H.829-M.1426 tarihli icazetname, fonun en eski
belgesidir. Fonun en yeni tarihli belgesi ise ancak kataloglara sonradan
katılan belgelerin tam bir tespitinden sonra bulunabilir. İbnülemin’in biyograf
özelliklerini yansıtan ensab-saray-tevcihat-hilat ve muhallefat; mütecessis
ruhunu yansıtan müstediyat ve şükr ü şikâyet gibi konu başlıkları ile kendine
mahsus özellikleri olan bu fonun öncelikle revize edilmesi gerektiğine
inanıyoruz. Bu temenniyi 1955’de Sertoğlu’nun, 1981’de de Atilla Çetin’in dile
getirdiğini, görev süreleri içinde bunun gerçekleştiğini göremediklerini de
belirtmeyi bir borç biliyoruz.
SIRA NO
|
KALEM ADI
|
TOPLAM
BELGE
|
Katalog
Numarası
|
HİCRİ
|
MİLADİ
|
1
|
Adliye
|
916
|
55
|
896-1143
|
1491-1730
|
2
|
Askeriye I
|
8.245
|
56-58
|
957-1143
|
1550-1730
|
Askeriye
II
|
|||||
Askeriye
III
|
|||||
3
|
Bahriye
|
1.690
|
59
|
930-1228
|
1523-1813
|
4
|
Dâhiliye
|
3.089
|
60
|
933-187
|
1527-1870
|
5
|
Darphâne
|
204
|
61
|
1003-1255
|
1594-1839
|
6
|
Defter‑i
Atîka
|
50
|
62
|
955-1255
|
1586-1810
|
7
|
Muhallefât
|
110
|
63
|
905-1142
|
1500-1729
|
8
|
Muharrerât‑ı
Umumiye
|
113
|
64
|
1009-1140
|
1601-1728
|
9
|
Muâfiyet
ve İmtiyazât
|
147
|
65
|
947-1141
|
1540-1728
|
10
|
Saray
Mesâlihi I
|
3.311
|
66-67
|
902-1260
|
1496-1844
|
Saray
Mesâlihi II
|
|||||
11
|
Ensab
|
786
|
68
|
829-1141
|
1426-1729
|
12
|
Hariciye
|
2.010
|
69
|
906-1290
|
1500-1873
|
13
|
Hatt‑ı
Hümayûn I
|
329
|
70-71
|
906-1248
|
1501-1832
|
Hatt‑ı
Hümayûn II
|
|||||
14
|
Hil'at
|
569
|
72
|
941-1141
|
1534-1729
|
15
|
Me'âdin
|
248
|
73
|
903-1143
|
1498-1730
|
16
|
Maliye I
|
12.250
|
74-75
|
899-1280
|
1494-1864
|
Maliye II
|
|||||
17
|
Sıhhiye
|
191
|
76
|
1012-1147
|
1603-1735
|
18
|
Tevcihât I
|
2.701
|
77-78
|
953-1217
|
1546-1803
|
Tevcihât
II
|
|||||
19
|
Timar ve
Zeâmet
|
1.217
|
79
|
876-1142
|
1472-1730
|
20
|
Vakıf I
|
||||
Vakıf II
|
7.903
|
80-81
|
866-1261
|
1462-1845
|
|
21
|
Umûr‑ı
Nâfia
|
98
|
82
|
931-1255
|
1525-1839
|
22
|
Şükr ü
Şikâyet
|
665
|
83
|
953-1242
|
1547-1827
|
23
|
Müsted'iyât
|
303
|
84
|
993-1135
|
1584-1723
|
24
|
İbnüleminTasnifinde
Geçen Vakıf Adları İndeksi
|
1025
|
|||
[1] Bekir Kütükoğlu, Vekayinüvis
Makaleler, İstanbul 1994, s.108.
[2] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi,
030.10.17.99.5. (Belgeden beni haberdar eden Zehra Topal ve İbrahim
Sivrikaya’ya müteşekkirim.)
[3] TDV İslam Ansiklopedisi Başbakanlık
Osmanlı Arşivi maddesi; Mithat Sertoğlu, Muhteva Bakımından Başvekâlet
Arşivi, Ankara 1955, s.70; Atilla Çetin, Başbakanlık Arşivi Kılavuzu,
İstanbul 1979, s.9; Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, DAGM Osmanlı
Arşivi Daire Başkanlığı yayını, II. Baskı, İstanbul 2000, s.410.
[4] Arşiv Dairesi Müdürü Halid Altan’ın
Başvekâlet’e sunduğu bir yazıda Ali Emiri Komisyonu’nun 1 Mart 1337-Nisan 1340
arasında görevini sürdürdüğü kayıtlıdır. Macar Asıllı Türk Tarihçisi ve
Arşivist Lajos Fekete’nin Arşivciliğimizdeki Yeri, DAGM Cumhuriyet Arşivi
D. Başk. Yay., Ankara 1994, s.201-202. ; Ancak bu tarihin doğru olmadığı
yakınlarda yayınlanan belgelerden anlaşılmıştır. 23 Kanûn-ı Evvel 1336-23
Aralık 1920 tarihli sadaret tezkiresi ile komisyon faaliyete başlamıştır. Belgelerle
Arşivcilik Tarihimiz (Osmanlı Dönemi), DAGM Osmanlı Arşivi D. Başk. Yay.,
Ankara 2000, s. 386.
[5] Osman Ergin, Muallim M.
Cevdet’in Hayatı, Eserleri ve Kütüphanesi, İstanbul 1937, s.206.
[6] İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son
Asır Türk Şairleri, c.IV, III. Baskı, İstanbul 1988, s.2219.
[7] “1933 Kânunuevvel (Ramazan)
ayında eski tasnif heyeti azasından sabıkan Londra Sefareti imamı Mekteb-i
Hukuk mezunlarından İngilizce ve Arapça’ya vukufiyle mümtaz Hayreddin Efendi
vefat eyledi. Pek müteessir oldum. Bizim sarıklı hocalarımız arasında ecnebi
dile aşina ancak iki kişiye rastgeldim. Biri bu zattır, diğeri Şevketi
Efendi’dir. Yazık.” Muallim Cevdet’den naklen, Osman Ergin, aynı
eser, s.
[8] Osman Ergin, aynı eser, s. 134-209.
[9] Mithat Sertoğlu, aynı eser, s. 69.
[10] Macar Asıllı Türk Tarihçisi ve
Arşivist Lajos Fekete’nin Arşivciliğimizdeki Yeri, DAGM Cumhuriyet Arşivi
D. Başk. Yay., Ankara 1994, s.201-202.
[11] Sertoğlu, s. 70.
[12] Osmanlı Arşivi Rehberi, DAGM
Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı yayını, II. Baskı, İstanbul 2000, s.410.
"Arşiv
Dünyası Dergisi, sayı 10, Ekim 2007, s.95-98" de yayınlanmıştır.