24 Haziran 2012 Pazar

BAŞBAKANLIK OSMANLI ARŞİVİ’NDEKİ İBNÜLEMİN TASNİFİ’NİN ÖZELLİKLERİ


Vilâyât-ı Mümtaze Kalemi Müdürü Kemal

Sinan ÇULUK

Kültürümüzün en önemli şahsiyetlerinden olan ve Türk arşivciliğine yaptığı katkılarla her zaman rahmetle yad edeceğimiz İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın vefatının 50. sene-i devriyesini idrak ediyoruz. Bu yıl aynı zamanda bir diğer önemli kültür adamımız ve arşivcimiz Ali Emiri Efendi’nin de 150. doğum yılıdır. Bu vesile ile Sultanahmet’teki Tapu binasında medfun “Ser verip Sır vermeyen Server Dede”den başlayarak, Dr. Tevfik Temelkuran’a kadar ebediyete intikal etmiş tüm arşivcilerimizi rahmetle anmayı bir borç biliyoruz. Aziz ruhları şad olsun.

Arşivcilik ve tarih ilimleri ile meşgul olan herkesin yolu, günün birinde bu isimlerle kesişir. Bu bir kader çizgisidir. Tarihçinin mutfağına girecek en değerli malzeme muhakkak ki arşivcinin elinden çıkmaktadır. Yıllardır kullanılan, bayatlamayan, son kullanma tarihi sınırsız olan, üzerinde çalışıldıkça, yeni açılan fonlarla desteklendikçe, değişik lezzetleri ortaya çıkaran böyle bir malzemeyi, tarihçinin mutfağına sokan arşivcilere selam olsun.

Arşivcilerin üstadlarını anmak için toplanmaları, DAGM ve Türk Arşivciler Derneği’nin elele vererek böyle bir panel düzenlemesi, geleceğe daha umutlu bakabilmemizi temin ediyor. Kim ne derse desin; bu toplum köklerine bağlıdır ve onu yeşertecek damarları ortaya çıkarmakta da maharetlidir. Devlet geleneğimizin, insani ilişkilerimizin genetik kodları arşivlerimizin bir laboratuvar gibi çalışmaya başlamasıyla yerli yerine oturacaktır. Bu heyecanı yirmibirinci yüzyılın başında bizler nasıl hissediyorsak, yirminci yüzyılın başında da Ali Emiri Efendi, İbnülemin ve Muallim Cevdet de öyle hissediyordu. Devlet-i Aliyye’nin binbir musibete maruz kaldığı bir zaman diliminin nesli olan bu zevat, muhakkak ki ellerinden kayıp giden bir dünyanın izini, kendilerinden sonra geleceklere bırakabilmenin sancısını taşıyorlardı. Üçünün de ortak özellikleri vardı. Bibliyofil derecesinde kitap ve yazıya düşkünlükleri, binbir zahmetle topladıkları eserleri topluma vakfetmeleri, devlet hizmetleri esnasında sürekli kösteklenmelerine rağmen erkân-ı devletin teveccühlerine üst düzeyden mazhariyetleri, eleştiri oklarını yönelttikleri kişileri acımasızca hırpalamaları, hiç evlenmemeleri, birbirlerini sever gibi yapıp hiç hoşlanmamaları en bariz ortak özellikleridir. Bizim açımızdan ise üçünün de Hazine-i Evrâk’ın tasnifine emek vermiş olmaları en önemli kesişme noktalarıdır. “Arşiv” denilince birbirinden farklı kanaatlere sahip iktidarların aklına her zaman bu zevat gelmiş ve devletin kilidi sayılan arşivleri ellerine teslim etmişlerdir. Onlar da bu güvenin gereğini yerine getirmiş ve çalışmaları neticesinde ortaya konulan malzemeden araştırmacılar tarafından çıkarılan sonuçlar tarihe bir istikamet tayin etmiştir.


  OSMANLI EVRAKININ TASNİF SÜRECİ

Malumdur ki evrâkının mahfuz tutulduğu yerlere “Hazine” adını yakıştıran Devlet-i Aliyye geleneği, ilgisiz kişilerin bu hazineye yaklaşmalarını şiddetle engellemiştir. Bir suistimale mani olmak için, tahrir defteri üzerinde bizzat Nişancı’nın tashih yapabilmesi titizliğin derecesini gösterir. Vakanüvisler devletin güvenilir memurları olduklarından muamelesi tamamlanmış bazı evrakı görebilir, tevcihat ve teşrifatla ilgili vakaları da ilmühaber suretleri halinde ellerinde bulundurabilirlerdi.[1] Hazine-i Evrak’taki belgelerin, hukukun teminine çalışan devlet görevlileri haricinde, sosyal bilimler ve tarih alanında çalışan araştırmacılara sunulması gibi hususlar, klasik Osmanlı devri için asla düşünülemezdi. XIX. yüzyıl itibariyle Hammer ve Cevdet Paşa’nın arşiv belgelerini eserlerinde kullanabilmeleri zihniyet değişikliğine işaret ediyor.

Tanzimat’la birlikte iyileştirme ve yenileşme hareketlerinin odağında yer alan Arşiv, devlete veri sağlama ve kullanılmasında öncü bir rol üstleniyordu. XIX. yüzyılda “Oryantalistik” bir alakaya mazhar olan Osmanlı Tarihi ve Medeniyeti, Avrupa ve Rusya’da çok sayıda araştırmaya konu oluyordu. Klasik devirde kendi haklarında ne düşündüklerine zerre kadar itibar etmedikleri Frenklerin, Osmanlıya yönelik mütecessis yaklaşımları Osmanlı ulemasında “biz kimiz” sorusunu canlandırdı. Elden geldiğince kaynaklara müracaat edildi. Kütüphane katalogları yeniden tanzim edildi, kadim eserlerin yanısıra lügat ve ansiklopedik kaynaklar birbiri ardına yayınlanmaya başlandı. Memleketin kültür envanteri çıkarılırken, Osmanlı Dünyası’nın yabancı devletler ile hukuki bağlarının ortaya konması adına ilk kez arşivlere müracaat edilerek “Muahedat Mecmuaları” başarı ile yayınlandı. Vilayet Salnameleri’nin bazılarında mikro seviyede bölge tarihçiliği gündeme geldi.

İLK TASNİF KOMİSYONLARI

Tanzimat ve Islahat Fermanları ile sinirleri gerilmiş toplumda “Batıcı” “Osmanlıcı” ve “İslamcı” ideolojilerin ortaya çıkışı, söylenecek sözü olanların sepetindeki pamukları arşivden desteklemesine ihtiyaç hissettiriyordu. Arşiv sadece ihtiyaç hissedildiğinde müracaat edilecek bir yer olmamalıydı. Ne var ki, Tanzimat döneminde modern bir binaya kavuşan ve yeni tasnif usulleri ile tanışan arşiv, hâlâ araştırıcılara sırlarını açmıyordu. II. Meşrutiyet’in ardından kurulan Tarih-i Osmani Encümeni buna bir imkan sağlayabilir miydi? Abdurrahman Şeref Bey’in öncülüğünde Topkapı Sarayı’ndan Babıali Kütüphanesi’ne nakledilen evrakın tasnifi kısa ömürlü olduysa da bir merhale olması açısından önemlidir. Bir yandan da Yıldız Sarayı’ndan nakledilen evrakın Babıali’de hulasalarının çıkarılması ile artık yeni bir dönem başlıyordu. Gittikçe ivme kazanan arşiv faaliyetleri I. Dünya Savaşı’nın çetin şartları altında dahi hız kesmiyor, Evrak İmha Kanunu ve Hazine-i Evrak Müdiriyet-i Umumiyesi Teşkilat Kanunu tasarıları gündeme geliyordu. Üstelik Birinci Dünya Savaşı’nın mağlup devletinin işgal altındaki başkenti İstanbul’da, Aralık 1920’de Ali Emiri Efendi başkanlığında Vesaik-i Tarihiye Tasnif Encümeni kurularak, araştırmaya yönelik tasnif faaliyetleri başlamış oluyordu. Azalarının Efdalüddin Bey, Şura-yı Devlet azalığından emekli Reşad Fuad Bey, Tarihçi Ahmed Refik [Altınay], Bab-ı Ali İstişare Odası Muavinlerinden Ahmed Tevhid Bey, Evkaf memurlarından Hoca Hüsameddin  Efendi olduğu bu komisyonun çalışmaları hakkında rapor, hatırat türünden bir bilgiye şimdiye kadar ulaşamadım. Ancak Hazine-i Evrak Müdürü Mahmud Nedim Bey’in Hazine-i Evrak’a devredilmeyen tarihi evrak ve defterlerin, kurumu dışında gerçekleştirilen bu gibi tasnif faaliyetlerinden duyduğu rahatsızlığı dile getirdiği ve Başvekalet Müsteşarlığı’na gönderdiği 27 Kasım 1926 tarihli yazıda bazı ayrıntılara tesadüf edilmektedir. “...Tanzimat-ı Hayriye’den Fatih zamanına kadar olan müddete ait ve Hazine-i Evrak haricinde kalan evrak ve kuyudata gelince. Bunlar da Topkapı Sarayı’nda bir mahalde kalmış iken ilan-ı meşrutiyeti müteakip 600 küsur arabada, bera-yı tasnif mülga Bab-ı Ali’de Sadr-ı Azam Cevad Paşa merhum tarafından inşa ettirilen kütüphaneye nakl ettirilerek, bir vakitler Tarih Encümeni ve bir vakitler Sadaret ve birbuçuk sene kadar bir zamanda Ali Emiri Efendi merhumun taht-ı riyasetinde teşekkül eden encümen tasnifiyle meşgul olmuştur. İstanbul’un istirdadı üzerine umum devairle beraber mezkur encümen de lağv edilerek işe Maarif Vekaleti vaz-ı yed eylemişdir. Şimdiye kadar bu işle meşgul olanlar meyanında çok alim, fazıl, tarih-şinas zevat bulunmuş ise de evrak tasnifine ve dosya muamelatına vakıf olmamaları hasebiyle göze görünecek bir iş görülememiş, ve bu uğurda sarf edilen birçok paralar, hemen heder olmuş derecesinde kalmıştır. Onbeş, onsekiz seneden beri uğraşıldığı halde mesela evkafa ait bir evrak, umur-ı maliyeye dair bir kayıt, siyasiyata ait bir vesika sual olunsa muvafık cevap almak mümkün değildir. Vesaik-i mezkure meyanında zuhur eden binlerce defter ise henüz tertib-i mahsusuna vaz edilemediğinden bunlardan bir kayıt bulup lüzumunda iraesi imkanı hasıl olamamış, hulasa, Hazine-i Evrak’a alınmış aksamıyla kabil-i kıyas bir hale ifrağ edilememiştir.”[2]

İBNÜLEMİN TASNİF KOMİSYONU’NUN KURULUŞU

Görebildiğimiz birçok kaynakta Ali Emiri komisyonunun ardından İbnülemin Tasnif Komisyonunun 1921’de göreve başladığı kayıtlıdır.[3] Ancak yakın zamanlarda DAGM tarafından yayınlanan Belgelerle Arşivcilik Tarihimiz adlı eserde bu tarih 1924 olarak tashih edilmektedir. Burada ayrıntılarına girmek konuyu dağıtacağı için kısaca söyleyebilirim ki; 1 Şubat 1921 tarihinde Hazine-i Evrak’ta Ali Emiri Komisyonu’ndaki isimlerin tamamen haricinde, Tetkik Memuru Musa Efendi başkanlığında Tasnif memurları Süleyman Bey, Vahid Bey, Hasan Neş’et Efendi, Refik Bey ve hademe Abdülaziz Ağa’dan oluşan bir komisyon faaliyet sürdürmeye başlamıştır. Bu komisyonun, Ali Emiri Komisyonu azalarının istifasıyla yeni teşkil edilen hali mi, yoksa bir başka komisyon mu olduğu tetkike muhtaçtır.[4] Belki de Ali Emiri Efendi komisyon görevinde fazla sebat etmedi. İnfisal tarihine ulaşamadığım için bu nokta da tetkike muhtaçtır. Muallim Cevdet’in kendinden evvelki Tasnif Reislerini sayarken Musa Efendi’yi de reis olarak zikretmesi bu komisyonun da müstakil bir komisyon olduğunu gösterir.[5] Zamanla Hilmi Ziya, Haluk Nihad (1921 senesi Mekteb-i Mülkiye mezunlarından Hilmi Ziya Ülken ve Haluk Nihad Pepeyi olmaları muhtemeldir), Ziyaeddin, Nureddin, Namık, Seyfeddin, Feyzullah, Abdülkadir, Salih, Hulki, Refik, Cemil, Derviş, Hilmi, Hasan Neşet, Fuad, Vahid, Rifat Agah, Zekai gibi isimlerin de aralık aralık katıldıkları bir komisyon olmuştur. Ali Emiri tasnifinde olduğu gibi padişahlara göre bir tasnif usulüne gidilmiştir.

İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın başkanlığını yaptığı komisyon ise Musa Efendi komisyonunun devamından başka bir şey değildir. Kendi ifadeleriyle komisyona dahil oluşunu şöyle anlatır. “ Topkapı Sarayında Kubbealtı denilen mahalde asırlardan beri durmakta olduğu halde Meşrutiyet’in evailinde Tarih Encümeni’nce Babıali avlusundaki boş kütüphaneye naklolunan eski evrakın biddefeat teşkil olunan heyetler ve komisyonlar tarafından tedkik ve tasnifine teşebbüs edildiği halde bir netice hâsıl olmamıştı.  İnkılabtan sonra teşkil ve memurları tayin olunan Vesaik-ı Tarihiye Tasnif Heyeti riyasetinin kabulünü –o sıralarda Maarif Vekâleti müsteşarlığında bulunan- Prof. Dr. Köprülüzade Mehmed Fuad bilvasıta teklif etti ve böyle bir memuriyeti teklifte bulunduğundan dolayı af taleb etmek derecesinde necabet ve nezaket gösterdi. Babıâli avlusundaki Hazine-i Evrak dairesinin bir kısmını işgal etmekte olan heyetin riyasetini –bazı şartlarla- kabul ederek işe başladım. [1924- 19 Şevval 1342]. Vesaik-ı Tarihiye denmeğe layık olan evrakı arkadaşlarla ne yolda tefrik ve tasnif ettiğimizi burada asla izaha lüzum görmem. Zira ki anın zikri de bir gûne elemdir. Bu heyet evvela –doğrudan doğru- Maarif Vekâletine merbut idi. Bilahare Darülfünun Edebiyat Fakültesi’ne rabtedildi. En sonra evrak Başvekâlet Hazine-i Evrakı’na devir olunduğundan heyetin vazifesine nihayet verildiği tebliğ edildi. [30 Nisan 1927].”[6]

Kendi ifadeleriyle de sabit olduğu üzere riyasetine getirildiği Vesaik-ı Tarihiye Tasnif Heyeti zaten çalışmalarını sürdürmekte idi. Bu da Musa Efendi’nin “Tetkik Memuru” sıfatıyla başkanlığını yaptığı heyettir. İbnülemin 22 Mayıs 1924’te göreve başlamadan bir ay önceki komisyon üyeleri Tetkik Memuru Musa Efendi, Tasnif memuru Emin Bey, Müslüm Efendi, Feridun Efendi, Hüseyin Avni Bey, Hatemi Efendi, Reşid Efendi ve hademe Mehmed Ağa idi. Yeni teşkil edilen heyet 22 Mayıs’tan itibaren İbnülemin’in Başmemur, Musa, Reşid, Hatemi, Ahmed Cemal efendilerin memur, Mehmed Ağa’nın hademe sıfatıyla görev yaptıkları altı kişilik bir komisyon haline getirilmiştir. Haziran ayında Şerif Bey ve Hayreddin Efendi[7] de komisyona dahil olmuş, Eylül 1340-Eylül 1924’de Ahmed Cemal Efendi’nin yerine gelen Ömer Fevzi Efendi ile birlikte kayıtlarını takip edebildiğimiz Mayıs 1926’ya kadar heyet bu sekiz kişilik kadro ile çalışmıştır.

İbnülemin bu komisyona Başmemur olarak tayin edilmeden önce 1 Ağustos 1922’de 5000 kuruş maaşla Divan-ı Hümayun Beylikçiliği’ne getirilmiş, 7 Kasım 1922’de TBMM hükûmeti tarafından memuriyetlerin ilga edilmesi üzerine 1750 kuruş mazuliyet maaşı ile açıkta kalmıştı. 20 Mayıs 1923’te pek sevdiği kardeşi Ahmed Tevfik’in vefatı ile iyice perişan olan İbnülemin, Ekim 1923’te Düyun-ı Umumiye Aşar Şubesi’nde çalışmaya başlamıştır. Düyun-ı Umumiye’nin ücretli memurlarının görevine son verilmesi üzerine 17 Mayıs 1924’te buradan da ayrıldı. Bunun üzerine sadece beş gün sonra “Vesaik-ı Tarihiye Tasnif Heyeti” riyasetine getirildi.

“Böyle bir memuriyeti teklifden dolayı af taleb etmek nezaketini gösteren Fuad Köprülü”, “Vesaik-ı Tarihiye denmeğe layık olan evrakı arkadaşlarla ne yolda tefrik ve tasnif ettiğimizi burada asla izaha lüzum görmem. Zira ki anın zikri de bir gûne elemdirgibi ifadelerinden İbnülemin’in bu vazifede pek de mutlu olmadığını düşünebiliriz. Üstelik maddi olarak fevkalade bir ücret artışına nail olmuştur. Divan-ı Hümayun Beylikçiliği’nde aldığı 50 lira maaşı mazuliyetinde 17,5 liraya inmişti. Komisyonda ise 36 liralık asıl ücretine 54,5 lira tahsisat-ı fevkalade ilavesi ile kesintilerden sonra 84 lira almaktaydı. Komisyonun diğer memurlarına ise 74 lira verilmekte idi. Tasnif işleri ile meşgul olduğu sırada üyesi olduğu Tarih-i Osmanî Encümeni namına “Menakıb-ı Hünerveran”ın neşrini üstlendi ve encümen mecmuasına makaleler yazdı. Bir anlamda ilmi tetebbularla uğraşmasına da kimse mani olmuyordu. Dedikoduyu seven bir zat olduğu Tanpınar’ın ifadeleri ile sabit olmasına rağmen, bu gayr-ı memnun ifadelerin sebebini izah edecek bir hatıra bırakmamıştır. Maalesef Emiri ve İbnülemin Tasniflerinin bugüne kadar bir hikâyesi ele geçmemiştir. Osman Ergin’in Muallim Cevdet’in belgelerinden derlediği malumat, bir tasnif süreci hakkında nail olabildiğimiz yegâne malumattır. [8]

İBNÜLEMİN TASNİFİNİN ÖZELLİKLERİ

Ali Emiri Efendi ve sonraki heyetin kabul ettiği padişahlara göre evrakın kronolojik tasnifi, İbnülemin zamanında konu başlıklarını esas alan bir metodla değiştirilmiştir. Bu konu başlıkları 23 adet olup, Adliye, Askeriye, Bahriye, Dâhiliye, Darphane, Defter-i Atika, Muhallefat, Muharrerat-ı Hususiye, Muafiyet ve İmtiyazat, Saray Mesalihi, Ensab, Hariciye, Hatt-ı Hümayun, Hilat, Meadin, Maliye, Sıhhiye,  Tevcihat, Timar ve Zeamet, Vakıf, Umur-ı Nafia, Şükr ü Şikâyet ve Müstediyat konularını ihtiva etmektedir. Cevdet Tasnifi’nde de aynı metod kullanılmasına rağmen, konu başlığı sayıları 17’ye indirilmiş, Belediye, Eyalat-ı Mümtaze, İktisat, Maarif ve Zaptiye ilave edilerek Defter-i Atika, Muhallefat, Ensab, Hilat, Hatt-ı Hümayun, Tevcihat, Muharrerat-ı Hususiye, Muafiyet ve İmtiyazat, Meadin, Şükr ü Şikâyet ve Müstediyat konuları çıkarılmıştır.

Genellikle vesikaların muhtevasında birkaç değişik konu başlığına dâhil edilebilecek konulardan, indi mütalaalarla birinin tercih edilerek o kataloğa kaydedilmesi bilimsel bulunmadığından eleştirilmiştir. Fekete, provenans sistemini tatbik etmek ve düzenlemelerde bulunmak üzere Türkiye’ye getirildiğinde en çok bu hususu eleştirmiştir.

1987’de arşivlerin yeniden yapılanmasından sonra ortaya çıkarılan kataloglara kadar, en çok kullanılan belge kataloglarından olan bu fonun, orijinal olarak toplam 30 kataloğu vardır. Siyah deri kaplı ve gayet sağlam ciltli bu defterlerin, araştırma salonunda bulunan fotokopileri üzerinden tarama yapılmaktadır. Günümüzde Askeriye ve Saray Mesalihi katalogları bilgisayara aktarılmıştır. Defatir-i Atika kataloğundaki ve bu fonda diğer kataloglarda kayıtlı defterler ile Ali Emiri Tasnifi’ndeki defterlerin 1955’ten önceki bir tarihte Kepeci Tasnifi’ne dâhil edilmesiyle 62 numaralı Defatir-i Atika kataloğu yürürlükten kaldırılmıştır.[9]

Tasnif esnasında komisyon üyeleri arasında bir işbölümü yapılarak, her üyeye belirli konu başlıkları tayin edilmiş ve katalog kayıtları gerçekleştirilmiştir. Tespit edebildiğim kadarıyla Hatemi Bey’in yazısı ve katalog tertibi içlerinde en güzel olanıdır. Muharrerat-ı Hususiye, Tevcihat, Umur-ı Nafia, Müsted’iyat ve Hil’at katalogları Hatemi Bey’in elinden çıkmıştır. 8 Eylül 1926 tarihi Hatemi Bey’in bu kataloglara kaydettiği son tarihdir.  Adliye, Maliye, Sıhhiye ve Hariciye Hayreddin Efendi’nin; Askeriye, Hatt-ı Hümayun Şerif Efendi’nin; Dahiliye, Muhallefat ve Meadin Ömer Fevzi Efendi’nin; Şükr ü Şikayet, Muafiyet ve İmtiyazat Reşid Efendi’nin; Vakıf, Ensab Musa Efendi’nin kataloglarıdır. Bahriye; Şerif ve Ömer Fevzi, Timar ve Zeamet; Musa ve Reşid, Hariciye; Hayreddin ve Ömer Fevzi Efendi’lerin ortak çalışmasıdır.

Bu fonun belge sayısı ilk kez Arşiv Müdürü Halid Altan’ın 1939’da Başvekâlete yazdığı raporunda 46388 vesika olarak kayıtlara geçmiştir.[10] Bundan sonra ilk rehberi kaleme alan Mithat Sertoğlu 46467 rakamını vermektedir.[11] Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı’nın son rehberinde ise 47125 adet belge gösterilmektedir.[12] Bizim tespitimiz ise bütün bu rakamların gömlek sayısını ifade ettiği ve kesin belge sayısının çok daha fazla olduğu yönündedir.

Belge tarihlerinde de katalog tanıtımları yanıltıcı olabilir. Fon ağırlıklı olarak 1000-1143 [1591-1730] tarihli belgeleri kapsamaktadır. 1000 tarihinden önceki belgeler zaten az olduğundan seyrek çıkması normaldir. Ancak 1143 tarihinin bilinçli olarak seçildiğini düşündüğümüzden (Lale Devri’nin ve III. Ahmed devrinin sonudur) Askeriye ve Maliye Kataloğu haricindekilerde rastladığımız 1143’den sonraki belgelerin çeşitli mülahazalarla sonradan ilave edildiğine inanıyoruz. Ensab kataloğunda bulunan Ebu İshak Kazeruni’nin halifesi Şeyh Ali Iraki tarafından verilen bir icazetin zikredildiği H.829-M.1426 tarihli icazetname, fonun en eski belgesidir. Fonun en yeni tarihli belgesi ise ancak kataloglara sonradan katılan belgelerin tam bir tespitinden sonra bulunabilir. İbnülemin’in biyograf özelliklerini yansıtan ensab-saray-tevcihat-hilat ve muhallefat; mütecessis ruhunu yansıtan müstediyat ve şükr ü şikâyet gibi konu başlıkları ile kendine mahsus özellikleri olan bu fonun öncelikle revize edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu temenniyi 1955’de Sertoğlu’nun, 1981’de de Atilla Çetin’in dile getirdiğini, görev süreleri içinde bunun gerçekleştiğini göremediklerini de belirtmeyi bir borç biliyoruz.


SIRA NO
KALEM ADI
TOPLAM BELGE
Katalog Numarası
HİCRİ
MİLADİ
1
Adliye
916
55
896-1143
1491-1730
2
Askeriye I
8.245
56-58
957-1143
1550-1730
Askeriye II
Askeriye III
3
Bahriye
1.690
59
930-1228
1523-1813
4
Dâhiliye
3.089
60
933-187
1527-1870
5
Darphâne
204
61
1003-1255
1594-1839
6
Defter‑i Atîka
50
62
955-1255
1586-1810
7
Muhallefât
110
63
905-1142
1500-1729
8
Muharrerât‑ı Umumiye
113
64
1009-1140
1601-1728
9
Muâfiyet ve İmtiyazât
147
65
947-1141
1540-1728
10
Saray Mesâlihi I
3.311
66-67
902-1260
1496-1844
Saray Mesâlihi II
11
Ensab
786
68
829-1141
1426-1729
12
Hariciye
2.010
69
906-1290
1500-1873
13
Hatt‑ı Hümayûn I
329
70-71
906-1248
1501-1832
Hatt‑ı Hümayûn II
14
Hil'at
569
72
941-1141
1534-1729
15
Me'âdin
248
73
903-1143
1498-1730
16
Maliye I
12.250
74-75
899-1280
1494-1864
Maliye II
17
Sıhhiye
191
76
1012-1147
1603-1735
18
Tevcihât I
2.701
77-78
953-1217
1546-1803
Tevcihât II
19
Timar ve Zeâmet
1.217
79
876-1142
1472-1730
20
Vakıf I




Vakıf II
7.903
80-81
866-1261
1462-1845
21
Umûr‑ı Nâfia
98
82
931-1255
1525-1839
22
Şükr ü Şikâyet
665
83
953-1242
1547-1827
23
Müsted'iyât
303
84
993-1135
1584-1723
24
İbnüleminTasnifinde Geçen Vakıf Adları İndeksi

1025












[1] Bekir Kütükoğlu, Vekayinüvis Makaleler, İstanbul 1994, s.108.

[2] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 030.10.17.99.5. (Belgeden beni haberdar eden Zehra Topal ve İbrahim Sivrikaya’ya müteşekkirim.)

[3] TDV İslam Ansiklopedisi Başbakanlık Osmanlı Arşivi maddesi; Mithat Sertoğlu, Muhteva Bakımından Başvekâlet Arşivi, Ankara 1955, s.70; Atilla Çetin, Başbakanlık Arşivi Kılavuzu, İstanbul 1979, s.9; Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, DAGM Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı yayını, II. Baskı, İstanbul 2000, s.410.

[4] Arşiv Dairesi Müdürü Halid Altan’ın Başvekâlet’e sunduğu bir yazıda Ali Emiri Komisyonu’nun 1 Mart 1337-Nisan 1340 arasında görevini sürdürdüğü kayıtlıdır. Macar Asıllı Türk Tarihçisi ve Arşivist Lajos Fekete’nin Arşivciliğimizdeki Yeri, DAGM Cumhuriyet Arşivi D. Başk. Yay., Ankara 1994, s.201-202. ; Ancak bu tarihin doğru olmadığı yakınlarda yayınlanan belgelerden anlaşılmıştır. 23 Kanûn-ı Evvel 1336-23 Aralık 1920 tarihli sadaret tezkiresi ile komisyon faaliyete başlamıştır. Belgelerle Arşivcilik Tarihimiz (Osmanlı Dönemi), DAGM Osmanlı Arşivi D. Başk. Yay., Ankara 2000, s. 386.

[5] Osman Ergin, Muallim M. Cevdet’in Hayatı, Eserleri ve Kütüphanesi, İstanbul 1937, s.206.

[6] İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri,  c.IV, III. Baskı, İstanbul 1988, s.2219.

[7] “1933 Kânunuevvel (Ramazan) ayında eski tasnif heyeti azasından sabıkan Londra Sefareti imamı Mekteb-i Hukuk mezunlarından İngilizce ve Arapça’ya vukufiyle mümtaz Hayreddin Efendi vefat eyledi. Pek müteessir oldum. Bizim sarıklı hocalarımız arasında ecnebi dile aşina ancak iki kişiye rastgeldim. Biri bu zattır, diğeri Şevketi Efendi’dir. Yazık.” Muallim Cevdet’den naklen,  Osman Ergin, aynı eser, s.

[8] Osman Ergin, aynı eser, s. 134-209.

[9] Mithat Sertoğlu, aynı eser, s. 69.

[10] Macar Asıllı Türk Tarihçisi ve Arşivist Lajos Fekete’nin Arşivciliğimizdeki Yeri, DAGM Cumhuriyet Arşivi D. Başk. Yay., Ankara 1994, s.201-202.

[11] Sertoğlu,  s. 70.

[12] Osmanlı Arşivi Rehberi, DAGM Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı yayını, II. Baskı, İstanbul 2000, s.410.

"Arşiv Dünyası Dergisi, sayı 10, Ekim 2007, s.95-98" de yayınlanmıştır.